logo

06 Mayıs 2023

DEPREMLERİN TÜRKİYE’DE VE DÜNYA’DA RUHSAL ETKİLERİ

KAHRAMANMARAŞ MERKEZLİ DEPREMLERİN TÜRKİYE’DE VE DÜNYA’DA RUHSAL ETKİLERİ, PSİKOLOJİK DESTEK VE KORKUYLA BAŞ ETME YÖNTEMLERİ

DEVELİLİ HEMŞEHRİMİZ, DEĞERLİ HOCAMIZ PROF. DR. ÖMER OĞUZTÜRK’ÜN KALEMİNDEN…

KARABÜK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ ANA BİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYESİ

Türkiye’nin 10 ilini kapsayan, komşu ülkelerde de yıkıma neden olan ve Türkiye nüfusunun beşte birini oluşturan bir bölgede meydana gelen 7,8 ve 7,6 büyüklüğündeki Kahramanmaraş merkezli depremler hepimizi derinden sarstı. Meydana gelen deprem, o bölgenin yer kabuğunda derin çatlaklar oluştururken ülkemizin insanlarının zihninde de bir o kadar derin izler bıraktı ve bırakacak gibi görünüyor.
17 Ağustos 1999 da 7.2 büyüklüğünde Kocaeli’nde yaşanan depremin etkisinin her boyutta yıllarca sürdüğünü hep birlikte gözlemledik.
6 Şubat Kahramanmaraş ve çevre illerindeki depremin ise hem büyüklük hem de kapsadığı alan dikkate alındığında etkileri bakımından 17 Ağustos depremini aşacak boyutlarda olduğunu hiç şüphesiz söyleyebiliriz.
Depremin olumsuz etkilerinin tamamını, yani ekonomik, fiziksel ve ruhsal etkilerini bütünüyle bu makalede sıralamak mümkün olmadığından, öncelikle depremin ne olduğundan ve ruhsal psikolojik etkileri üzerinde durulacaktır. Özellikle Kahramanmaraş merkezli depremler bölgesindeki yıkımlar kadar toplumdaki bireyleri derinden yaralayan, birçok insanda travmatik sancılar ortaya çıkardığını hepimiz biliyoruz. Depremde evini, yakınlarını kaybeden insanlarda hem travmatik hem de ruhsal yönden çöküntüler yaşarken yapılan farklı etkinliklerle bu süreç aşılmaya çalışılıyor. Bu sürece girmeden deprem nedir, nasıl oluşur biraz size ondan bahsedelim.
Yer kabuğundaki kırılmalar nedeniyle ani olarak çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtiği ortamı sarsması olayına deprem denir. Dünyanın oluşumundan beri, sismik yönden aktif bulunan bölgelerde depremin ardışık olarak oluştuğu ve sonunda da milyonlarca insanın ve binaların yok olduğu bilinmelidir. Bilindiği gibi yurdumuz dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de sık sık olarak depremlerle büyük can ve mal kayıplarına uğrama ihtimalimizin olduğu unutulmamalıdır.
Deprem doğal bir afettir ve önüne geçebilmek insan için ne yazık ki mümkün değildir. Ama bilimsel araştırmalar depreme hazırlıklı olmak ve depremden daha az etkilenmenin mümkün olduğunu açıkça göstermektedir. Depremlere hazırlıklı olmak, ruh sağlığını ve insan psikolojisini koruyabilmenin en önemli psikolojik ön koşuludur. İnsanlar geçmiş ve mevcut yönetimlerin depremler konusunda gerekli hazırlıkları yaptığını bilirlerse ve bundan emin olurlarsa olabilecek deprem korkusunu da daha az kaygılı ve daha az depresif ruh halinde taşırlar. Aksi halde çaresizlik hissi ile yoğun bir kaygı ve depresif bir ruh hali yaşanır. Depreme tanık olan bir aile yakınlarının ya da yakın bir dostumun başına travmatik bir olay geldiğini öğrendiğinde tekrardan kendi travmalarının da tekrar etmesine maruz kalabilir. Depreme tanık olan bireylerde süresi kişiden kişiye değişmekle birlikte birtakım olağanüstü tepkiler görülebilir bu olağanüstü tepkiler çoğu zaman anormal duruma karşı verilen normal tepkiler olarak değerlendirilmelidir.
Bu durumda görülen ilk tepkiler genellikle şok olma, güvensiz hissetme, ölüm korkusu, öfke duygusu, çaresizlik, mutsuzluk, kaygı ve ne yapacağını bilememe gibi tepkilerdir. Bunlardan başka uyku bozukluğu, odaklanma güçlüğü ve ufak bir sesten irkilme, durumu tekrar yaşıyormuş gibi hissedilmesi, depremden sonra aşırı uyarılmış başlıca belirtileri olabilir.
İnsanlar bir ölüm tehdidiyle karşı karşıya kaldığı için zihin buna reaksiyon gösterir böylece sinirlilik, öfke, uyumsuzluk başta olmak üzere farklı duygu ve düşünce düzeylerinde değişimler meydana gelir. Dona kalma, kafa karışıklığı, kayıtsızlık gibi tepkiler oluşur. Kişi olayı tekrar yaşamaktan korktuğumdan dolayı depremi anımsatan kişilerden yerlerden ve anılardan uzaklaşır. Doğal olarak daha güvenli olduğunu düşündükleri yerlere yönelebilirler. Yeniden hatırlama belirtileri ve olay anına geri dönüşler olabilir. Ani ikilemeler çabuk tepki vermeler gibi en ufak sese ve gürültüye benzer tepkiler verebilirler. Depremlerde zarar gören kişilerde güven hissinin azalabileceğinden dolayı psikolojik ilk yardım, kişinin öncelikle güvenli bir yerde olması ve barınma imkanlarının ve temel yaşam gereksinimlerinin sağlanması olduğu vurgulanmalıdır.
Depremi yaşayan kişilerin eşit derecede etkilenmediğini günlük yaşama devam edebilenler olduğunu söyleyebiliriz deprem.
Süresince büyük şehirlerde yaşayan birçok kişi depremi aslında hissetmiş olmasa da çok yoğun zorluklar yaşadıklarını söyleyebiliyorlar.
“Bizim bulunduğumuz yerlerde de buna benzer durumlar olur mu? Böyle benzer sorunlar yaşayabilir miyiz?” gibi kaygılar, şüpheler olabiliyor. Depremlerin yarattığı ruhsal etkiler aslında depremin kendi etkileriyle benzer olarak düşünülebilir. Yani depremin merkezinden depremin etkisi dalga dalga bütün ülkemizde hissedilen düzeyde bir ruhsal etkilenme yaratabilir.
Kaygı bozukluğu ya da anksiyete belirtilerini zaten belirli ölçüde bütün kişiler yaşamaktadır. Bütün toplumun bireyleri hemen hemen herkeste ama az ama çok bu tip kaygıları gösterebilir.

