Son Dakika
Develi’de Ahilik Haftası Kutlamalarına Develi Vergi Dairesi Gelir Uzmanı Elif Duru’nun Ahilik Geleneği ve Ahi Evran hakkında ki konuşması programa damgasını vururken, dinleyiciler ve sosyal ağlarda ciddi beğeni topladı.
Ahilik Geleneği ve Ahi Evran hakkında ki konuşması programa damgasını vururken, dinleyiciler ve sosyal ağlarda ciddi beğeni topladı.
Yurdumuzun dört bir tarafında kutlanan Ahilik Haftası kutlamaları kapsamında Develi Kaymakamlığı, Develi Belediyesi ve oda başkanlarının da destekleriyle hazırlanan güzel bir programla Cumhuriyet Meydanında Develililerle buluştu.
Kayseri Büyükşehir Belediyesi mehter takımının kahramanlık türküleriyle başlayan programda daha sonra protokol konuşmalarına geçildi.
İlçemizde yılın ahisi seçilen ve terzilik mesleğini icra eden Hüseyin Akın’ın plaketini oda başkanları takdim etti. Yılın kalfası seçilen ve asansörcülük mesleğini icra eden Murat Şahin ve yılın çırağı olan berber çırağı Mustafa Usta’ya da İlçe protokolü tarafından teşekkür plaketleri takdim edildi. Ayrıca en yaşlı esnaflarımızdan Abdurrahman Ayyarkın, en genç esnaflarımızdan İhsan Başyiğit, Sindelhöyük’te büfecilik yapan Zehra Aşık’a da teşekkür plaketleri takdim edilirken son olarak Kayseri Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Ahmet Övünç’de Develi Kaymakamı Murat Duru’ya ahilik kültürüne sağladığı destekten dolayı teşekkür plaketi takdim etti.
Program protokolün misafirlere ahilik pilavı ikram etmesiyle sona erdi.
Develi Kaymakamımız Murat Duru’nun eşi Develi Vergi Dairesi Gelir Uzmanı Elif Duru Hanımefendi’nin Ankara Üniversitesinin düzenlediği Uluslararası Halk Kültürü sempozyumunda sunduğu “Kültür ve Medeniyetimizde Bacıyan-ı Rum” adlı bilimsel bildirisinin metni :
10.yy’dan itibaren gerek Azerbaycan istilası, gerek Sultan Alparslan’ın Anadolu’ya girisi ve sonrasındaki Moğol istilaları sonucunda Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Türkmenler Anadolu’yu bir Türk yurdu haline dönüştürdüler. Türkmenler Orta Asya medeniyetini, memleketlerinin örf ve adetlerini, dini adap ve erkanlarını da beraberlerinde getirmişler; İslamiyet’in Anadolu’da Türklük ile kaynaşarak yayılması için gece gündüz çalışmışlardır.
Ahilik bu dervişler tarafından benimsenip geliştirilen bir düşünce ve hayat tarzıdır. Özellikle 4.Moğol saldırıları nedeniyle Anadolu’ya gelen dervişler bir yandan Anadolu’yu yurt edinmek için silahlı mücadele yaparken, fethettikleri topraklarda birleşerek örgütleniyorlardı. Böylece hem kendileri yurt tutmakta olup, hem de kendilerinden sonra gelenlerin zorluk çekmeden yaşamlarını sürdürebilmeleri için onlara yardımcı olmaya çalışıyorlardı. Ahilik böylesi bir yardımlaşma, birleşme, örgütlenme ve yurt tutma ihtiyacının zorunlu bir sonucu olarak meydana gelmiş bir teşkilattır.
Ahiler insanı eşref-i mahlukat olarak kabul eder, onun dünya ve ahiret mutluluğunu esas alır. Ahilikte dayanışmacı toplum anlayışı esastır. Bu anlayışta kadın-erkek,genç-yaşlı-işçi-işveren gibi çatışan sınıflar yoktur. Tüm bu sınıflar kendi menfaatlerinden taviz vererek toplumsal dengeyi ve huzuru üstün tutar.
Türklerin Anadoluyu fethi Moğollar gibi sadece silahla olmamıştır. Fethettikleri bölgelerde cami, medrese, tekke, zaviye, kervansaray, hastahane, hamam, türbe, suyolu ve askeri gaye ile bir çok müessese inşa ederek yoğun bir şekilde kültürel faaliyetlerde bulunmuşlardır.
