logo

DEVELİ’Yİ GÜLDÜRENLER!

Develi eğlence kaynakları üzerine yine bu sütunlarda yazılarımız yayınlanmıştı.Bir gönül şairimiz:” O balıklar ki deryada yüzerler de; denizin varlığın dan haberleri olmaz” demektedir.İnsanlarımız eğlenmeyi sever de bu eğlencenin kaynakları üzerinde yeterlice durmazlar, hatta farkına bile varmazlar.
Bir yöre kültürünün zenginliğinin aynalarından biri de o yörede ortaya çıkan ve üretilen fıkralardır. Fıkralar her ne kadar gazete köşe yazıları ise de genelde bu yazılar günlük konuları ele aldığı için bunlara kronik yazılar da denir.Ancak genel mana da insanlara ders veren ve düşündüren, bazan da güldüren nükteli sözlerdir.Bizim ele alacağımız tarafı da bu yönüdür.
Bunlar üreticisin ince zekasına ve hazırcevaplığına göre güç kazanır.Bu tiplere de fıkra tipleri denir.Edebiyatımızda ünlü fıkra tipleri.Nasrettin Hoca, İncili Çavuş, Bekri Mustafa, Eşref, vb.’dir.İşte ister üreteni belli olsun, ister anonim fıkralar olsun hepsi kıvrak bir zeka ürünüdür.Bu bakımdan mahalli, fıkralar yöre insanının dünyaya bakışını ve kültür düzeyini,algı gücünü ortaya kor.Develi üzerine doktora çalışmam sırasında seksene yakın fıkra derlemiştim.Bu fıkralara zaman içerisinde bir çok daha ilave edildi ve böylece zenginleşti.Fıkra tipleri olarakİsmail Erol, (Bozoğ) Cemil Özgen (Cemil Hoca) Cevat Özkan, Kazım Kozan, Lütfü Güvener (Pusatlı Lütfü Ağa),Bekir Pancaroğlu (Pancarın Bekir),Salih…….(Fırıncı Salih Dayı)Yusuf Dağdelen (Seyrani Hoca)  yanında Bekçi Tıkının Bekir, Çellov, Dınının Hacı, Irza Dayı ,Mahbub Emmi hemen akla geliveren söz ustalarıdır.
Bu gönül dostlarından derlediğimiz bazı fıkraları zaman zaman  Çağdaş Develi Gazetesi ve Seyrani Gazetesi’nde de ve değişik dergilerde yayınlamıştım.Gerek Selim Özgen’in gerek se Muharrem Okur’un derlediği fıkralar da zaman içerisinde “Develi Belediyesi Haber Dergisi”nin değişik sayılarında yayınlanmıştır.Bu iki kişinin bu konuda  kaynak kişiler olduklarını belirtmeliyim.İnşallah bunların hepsi tamamlamak üzere olduğum “ Develi Folkloru” adlı eserimizde hepsi yer alacaktır.Böylece yayınlandığında Develi kültürü için bir boşluk daha doldurulmuş olacaktır.
Şimdi bu gönül dostlarından fıkralar bizleri hem güldürecek hem de düşündürecektir.
Mahbub Emmi akrabalarımdandır.Fukaranın teki.Her gün pezzik yemekten usanınca isyan ediyormuş:Vay !Vaaay!Acaba kaymakam da pezzik yerm’ola?.Arkasından da ilave ediyormuş:O yer ama kuzu eti ile yer,diyormuş
Bir gün evden çıkınca ne görsün?.Yukarı Develi Aşağı Mahalle’de davullar çalınıyor,zurna ötüyor.Herkes halay çekiyor.Hayret,diyor.Düğün yok dernek yok,bu neyin nesi?İlk rastgeldiği gence sormuş:Yiğenim hayrola! Delikanlı korkacak bir şey yok, Mahbub Emmi, duymadın her halde, seferberlik ilan edildi. Eee? Gavur toprak istiyormuş!Mahbub Emmi belli ki uzun savaşlardan yorulmuş olmalı ki söyleniyormuş: Ümmet-i Muhammedin çocuklarını ne diye kırdırıyorlar.? Bize şu Bozburun’dan bu taraf yeter de artar bile. Garibim bir kilometre mesafede Soysallı Köyü olduğunu unutuyor.
Fıkra tiplerinden iki din görevlisi ön plandadır: Cemil Özgen ile Yusuf Dağdelen.Bunlardan Cemil Özgen 1329 / 1913, Y.Dağdelen ise: 1915 doğumludur. Her ikisi de din görevlilerindendirler. Her ikisi ciddi müzisyendi. Cemil Hoca’nın ud eşliğinde gazelleri, Seyrani Hoca’nın ise bağlaması eşliğinde Develi türküleri ve Seyrani’nin koşma ve ilâhilerini okuması önemlidir. Arşivimizde her ikisinin de birer kaseti mevcuttur. Şu anda her ikisi de Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. İkisi etrafında bir hayli fıkra anlatılır.
Cemil hoca derdi ki:Su salası okutmak için evimin kapısını çalanların çalışından zengin mi,fakir mi olduğunu bilirim.Fukaranın çalışı nazik olur:Tak….Tak. Zengin vuruşu ise hızlı olur:Taaak.Taak. vurulur hatta hızını alamaz bir de yumrular:Paaat. Paaat. Arkasından da meşhur kahkahasını patlatırdı.Yine bir gün cami odunluğunda bulunan salacaya küreğiyle:Kurudun kuruyasıca, diyerek öyle bir kürek indirişi vardı ki.Olayı geriden izleyen cami imamı Mehmet Çiftebenli / Benli Hafız  Artvin ağzıyla:Hayurdur  Cemul ?Bu vuruşun vuruş değül emma Allah encamını hıyr eylesün, demesin mi ?Sabaha beş ölü musallaya konmasın mı? Cemil Hoca’nın keyfini siz düşünün, artık. Yine bir gün, bir zengin ölüyü yıkamış. Allah bilir ya çok bahşiş bekliyor.Bahşiş olarak çok az bir para eline tutuşturulunca üzülmüş.Hemen ölü sahibinin elini tutup, ilave etmiş.Al şu beş lirayı, sen benim kıçımı yıka, bakalım.