1. DEPREMLERİN İNSANLAR ÜZERİNDEKİ RUHSAL ETKİLERİ NELERDİR?

Kişilerin en yüksek seviyede kaygı duyması ilk aşamadır.
Uykusuzluk, deprem ile ilgili kâbus görme, olay anını hatırlanma, sürekli deprem olacağı korkusu yaşama, irkilme tepkileri, gelecek ile ilgili plan yapamama, yabancılaşma, olay anını hatırlama gibi durumlar ortaya çıkabilir.
Deprem psikolojisinde üç dönem yaşanır;
a. Şok Dönemi : Depremde mağdur kalan kişi psikolojik şoka girer. Şaşkın, sersemlemiş ve dona kalmıştır. Amaçsızca dolaşır, yaralarının farkında değildir kendisine veya diğer depremzedelere yardımcı olma çabasını göstermez ve yönelimi bozuktur. Zaman, yer, kişi kavramlarını şaşırabilir. Bellek kaybı ve bilinç bozulması meydana gelebilir, bazı bireylerde panik ve çılgınca davranışlar yaşanır. Ben merkezciliğinin güçlü olduğu kişilerde tehlike ile ani karşılaşma durumlarında bu tür tepkilere rastlanır.

b. Pasifleşmiş Dönem : Bu dönemde deprem mağduru kalan kişiler edilgen ve telkine açık bir haldedir. Yardıma gelenlerin önerilerini dinler, yapmaya çalışır ancak basit işleri bile yapamayabilir, yetersiz ve beceriksizce davranabilirler.

c. Toparlanma Dönemi : Bu dönemde kaygı düzeyi yüksek, telaşlı ve heyecanlıdırlar. Deprem düşüncelerinde ve rüyalarında büyük bir yer kaplar. İrkilme tepkileri, ani uyarılma, ufak sesler bile sıçramaya ve ani tepkiler gösterirler. Uyku derinlikleri bozulur ve uyarı almakta güçlük çekerler. Deprem ile ilgili dikkatleri artmış ancak diğer konularla ilgili dikkatleri oldukça azalmıştır.