İşte Orta Asya’ dan beri süregelen bu fetih anlayışı Anadolu topraklarında Ahilik müessesesi ile can ve ruh bulmuştur. Çalışmayı ibadet kabul eden Ahilikte iş yerleri kutsal kabul edilmiş, helal kazanca büyük önem verilmiş insaflı ve dürüst ticaret için gerek satıcının gerekse üretilen malların hangi özelliklerde olması gerektiği üzerinde durulmuş, bugünkü standartlar ve toplam kalite anlayışı Ahilik kurumunun ölçüleri ve değerleri ile vücud bulmuştur.
Ahilik kurumu Hacı Bektaş-ı Veli’nin eline, diline, beline sahip ol anlayışını kabul eden, uygulayan ve uygulatan kurumlar olmuştur. İslam’ın doğruluk, cömertlik, alçakgönüllülük, utanma duygusuna sahip olmak, hile yapmamak, misafirperverlik, bir sanat veya iş sahibi olmak, başkalarını da düşünmek, bencil olmamak, dedikodu yapmamak, riyakar olmamak, içki içmemek, zina ve livata yapmamak, kimseye karşı düşmanlık ve kin beslememek, büyüklere hürmetkar, küçüklere şefkatli olmak, nefis adı verilen şeytanla mücadele etmek gibi emirlerine kayıtsız şartsız bağlılık göstermiş ve bu emirlerin dışına taşan, ahilik ahlak kaidelerine uymayanlar teşkilattan dışlanmışlardır. Yine teşkilatın fütüvvetnamelerinde bahsedilen görgü kuralları bugün hala geçerliliğini koruyan fakat ne yazık ki uygulanmayan adab-ı muaşeret kurallarının temeli olmuştur.
Bu önemli kurumun kurucusu olan Ahilik düşüncesinin gelişmesine katkı sağlayan bilinen başlıca kişi Ahi Evren’dir. Ahi Evren (Ahi Evran) sadece dericilerin (debbağların) piri ve 32 çeşit esnaf ve sanatkarlar zümresinin lideri değil aynı zamanda bir halk filozofu olup pek çok eserler vermiş, Selçuklular devrinde yetişmiş güçlü bir ilim, fikir ve aksiyon adamıdır.
Ahi teşkilatının kadınlar kolu olarak kabul edilen bacı teşkilatının ilk bilinen lideri Fatma Bacı, Ahi Evranın eşidir. Teşkilata mensup olan genç kız ve kadınlar birbirlerine bacı diye hitap ettikleri için, kadın ve kızların meydana getirdiği bu teşkilata “Bacıyan” (Bacılar) dendiği anlaşılmaktadır.
Anadolu o dönemde Araplar tarafından Rum diyarı olarak isimlendirildiği için Bacıyan-ı Rum tabiri Anadolu bacıları yerine kullanılmıştır. Orta Çağ’da batı dünyasında kadının adının bile anılmadığı, insan yerine konulmadığı bir dönemde Anadolu topraklarında kadınlar hayatın her alanını kapsayan bir örgütlenme içindeydiler. Bu örgütlenme Gaziyan-ı Rum (Anadolu gazleri), Ahiyan-ı Rum (Anadolu Ahileri) ve Abdalan-ı Rum (Anadolu Abdalları) olarak isimlendirilen zümrelerin dışında, dördüncü bir zümre olarak yerini alır. Başlangıçta el sanatları ile uğraşan kadınların daha sonra siyasi,ekonomik ve dini alanda örgütlenerek pek çok çalışma yaptıkları tarihi kaynaklarda anlatılır.
Öncelikle Ahi Evranın derici olması dolayısı ile, derilerin debbağlanması sırasında çıkan yünlerin işlenmesi ihtiyacı bacıları örgücülük ve dokumacılığa itmiştir. Bacıların ilk faaliyetlerinin örgücülük ve dokumacılık olması tamamen böyle bir ihtiyaçtan doğmuştur.
İslamiyet öncesi Türk tarihinden itibaren dönemin kadınlarının konumu sosyal ve siyasi olarak erkeklerden farklı değildi. Türk kadını diğer toplumlardan farklı olarak asla aşağılanmamış ve baskı altına alınmamıştır. Kadın hakan ile birlikte idari kararlarda söz sahibi olmuş, Yaradılış destanı, Dede Korkut destanı gibi destanlarda kadın son derece saygı değer bir konumda, iyi savaşan, iyi ata binen, iyi kılıç kullanan örneklerdir. Bacı teşkilatı bu bahsettiğimiz zihinsel ve fikri altyapının bir sonucudur.
