Son Dakika
Müslüman Türkler Develi’ye geldiklerinde burada Rumlar ile Bizanslılarca Van bölgesinden sürülüp gelen Ermeniler ve biraz da Süryaniler vardı.Türkler buraya geldiklerinde Develi ve Everek’de nüfusları ne kadardı, bilemiyoruz.Gereme harabeleri, Kartın’daki spor tesisleri, Elbiz, Köşk Pınar, Develi Kalesi o günlerin izlerini taşır.Ancak askeri ve sosyal sebeplerle Rumların çoğunun 1080 yılında İstanbul’a ve Rumeli’ye göçürüldüklerini biliyoruz.İşte bu sırada Develi obası da kaleye yerleşmiş olmalıdır.
Ancak bunlardan bir kısmı ya isteyerek ya da bu göçten kaçarak Ayakostan adını verdikleri yere gelerek küçük de olsa bir köy oluşturmuşlardır. Kayseri ve çevresi Osmanlılara Fatih Sultan Mehmet Han zamanında, 1476 yılında katıldı. XVI. Yüzyılın başlarında diğer Anadolu şehirlerinde olduğu gibi Kayseri’de huzurlu ortam dolayısıyla Hıristiyan nüfusunda artışlar olmuştur.1476 yılında ilk tahrirler yapıldığında Everek’in kuzey doğusunda Fenese’de Ermeniler, güney batısında da Ayakostan’da Rumlar,Yukarı Develi’de de Müslüman Türkler bulunuyordu.Yani Fenese, Ayakostan ve Yukarı Develi birer köydü.Ayrıca Afşar, Beşkardeş, Çukuryurt, Kikse, Satı, Taşçı’da Rum köyleriydi.
Elde ettiğimiz bilgilere göre Osmanlılar zamanında Rumların sayısı ,Develi’de 2000’i bulmamıştır.Devlet salnamelerinden elde ettiğimiz bilgilere göre 1880 yılında 10.000’i bulan Develi nüfusu içerisinde Rum nüfusu 815,1900’da 1845,1912’de İncesu da dahil 1760,1922’de ise 550’dir.Zile’de ise 70 aile Rum vardı.
1878 yılından itibaren, Tanzimat ve arkasından Islahat Fermanları ve batılı devletlerin ısrarlı baskıları sonunda elde edilen haklarla Develi idari hayatında da Ermenilerle beraber etkin olmaya başladıklarını görüyoruz. Kaza idare heyetinde ve önemli yerlerde Rum temsilcilerini görüyoruz.1878’de ruhani liderleri Kevork Efendi’dir.
İstiklal ve Haçın Harbi sırasında Kuvva-i Milliyecilerin yanında olmuşlardır. Develi’nin Taşcı beldesine bağlı birçok Rum köyü vardı.Beşkardeş,Afşar vs.Buradakiler de aynı duyguları beslemişlerdir.Bu konuda yerel hatıralardan Mehmet Özdemir’in eseri bize bazı bilgiler sunmaktadır.Özellikle Yunanistan-patrikhane propogandası ile başta İstanbul olmak üzere diğer yerlerdeki Rumlar kendilerinin Grek asıllı olduklarını her fırsatta dile getirirlerken sonradan adı Papa Eftim olan Pavlos Karahisaridis liderliğinde İç Anadolu Rumları Zincidere’ de 28.05.1922’de toplanarak kendilerinin Hıristiyan Türkler olduklarını ve Kuvva-i milliyecileri destekleme kararını aldıklarını biliyoruz.Bu toplantıya Develi Rumları da temsilci göndermişlerdir.Patrik-haneden ayrı olarak Bağımsız Türk Ortodoks Kilisesi’ni kurmuşlardır.Bugün Rum Patrikhanesi’nin korkulu rüyası işte bu patrik-hanedir.Fakat özellikle Develi’de ve Zile’de yoğun olan Rumlar 1924’de imzalanan Lozan anlaşmasına göre Yunanistan ile yapılan nüfus mübadelesi ile Yunanistan’a göç ettirilmişlerdir.Önce Amasya’ya, sonra Samsun’a ve oradan da vapurla Yunanistan’a.; Zile’dekiler ise Ulukışla yoluyla önce Adana’ya sonra da Yunanistan’a …Böylece Develi’de bize göre öteki olan Rumlar tarih olmuşlardır.Arkalarında nice kültürel miras bırakarak.Yerlerine de Selanik Göçmenleri adı verilen Rumeli’deki Türkler getirilerek yerleştirilmiştir..Ayakostan adı da Reşadiye olmuştur.Ne gariptir ki Rumlar zamanında bir Lale devri yaşayan Aygösten, yerlerine gelenlerce maalesef güzellikler korunamamış ve devam ettirilememiştir.