2. DEPREMDEN RUHSAL YÖNDEN ETKİLENEN KİŞİLERLE İLETİŞİME GEÇERKEN NELERE DİKKAT ETMEMİZ GEREKİR? NASIL BAŞA ÇIKABİLİRİZ?
Öncelikli olarak görüşme yaptığımız sıkıntısı olan bu kişilere telkinde bulunulmaması gerekmektedir. “Sen merak etme, her şey düzelecek, her şey yoluna girecek” gibi yararlı olacağı düşünülen telkinler de bulunulmaması önerilmektedir. “Senin durumun, buradaki ruhsal sıkıntısı olanlardan daha iyi” gibi yapıcı olmayan yaklaşımlardan kaçınılması gerektiği vurgulanmalıdır. Yalnızca, depreme maruz kalmış olan kişilerin kendilerini güvende hissetmeleri ve panik atak yaşamalarını engellemek için aşırı sese ve karmaşık düşüncelere maruz bırakmadan, güven hissi aşılanması gerekmektedir.
Güven duygusunu sağlayabilmek, bu süreçte oldukça önemlidir. Birbirimizle olan ilişkilerimiz içerisinde güven ve birliktelik hissi ile telkinlerde bulunulması, deprem kaynaklı ruhsal rahatsızlık yaşayan insanlara iyi gelecektir. Bu noktada, önemli olan ruhsal sıkıntısı olan kişinin duygularını dinlemek, onları açığa çıkarmak ve desteklemektir.
Bu kişileri dinlemek, anlamaya çalışmak, duygu ve düşüncelerine değer vermek, onların yanında olduğunuzu hissettirmek böyle zamanlarda oldukça önemlidir. Bu, bizim bahsettiğimiz davranışlar “psikolojik ilk yardım” olarak adlandırılan yaklaşımın en temel adımıdır. Kişilerin istedikleri kadar paylaşım yapabilmek için onları konuşmaya zorlamamak gerekir. Ayrıca, anlattıklarını istedikleri kadar dinlemek, yanlarında olmak uygun olacaktır.
Teselli etmek, sürekli müdahalelerde bulunmaya çalışmak, iyileşmeye zorlamak, duygularını önemsememek ya da göz ardı etmek depremzedeleri olumsuz etkileyebilir. Bu tür görüşmelerden kesinlikle kaçınmak gerekir. Kişinin iyileşebilmesi için duygularını açık bir şekilde ifade edecek alan bulması oldukça önemlidir.
Her duygunun geçerliliğinin olduğunu hissettirmek de bu noktada önemlidir. “Herkes çok etkilendi daha kötü şeyler de yaşayanlar var bunlar geçecek bak sen sağsın ve sağlığın yerinde” gibi duygu ve düşünceleri deprem sonrası psikolojik travma yaşayan hastaya söylemek onun düşüncelerini görmezden geldiğinizi düşündüreceği ve kendini suçlu hissedeceği için kesinlikle kaçınılmalıdır.

