Son Dakika
Zaman zaman aile hayatımdan, komşularımızdan, hayat tarihçemde beni ve görebildiğim kadarıyla Develi’yi etkileyen insanlardan bazılarını gerek bu sütunlarda, gerekse değişik gazete ve dergilerde yayınlamaya gayret göstermekteyim. Temel amacımız hem bu insanlarımıza bir ahde vefayı yerine getirmek,hem de bunlardaki güzellikleri ve hizmet zevklerini ortaya çıkararak, kimilerine örnek olur, düşüncesidir.
Develi’de insan manzaralarına, özellikle biraz da hatıralar ışığında yaklaşmak istiyoruz.
Bir ayakkabı tamircisi Rıza ağabeyimiz vardı.Tanıyanlar kendisine Develi ağzıyla Irza derlerdi.Kendisi ayakkabı tamircisiydi.Yanılmıyorsam,Oruıza sokakta otururdu.Bekar ve kimsesizdi.Emniyet karşısındaki dükkan uzun müddet fırın olarak çalıştırılmış ve işletmeci Hayrettin Özkara da nefis hamur işleri üretirdi.Irza’nın koruyucusu idi.Halim selim bir adamdı.Bir kış günü Aşağı Everek’teki dükkanımıza akşam üstü geldi,ekmek istedi.Fırınlar kapanmıştı.Belli ki açtı.Aldım eve götürdüm. Evimizdeki huzur onu nasıl etkiledi bilemem ama sıcak odamızdaki çayını yudumlarken öyle bir minnettar ağıdı vardı ki,hepimizi etkilemişti.Genelde boş kaldığında
Venk’de, köprünün bir ayağında Ermeni debbağ Mıgırdıç Usta’nın debbağhanesi vardı.Deri üretirdi.Deri üretiminde, ne etkisi var bilemem ama köpek pisliğinden faydalanılırdı.Zaman zaman buraya köpekler de dadanmıştı. Yalana kulak asmayalım,Rıza da bu bakımdan buranın abonmanlarındandı.Zaman zaman yaman bir ünsiyet kurardı.Çocukluk dönemimizde,Venk’de merak ya, çimerken, en büyük zevkimiz de Rıza’yı takip etmekti.
Hoş şimdilerde ne Rıza, ne Mıgırdıç Usta, ne debbaghanesi var!18702de Develi kaza olduğunda ilk hükümet Konağı /Saray, Çarşı Camii,Müritler Mescidi,Kadınlar Hapishanesi,Hamam,Postahane,Belediye binası ve Halasiye Medresesi burada kurulmuştu.Bu bakımdan bu bölge hâlâ Eski Saray adıyla anılır.
Aşağı Everek’te üzerinde durulması gereken bir insan da Develioğlu’ların Gök Ömer koluna mensup bir Ömer Amca vardı.Şimdiki çarşının doğusunda, Sipahioğlu Kahvesi’nin arkasında tek gözlü bir barakada, tek oğlu Hacı Mehmet ile yaşardı.:Genelde komşuların destek alırlardı.Hacı Mehmet’in koca bir kafası vardı.Herkesin dikkatini çekerdi.Benim sınıf arkadaşımdı.Babasının o yoksulluğu içerisinde olanca mağrurluğuna rağmen H.Mehmet çok efendiydi.Parayla yeterince tanışmayan biz çocuklara Kirkit’in Osman bir ara yumurta ile bisiklete bindirirdi.H.Mehmet bu bisikletlerden birini alır, asvalt üzerinde,bisiklet üzerinde artistik hareketler yapar, epey de ilgi çekerdi.
Şimdi O İstanbul’da iyi bir esnaf. Yakın zamanda, Develi’de Seyrani şenliklerindeydim. Arkamdan biri gözlerimi kapadı. Kadir beni tanıdın mı,diye sordu.Döndüm, son derece kibar, şık giyimli biri.Önce tanıyamadım.Sonra bana :Ben Hacı Mehmet,dedi.Tabii çok duygulu anlar yaşadık.Yıllar önce gördüğüm o yoksulluk içindeki H.Mehmet nerde, şimdiki H.Mehmet nerde!
Ömer Amca çok mağrur bir adamdı. Ağa sülalesinden gelmesinin de hakkını vermeye çalışır, burnundan kıl aldırmazdı.Etrafı hep kalabalık olurdu.Sohbeti güzeldi.Bu bir sohbette çoşmuş iken, onun damarını iyi bilen Cemal amcam bir soru sormuş:Sohbetin bozulduğunu gören Ömer Amca demesin mi:Sözümün önüne,atın önüne geçen it gibi, geçme be ! Amcam bu olayı anlatır: Vay kerhaneci ! Beni perişan etti, derdi.
Amcam askere gidince, orta birde okuyan babam okulu terk edip dükkanın başına geçmiş1933le olmalı.. Çocuk yaşta sorumluluk alan babama ”Bakkal “ derlerdi.1960 yılında babam damdan düşüp de uzun müddet yatalak olunca evin ekonomisi bir süre sonra sıkıntı vermeye başlamıştı ve öyle anlar geliyordu ki bıçak gırtlağımıza dayanıyordu. Babam yatalak, üç çocuk okuyor, evin misafirleri, gelen-gidenleri hiç eksik olmuyor.Garip anam “düğün pırtısı dikerek” eve para yetiştirmeye çalışıyor.Zaman kaputtan gömlek,tırıl kumaştan çarşaf dikildiği zamanlar.