Anadolunun İslamlaşmasında ve Türkleşmesinde büyük rol oynayan bu insanlar sınıflar arasında çatışmayı değil uzlaşmayı tercih ederek, adalet ve liyakat anlayışlarıyla, çalışma şuurları ilmi alandaki donanımları ile, savaş yetenekleri ile Anadoluyu her anlamda, özellikle manen fethetmişlerdir.
Anadolu Selçuklu devleti ile Moğollar arasındaki mücadeleler ile ne yazık ki Selçuklu Devleti iç karışıklıklarla uğraşırken yine ezilen ve dağıtılan bu Türkmen unsurlar olmuşlardır. Moğollar Kayseri çevresini yakıp yıkarken Ahi ve Bacı Teşkilatının üyeleri genellikle batı ve güney uçlara kaçmışlar ve gittikleri yerlerde de faaliyetlerine devam etmişlerdir. Bu şekilde içinde Osmanlının kurucu beyliği de bulunan 2.Beylikler dönemi başlamıştır. İşte Osmanlıyı kuran bu Ahiler, Bacılar ve Abdallardır.
Bacılar da Ahiler gibi meslekte intisab konusuna önem vermişler, bir meslek öğrenmeden önce bir üstadın rehberliği ile bir sanat veya zanaat sahibi olmuşlardır. Ahilikte çırak, yamak, kalfa ve usta arasında sarsılmaz bir hiyeraşi vardır. Bu uygulamalar Bacılar arasında da geçerlidir.
Bacılar Kayseri’de örgücülük dokumacılık, halı ve kilimcilik, her türlü kumaş ve giysi imalatı, boyacılık, çadırcılık, oya-dantel-nakış vb işlerle meşgul olarak bu sanat kollarının nesilden nesile nakledilmesini sağlamışlardır.
Bacılar, Ahilik prensipleri ve disiplinleri ile hareket ederek yaptıkları bu üretimler ile hem Türk kültürü ve sanatı yayılmasına sebep olurken, iktisadi hayatın canlanmasına ve yeni iş imkanları açılması ile medeniyetin gelişmesi ve yerleşmesine de katkı sağlamışlardır. Bacılar göçebe Türkmenlerin iaşe ve ikamet ihtiyaçlarını karşılamışlar,yoksullara ve kimsesizlere de sahip çıkmışlardır.
Bacılar aynı zamanda savaşçı idiler. Savaşma Turanlı kadınlar için yüzlerce yıl süren genetik bir yetenektir. O dönemin seyyah ve tarihçileri bir çok savaşta kadınlarında at üstünde savaştığını, birlikler kurduklarını yazar. Moğolların 1243 yılında Kayseri’ye girmelerini Ahiler ile birlikte 15 gün boyunca savaşarak engelleyen Bacılardır. 12. ve 14. asırlarda uç bölgelerde savaşçı kadınların olduğu bilinmektedir.
Bacı teşkilatı Ahilik prensipleri ve disiplini içinde hareket eden sadece mesleki değil dini tasavufi ve ahlaki eğitim için de bir medrese niteliği taşıyan örgütlenme içindeydiler. Bacı teşkilatının üyeleri kadın erkek beraber zikir, sema ve sohbet meclislerinde bulunuyorlardı. Çünkü o dönem Türk toplumu İslam inancını Türk’ün inanş ve üslubu ile birleştirmiş “Piri Türkistan” olarak anılan Hoca Ahmet Yesevi’nin tassavuf görüşünü sürdürüyordu.
Sonuç olarak kurulan tekke ve zaviyelerdeki hizmetlerden, ürettikleri el sanatlarına, toprağın işlenmesi din ve ahlak eğitimine kadar Türkmen kadınlarının Türkistan’dan gelip bu topraklarda hayat bulan Türk kültürüne ve İslam dinine katkıları çok büyüktür. Anadolu’yu yüzlerce yıldır koruyan, huzur ve güven veren maddi manevi her açıdan katkı sağlayan Türk kadınının her daim geçmişindeki bu büyük şahsiyetlerden örnek alması gerekir. Kadının erkeğiyle birlikte bu topraklardaki maddi manevi mücadelesi Türk kadınına her daim örnek olmalıdır. Kendine inanan, güvenen, öz benliğinin ve kimliğinin bilincindeki kadınlarımız geçmişinden kuvvet alarak geleceğe daha özgüvenli bakacak, kendilerini bir kalıba sokmak isteyen tüm düşünce yapılarına ve zihniyetlere tarihteki ihtişamlı konumuyla karşılık verecektir.