İnsanların nasıl kaderi varsa milletlerin ve kabilelerin de bir kaderi vardır.Kaderin ördüğü ağ karşısında yapacak bir şey de yoktur. Ne demişti meçhul şair:
Kadran durunca saat eder mi tık tık
Ecel gelince ruha denir hemen çık
Her göç bir faciadır. İnsanların doğup büyüdükleri topraklardan kopması, hazmı zor bir olaydır. Son zamanlarda Yunanistan’a göçürülen bu Rumların yayınlanan hatıralarından ve özellikle Kemal Yalçın’ın Emanet Çeyiz Mübadele İnsanları, İstanbul 1999 adlı romanında bu ızdıraplar anlatılmaktadır. Bu romanda adı geçen ve mübadeleye uğramış Kayserili Anastasiya adlı bir Rum kadınının şu sözü ne kadar manidardır:Türklerle hep kardeş gibiydik! Rumlarla hep kardeş gibiydik. Çünkü İç Anadolu’daki Rumlar,çok eskiden Anadolu’ya gelmiş Türk Peçenekler gibi bazı Türk kavimler burada geçen zaman içerisinde Hıristiyanlaşmış Türklerdir.Bunlar Türkçe konuşurlar ve yazarlar.Fakat alfabe olarak Grek alfabesini kullanırlar.Nitekim evlerinin Grek alfabeli fakat Türkçe yapılış kitabelerinde bunu görürüz. Bu Hıristiyan Türklere Karamani de denilmiştir
16.Yüzyılın başlarında Develi üzerinde araştırma yapan Amerikalı ve Ermeni araştırmacılar.Ayakostan’da Türklerin bulunduğunu ve bir de Cami bulunduğunu belirtirler.Herhalde buraya gelenler Develi bölgesine başka yerlerden gelen göçebe Tükmenlerdir.Geçen beş asırlık süre içerisinde Türkler ile Rumlar kardeşçe geçinmişlerdir.Bugüne kadar olumsuz bir olaya rastlanmamıştır.
Rumlar burada Ortodoks kiliselerini ve nüfusları artınca da modern oklarlını kiliseleri yanına açmışlardır. Sonradan ikinci bir okulu da Dişçi’nin evi denilen evin bir bölümünü teşkil eden yerde Ermeni Okulu ile beraber açılmıştır.Tabii bu okullar 1924 yılında yapılan mübadele ile öğrencisizlikten kapanmıştır. Bu okulların açılış ve özellikle diploma törenlerinin çok güzel geçtiğini öğreniyoruz.
Rumlar genelde geçimlerini ticaret ve tarım üzerine kurmuşlardır. Özellikle tarım.Biz Türkler bunların tecrübesinden bir hayli faydalanmışızdır.Maşala.puşta gibi kelimeler dilimize Rumlardan girmiştir.Rumlarda bağcılık ve şarap üretimi çok meşhurdur.Dolayısıyla lokanta ve meyhane işletmeciliği Rumlarda ciddi bir meslektir.Türk damak zevki üzerine yazı yazan bir yazarımız bir yazısında.Türkiye’den Rumlar gitti,meyhane kültürü bitti,der. Buna ben yürekten inanırım.