Her ikisi de iştahı açık insanlardı. Can yemeklerinin baş misafiriydiler. Ben, bir gün Seyrani Hoca’nın bir oturuşta, bir leğen un köftesi çorbasını yalnız başına içtiğini görmüştüm. Bir gün Turan Köylüoğlu her ikisinin de bulunduğu  bir gruba bir yemek vermiş. Bir kurnazlık olarak yemeklerden önce bol miktarda bal  ve kaymağı sofraya koydurmuş. Bizimkiler, diğerlerinin şaşkın bakışları arasında başka yemek yok zannederek bir hücuma kalkmışlar, tabakları kalaylamışlar. Arkadan takım yemekler gelmeye başlayınca bizimkilerin akılları başlarına gelmiş ama olacak olmuş.Millet onların bu haline bakıp gülmeye başlayınca bizimkiler ellerini açmışlar,Allah’a yalvarıyorlar:Yarabbi! Ya şu yemekleri önce getirtseydin ya da midemizi genişletsen.
Kazım Kozan…Başlıbaşına bir dünya.Hayatı boyunca bedava yaşayan bir adam, kabadayı.Özellikle Ermenilerin sırtından geçinmesi beni düşündürürdü.1950’de İnönü iktidarı Demokrat Parti’ye devretti.Zamanın güçlü başbakanı Menderes 1955’te memleketteki Ermenileri İstanbul’a toplayınca Develi’deki Ermeniler de İstanbul’a gitti. Kozan’ın Kazım’ın avantası  kesilirdi.Bir ara kaçak mermi de sattı,herhalde. Ekmeksiz kalır garibim. Artık kimden haraç yiyecek? Develi’de caddenin başına gelmiş bağırıyor:
-Ey İnönü, Ey İnönü, sana diyom, demokrasi senin neyine idi? Sen bir Türkiye’yi, ben de buradaki dört Ermeni’yi yiyordum. İbibik dedin, kendi ocağını yıktın; guguk dedin Kazım’ın ocağını yıktın.
Bir dönem Develi müftüsü Kara Müftü’yü Develi’den kovdurmak isteyenler olmuştu. Geçenlerde öğreniyorum ki merhumun Çarşı Camii’ndeki vaazı sırasında Kazım Ağa minberin altına oturur, hocaya hakaret edeceklerin korkulu rüyası olurmuş..Şuna bakın bir taraftan bir kazma sapıyla Belediye Gazinosu’nu boşaltan bu kabadayı,yirmi yedi defa hapishaneye düşen ve her gün içen bu  adam yeri geldiğinde bir hocanın fedailiğini üstleniyor. Bu tür insanları anlamak ve yorumlamak hüner ister, gerçekten.
Merhum bir dönem koruma bekçiliği yapmıştı.Yakaladığı Kızıklılara şöyle dermiş:Odun bizim eve, eşek Sipahioğlu’nun Hanı’na, sen de karakola.Bir köy muhtarının evine orman muhafaza memuruyla misafir olmuşlar.Sofraya güzel bir kaz dolması gelmiş.Muhafaza memuru kurnaz.Bakmış ki kızarmış budun biri Kazım Ağa tarafında .Lafı uzatarak hafiften leğeni kıvırarak kızarmış bud tarafını kendi tarafına çeviriyor.Olayı gözeten Kazım Ağa koltuk altından çıkardığı bıçağının sapıyla adamın eline nasıl bir vurursa:Ulan,Şerefsiz!Bunu sen kaçak mağ mı sandın?.Hele Gümrük ve Tekel Bakanı Mehmet Yüceler’e çektiği telgraf ne kadar meşhurdur:Rakının fiyatını indir.Gözlerinden öpüyorum.
Pusatlılı Lütfi Ağa ise bir alem.Kendisinden derlenen fıkraların on beş kadarının bir Karadenizli folklorcu tarafından Karadenizli birine mal edilerek yazıldığını hayretle görmüştüm.Şu mahkemelerinin uzaması üzerine Devrin Reisicumhuru Cemal Gürsel’e çektiği telgraf ne kadar manalıdır:Ya mahkemelerimin bitirilmesi ya da ömrümün uzatılması.Kendisine bir mahkemesi  sırasında hakaret eden hakime:Hakim Bey! Hakim Bey!Et kokarsa tuz atılır,ya tuz kokarsa?hitabı çok düşündürücüdür.
Kimi düşündüren kimi zaman da güldüren bu Develi filozoflarından geniş bahsetmek mümkün değil.Daha bir Dınının Hacı ile veli mi deli mi belli olmayan muhteremlerden bahsetmedik. Bizimkisi bir duyarlılık sonucu. İnanıyorum ki Develi Folkloru adlı eserimiz çıktığında bu konular daha açıklığa kavuşacaktır.

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
Share
1.810 Defa Okundu
#

SENDE YORUM YAZ

8+7 = ?