3. DEPREMİN ÇOCUKLAR VE YETİŞKİNLER ÜZERİNDEKİ PSİKOLOJİK ETKİLERİ VE BAŞ ETME YOLLARI
Hem çocuklar hem de yetişkinler için travmatik bir olay olan deprem sonrasında sarsıcı etkiler yaşanır. Öncelikle, eğer çocuğun deprem hakkında hiçbir bilgisi yoksa, deprem anında ne yapılacağını ya da ne olduğunu bilmiyorsa bu etkiler kalıcı olabilir. Deprem sonrasında çocukların kendilerini yeniden güvende hissetmeleri için anne ve babalarına önemli görevler düşmektedir. Çocuklarda deprem sonrası oluşan korkunun şiddetini olayın yaşanış şekli belirler. Deprem anında ve sonrasında çocuğun neler hissettiğini anlamanıza yardımcı olacak ipuçları, depremi nerede ve kiminle yaşadığı depremin şiddeti, süresi, çocuğun mizacı ve geçmiş travmatik deneyimleridir.
Henüz okul çağına gelmiş olan küçük çocuklar olayları anlamakta zorluk yaşarlar. Yaşadıklarını ifade etmekte ve duygularını yaşamakta zorlanabilirler. Hissettiklerini ifade edemedikleri için de ne yazık ki yaşanan olaylardan en çok onlara etkilenirler. Okul öncesi dönem çocuklarının ortak özelliği herhangi bir olumsuzluktan kendilerini sorumlu tutmalıdır. “Benim yüzümden böyle oldu, yaramazlık yaptığım ya da annemi kızdırdığım için böyle oldu” diye düşünebilirler. Öte yandan, okul çağındaki bir çocuk olayın bir doğal afet olduğunu anladığından dolayı böyle bir durum yaşamaz. Ancak kendisi ve ailesi hakkında derin endişeleri ortaya çıkabilir.
Çocukların güven alanı sarsıldığın da “regresyon” adı verilen çocuğun önceki dönemlerine ait tepkileri gösterme durumu yaşanması muhtemeldir. Regresyon hali çocuğun parmak emmeye başlaması ya da tırnak yemesi, anne ve babasına sürekli yapışık olması gibi tutum ve davranışlara neden olabilir. Böyle durumlarda çocuğun uykuya dalmakta güçlük çekmesi, gece sık sık uyanması nedeniyle uyku kalitesizliği ve hijyen bozukluğu yaşanabilir. Ebeveynlerin bunun duygusal ihtiyaç olduğunu bilerek davranmaları gerekmektedir. Toplumu etkileyen afetin ardından eğitimsel müdahaleler, yaşadığımız olayları ve bu olayların sonuçlarını irdeleyebilme yetisine sahip olmanın bir ölçüde kaygıyı azalttığı ve başa çıkma kapasitesini desteklediği bilinmektedir. Psikoeğitim yoluyla travmaya maruz kalan kişi ya da gruba yaşanan olay, olaya bağlı olarak ortaya çıkan tepkiler ve başa çıkma yollarına ilişkin bilgi sağlanır ve risk gruplarındaki kişileri belirlemeye yönelik bir tarama gerçekleştirilebilir. Bu tarama sonucunda kişi eğer bir ruhsal rahatsızlık belirti gösteriyorsa ve bu belirtilerle başa çıkmakta zorlanıyorsa kişi bir profesyonel yardım almalıdır. Peki bu yardıma nasıl ulaşılabilir? Profesyonel yardım kişinin sorunlarını çözmek anlamında krize müdahale yoluyla olur ve travma sonrası belirtilerle bağlantılı çeşitli psikoterapiler ve ilaç tedavileri uygulanabilir. Psikoterapi içerisinde korku, sıkıntı ya da gerçeklerle yüzleşmek konuları üzerinde çalışmak kişilere yarar sağlayabilir. Çocukları ve ergenleri güvende hissettirmek, yeteri kadar güvence vermek ve anlatma, dinlenme ve oyun oynama ihtiyaçlarını karşılamak gerekir. Çocuklardaki sıkıntı ve ergenlerdeki sıkıntıyla başa çıkılamadığı durumlarda yine profesyonel bir sağlık kuruluşundan yardım alınması ihmal edilmemelidir.
Tüm bu psikolojik ve ruh sağlığı imkanlarına erişimin kolaylaşmasını ve yaygınlaşmasını sağlamak adına, deprem bölgelerine ruhsal destek merkezlerinin hızlı bir şekilde açılması önerilir.
Zira, depremi takip eden 6-7 yıl içerisinde yaşanan fiziksel ve ruhsal travmaların etkileri devam edeceğinden dolayı, bu süre içerisinde depremden etkilenen nüfusun en az %10’unun travma yaşaması beklenmektedir. Bu durumda, Kahramanmaraş merkezli deprem bölgelerine ruhsal destek merkezlerini acilen açılmasını açık olarak öneriyoruz.

 

Share
918 Kez Görüntülendi.
#

SENDE YORUM YAZ

1+3 = ?