Son Dakika
8 Mart Dünya Kadınlar günü münasebetiyle Develi Kaymakamımız Murat Duru’nun eşi Elif Duru hanımefendinin kaleminden okunmaya değer muhteşem bir yazıyı siz değerli okurlarımız için yayımlıyoruz.
Ayrıca; Gazetemiz Haber Müdürü Cihan Çimen’in 12 Mart ve Develi Kaymakamı Murat Duru yorumu….
Gazetemiz Haber Müdürü Cihan Çimen; 12 Mart İstiklal Marşı’mızın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u anma günü etkinlikleri Develi Kaymakamlığı, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve öğrencilerimizin muhteşem etkinlikleri ile gerçekleşti.
Develi Belediyesi katkıları ile Mustafa Aksu Kültür merkezinde dolu dolu hazırlanmış etkinliklerle geçerken duygu dolu anlarda yaşandı.
Yaşanan duygu dolu anların gözlerden kaçması mümkün olmadığı gibi Develi Kaymakamı Murat Duru’nun geçtiğimiz günlerde Şehit olan kardeşimiz Ali Taşöz’ün babası kıymetli insan Hüseyin Taşöz’ün de sahnede ellerinden öpmesi duygu dolu anlar yaşattı.
Develi’de Kaymakam Duru’nun böylesi anlamlı nazik davranışı takdirle karşılanırken, sanırım bu takdiri bu sutunlara taşımamak haksızlık olurdu, İlçe halkı adına Kaymakamımızı kutluyorum.
Tam yeri gelmişken kıymetli insan sözünün altını çizmek istiyorum belki yaşanmışlar yeniden hatırlanması gerektiği kanaatine istinaden Şehit babası Hüseyin amcanın oğlunun şehit haberini aldığı günü gecesi çalıştığı okul müdürünü arayarak “Müdürüm okulu sabah açayımmı çocuklar üşürler dışarısı çok soğuk” sözleri ise ilçeyi bir kez daha yasa boğmuştu.
Hüseyin amca bende ellerinden öpüyor, vatan için yetiştirdiğin evladınla bizde gurur duyuyor, sarf ettiğin bu sözlerden dolayı gösterdiğin örnek davranışından ötürü önünde saygı ile eğiliyorum.
Elleri öpülesi insanlara selam olsun, sözlerinden sonra konuyu 8 Mart Dünya Kadınlar günü yazımıza getirmek isterim.
Kaymakamımız Murat Duru ile bir konuda söyleşi yaparken, Cihan bey benim zaman zaman çeşitli konularda yazı ve makale yazma yeteneğimin gelişmesinde büyük emeği olan eşim Elif Duru’nun 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile ilgili yazmış olduğu içerikli makalesi var deyince açıkcası bende hayli merak ettim ve siz değerli okurlarımız için kendisinden müsade isteyerek eşi Elif hanımefendinin yazısını yayımlama iznini aldım.
Siz değerli okurlarımızın heyecanla okuyacağınıza inandığım benim de çok beğendim işte o makale…
8 MART’IN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…
8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlamış ancak polisle meydana gelen çatışmalar, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi ve ardından çıkan yangın sonucu işçilerin barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can vermiştir.
Daha sonraki yıllarda Uluslararası bazı toplantılarda bu tarih “Dünya Emekçi Kadınlar” günü olarak belirlenerek 1977 tarihinden itibaren 8 Mart tarihi Birleşmiş Milletler Genel kurulunda “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmak üzere kabul edilmiştir.
8 Mart gününün kabul ediliş amacının emekçi kadınların hak ve sorunlarına değinmek, insan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesi, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanması olması gerektiği halde amacından uzaklaşarak yine kapitalist sistemin kadınları tüketim nesnesi haline dönüştürdüğü, kadınların kendilerini alışveriş yaparak ödüllendirdiği, özgürlüklerini doya doya hissettiklerini düşündükleri bir gün olarak kutlanmaktadır.
Ne yazık ki sistemin kadınlar üzerinde yarattığı özgürlük algısı yanlıştır, eksiktir ve bir tuzaktır. Kadının özgürlüğü adına kadını kadınlığından, analığından uzaklaştırıcı her çağrı kadını kimliksizleştirmektedir.
Kadın her şeyden önce anadır. Yani doğuran, dünyaya getirendir.
Çekip çevirir, bulur buluşturur, kurar, yapar, pişirir, kotarır; yoktan var edemese de ‘var’ olanlardan yeniden ‘var’ eder. Kadının analığı özgürlüğüne engel değildir.