Bizim Elbiz yıllardır Develi Belediyesi’nin desteğinde durur.Her müstecir, insana hizmet konusunda sınıfta kalır. Çalışan insanlar garson mu, yoksa başka bir şey mi bilinmez.Birazcık bunları eleştirsen, Allah etmeye kendilerinin de inanmadığı bir nutuk gelir ki, söylediğinize söyleyeceğinize bin pişman olursunuz.Çocukluk dönemimde, Rum ve Ermeni ustaların yanında yetişmiş lokantacıların hünerli hizmetlerinden, misafirlerimiz ve dostların sohbetlerinden, ne kadar memnun kaldıklarını bilirim.Hoş, şimdi her birinden 40-50 yük üzüm kesilen bağlar mı kaldı Develi’de sanki? Geçelim.
Rumların rahat ve mutlu bir hayat yaşadıkları bir gerçek. Herhalde geniş parseller üzerinde kurulmuş bahçeli, havuzlu iki katlı, evler bu huzurlu günlerin mekanlarıdır. Mezarlıkları Aygösten harmanlarının batısındadır. Maşatlık denilen bu mezarlık uzun yıllar defineciler için bulunmaz bir mekan olmuştur.Evlerin sanatlı olanları hep 1880 yılından sonra yapılmıştır. Rumların XIX.Yüzyılda ekonomik ve siyasi bakımından birden bire büyümeleri gerçekten araştırılmaya değer.
Her Rum evinde mutlaka bir müzik aleti bulunurdu. Özellikle, pazar günleri payton/yaylılar ve binek hayvanları ile Elbiz-Babıyan Çeşmesi hattındaki su başlarına gelinir, buralarda bazen ekabir Türk aileleriyle beraber yenilir ve içilirdi. Türkçe şarkılar ve türküler söylenir, eğlenilirdi.Osman Çoşkun, İkinci Ergenekon, Kayseri 1966 ile öğretmen Mustafa Taş’ın yazdığı Şehit Arif’in Fadimesi, Ankara adlı romanlarda Develi ile Zile’deki Rumların bu huzurlu ve mutlu günleri ne güzel anlatır.Ayrıca Türk düğünlerinin vazgeçilmez kırık hava türkülerinden:
Aygösten’den bir yâr sevdim
O da Urum gelini gelini
El bilmezse sen de mi bilmen
Benim garip halimi halimi
Türküsü nice Develi’li Türk delikanlısının başından kavak yelleri estiren ve gönülleri kavuran Rum güzellerinin edalarını yansıtmıyor mu?
Acaba Yunanistan’a gidenler yeni yerlerinden memnun muydular?.Everekli Avanidis 1885 yılında, Atina’da hatıralarını beş ciltte toplamış ve bu yazma hatıralarını Atina Kütüphanesi’ne bağışlamıştır.Yine Zincidere Manastırı Matbaası’nda Kayseri ve civarı türküleri toplanmış ve bastırılmıştır.Bu eserleri inceleme imkanımız olmadığı için bilemiyorum ama herhalde Everek için çok önemli bilgiler içerdiğini söylememiz mümkündür.Acaba Yunanistan’a giden Aygösten’li Karamaniler hatıralarını hiç yayınladılar mı? Maalesef bunlardan bilgimiz yok.Ahmet Gürlek hangi kaynaktan aldı ,bilmiyoruz ama bir yazısında, bu konuda şunları nakleder:Bindiğimiz Yunan gemisinde Yunanlılardan çok hakaret işittik.Onların böyle sözleri bizi dehşete düşürmüştü.Hristiyan Yunanlıların ağızlarından öyle şeyler duymamız.Ellerinde köle olduğumuz Türkler bize sövmeye kalkmamışlardı. Ancak iyi biliyoruz ki buraya gelen Rumeli göçmenlerden de bu göçle ilgili tık yok. Halbuki göç olgusu Türk’ün ortak kaderidir Dünyada başlı başına göç üzerine destanı olan tek milletiz. Halbuki mübadelenin hikayelerine acı da olsa, kültürümüz adına ne kadar ihtiyacımız vardır.Onlar gerçekten bu yöre kültür mozayiğinin bir parçasıydılar. Edebi esere konu olabilecek yüzlerce karmaşık hadisenin içinden gözü belki de gönlü kapalı geçip gidiyoruz.Oysa etrafımızda o kadar yazılacak trajedi var ki…
BENZER HABERLER