Zira özgürlük sınırsız isteklerin gerçekleştirilmesi için çabalamak da değildir. Kadının özgürlüğünü sadece kadının sokağa çıkarak ve para kazanmak amacıyla çalışarak elde edebileceğini düşünenlerin pek de doğru bir cepheden meseleye baktıkları söylenemez. Zira hayattaki tek amacı daha çok para kazanmak ve kazandıklarıyla sürekli tüketmek olan kadın için özgürlük zaten söz konusu değildir. Çünkü o bir bağımlıdır.
Peki nedir kadının özgürlüğü? Kadın nasıl özgür olur?
Her insanın dolayısıyla kadının özgürlüğü kendi dünyasıyla sınırlıdır. Kişinin kendisini gerçekleştirmesi, kendisini sosyal, iktisadi hayatta ifade edebilmesidir.
Kimisi tüketerek özgür olduğunu, kimisi üreterek özgürleştiğini düşünür. Kapitalizmin özgürlük anlayışı daha çok tüketmeye dayanır ki tamamen maddi taleplerle gelişen bu anlayışın ne kadına ne erkeğe fayda sağlamadığı ve insanları gün geçtikçe daha da mutsuzluğa sevk ettiği görülmektedir.
Kadın maneviyatından ödün vermeden hem özgürlüğün ve dolayısıyla mutluluğun kapılarını zorlamaya çalışmalıdır.
Özgür kadın kendisine, evine, çocuklarına yetebilen ve kendini bastırılmış, sıkışmış/sıkıştırılmış hissetmeyen kadındır.
Gücünü kendi şahsiyetinden, kimliğinden alan; bilgisiyle, kültürüyle, birikimiyle kendisini ifade edebilen kadındır. Sosyal hayatta kendisini yeterli bulabilecek, tatmin sağlayabilecek faaliyetlerle hayatını doldurabilen kadındır.
Bu tatmin sayesinde mutlu olan kadın kendisiyle birlikte ailesini, çevresini de mutlu eder.
Kadınlarımıza mutlaka kendilerini ifade edebilecekleri alanlar yaratılmalıdır.
Zira tabiat boşluğu sevmez. Kendini ifade edemeyen bir çocuk nasıl ki hırçınlaşıp, dikkati kendi üzerine çekmeyi başarıyorsa enerjisini faydalı işlerde değerlendiremeyen, hedefi, ideali olmayan, okumayan, kendisini geliştirmeyen kadın/erkek insan mutlaka bir şekilde yanlış yollara sapacak, eksikliklerini başka şekillerde gidermeye çalışacaktır. Ya da sadece tüketimde rekabette diğer kadınlarla yarışmaya kalkacak, tüketiminin sınırı olmadığı için bu onu çok daha fazla mutsuzluk girdabına sürükleyecektir. Türk kadını zekidir, çalışkandır, fedakardır.
Bu güzel hasletler -belirli bir ücret karşılığı olsun olmasın mutlaka güzel ve toplum yararına faydalı işlerde değerlendirilmeli, enerjiler heba edilmemelidir.
Atatürk’ün güzel bir sözü ile ifade edecek olursak “Türk kadını, erkeklerden daha aydın, daha bilgili ve feyizli olmak zorundadır.”
Günümüzde giderek artan kadına karşı şiddetin önlenmesinde üretkenliği her alanda arttırmak ve toplumsal fayda sağlayan işlerde örgütlenmek önemli bir çözüm olabilir.
Ayrıca erkek çocuklarını da yetiştiren anneler olduğuna göre daha bilinçli çocuklar yetiştirmek konusunda mutlaka gereken adımlar atılmalıdır.
Keskin rol ayırımlarına dayanan, erkeği üstün konumda tutan çocuk yetiştirme anlayışı mutlaka sorgulanmalıdır.
Ortak bir hayatı yaşayan erkek ya da kadının ödünleri ortak vermesi gerektiğinin, beklentilerin tek taraflı olmadığının, hayatın müşterek çabalarla sürdürülmesi gerektiğinin altı çizilmelidir. Ne erkek, ne de kadın sürekli talimat alan ya da sürekli talimat veren konumda olmamalıdır. Her insan önce bireydir.
Birey görev ve sorumluluklarını müdahalesiz bilen ve yerine getiren insandır.
Şiddetsiz, bilinçli bir toplum için bakış açılarımızı değiştirmek ve yepyeni ve farklı pencerelerden dünyaya bakabilmek umudu, kadın ya da erkek düşünen, sorgulayan ve hayata geliş amacının farkındalığında olan ve manevi (insani, İslami, milli) değerleri sözde değil özde yaşayan kadın/erkek ‘insan’ sayısının artması dileğiyle 8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun.
Elif DURU