Yazılmayan bir sokak kültürümüz var, bizim.O komşularımızdan bölüşme duygusuyla ve çeşitli bahanelerle gördüğümüz maddi, manevi yardımları anlatsam,bir roman olur.İşte böyle ailemizin sıkıntılı bir zamanında, bir akşam Kasap Hacı yani Hacı Tarhan çıkageldi.Tanıdığımdan ölümüne kadar saygı duyduğum ve sevdiğim bir baba dostuydu.O yıllarda öyle zannediyorum,Amerikan yardımı olarak, ihtiyaç sahibi halka buğday dağıtılıyor.Bize de buğday verileceğini söyledi.Doğrusu çok sevinmiştik.
Annemle eski Pazar yerine gittik. Buğday Tenteli Pazar yerine yığılmıştı. Çok kalabalık vardı. İsimler okunuyor. İsmi okunanlar çuvallarını getiriyor, buğdayla dolduruluyor,at arabalarına yükletip götürüyorlar.Biz de kenarda annemle bekliyoruz.Annemin üzerinde silgisi var.Belli ki annem tanınmak istemiyor, yüzünü kapatıyor ve hafiften titriyordu.Of…Of. ! Sıra bize geldi, babamın ismi okundu. Hacı Tarhan Amca bizi bekliyor: Gel bacım, diye annemi çağırdı.Daha babamın ismi okunur okunmaz o kalabalık içerisinden bir delikanlı:Ya, bu Bakkalın eşi.Bakkal’ın ne ihtiyacı var, demesin mi?Ailemizin durumunu bilenler, büyük üzüntü içinde kıvranırken Hacı Amca dahil bazı ağabeyler o gencin üzerine yürüdüler, densizlik ettiğini söylediler. Ama ben şaşkın, annem şaşkın. Ben titremeye başlarken annem elimden tuttuğu gibi oradan ayrıldık. Annem için için ağlıyordu: Sessizce: Demek ki itibarımız devam ediyormuş, yavrum. Bu da geçer inşallah, dedi.Biz Aşağı Everek’in yolunu tuttuk.Evimize perişan olarak döndüğümüzde, bir çuval buğdayın biri (!) tarafından getirilmiş ve evin önüne konmuş olduğunu gördük.!
Bu memleketin böyle hamiyetperver insanları her zaman var olmuştur.
Çoğu bilmez ama bir zamanlar Develi’nin bir çok delisi vardı.Fenese’nin usta fırıncılarından Sebahattin Kahyaoğlu ve bir arkadaşı, bu delileri toplar ve Kattaş Oteli’nin olduğu yerde “Kattaşların Hanı” na getirirlerdi.Bunları bir odaya alırlar ve ellerinde bir eldivenle tıraş ederler ve hayalarını kıl döken bir otla temizlerler ve daha sonra da hamama götürürlermiş.Bu olayı yaşayan bir ağabeyden ibretle dinlemiştim.Ne güzel bir davranış.Kimileri bunları kızdırıp gülerken, kimisi de onların ruh dünyasına iniyor ve adam gibi adamlık yapıyor.Erdemli davranış zayıtan ve çaresiz olandan yana olmaktır.Halden anlamaktır.
Develi bağ ve bostanları koruma bekçilerine emanettir. Hele hasat zamanı. Koruma bekçileri deyip de geçmeyin. Gençlerin ve çocukların baharın ve yazın çağla, bostan ve erik, yaz elması hırsızlıkları meşhurdu.Hatırladığım kadarıyla, Dingil bekçisi Tıkı Bekir, Dere Bahçe’nin bekçisi Zihni Dayı, Argıncık Bağları bekçisi Kamil Dayı meşhur bekçiklerindendi.Bunlar içerisinde Tıkı Bekir,pek örflüydü.Belalıydı.Çocukların korkulu rüyasıydı.Düdüğü meşhurdu.Yaman bir İnönü’cüydü.CHP hastasıydı..O yüzden halamla iyi anlaşırlardı.Çünkü ikisi de aynı mahalledendi ve halam da CHP’liydi. Bir gün baktım ki, Tıkı Bekir halama iltifat ediyor: Fatma Hanım, aynı partideniz diye sizin bahçenin üzerinden ayrılmıyorum. Bu sözün bir yönü doğru. Bizim bostanın üzerinde bir zamanlar ekabirlerin dinlenme yerlerinden olan İlbe Sekileri vardı. İkindiden sonra ekabirler cevizlerin altına otururlar, ikindi sonrası kurulan çilingir sofrasından Tıkı Bekir de nasiplenirdi. Beklemesi de ondan.Yoksa bizim bostanın özellikle beklenmesiyle hiç ilişkisi yok.
Aşağı Everek çarşısı esnaflarından bir Hüseyin Amca vardı.Çok soğuk bir adamdı.Yüzü gülmezdi.Doğru dürüst adı söylenmezdi ama Harelem Çavuş diye anılırdı.Ben de orta ikinci sınıfa kadar, komşu esnaf olmasına rağmen adını böyle bilirdim.Bir vesile ile adını söylemem gerekti.Harelem Çavuş diye hitap ettim.Bunu diyen sen misin?.O kendine mahsus sessizliği içerisinde babama yaklaşıp,hırsla sormasın mı:Bu kimin sıpası? diye.Babam bir bana bir Harelem çavuşa baktı, benim pot kırdığımı anlamıştı: O sıpa dediğin benim büyük oğlum,dedi ve üzerine yürüdü.İş büyüyecekken devreye esnaf ağabeyler girdi de iş yatıştı.Çocuğum ben, olayları kaygı ile izlemiştim..O ana kadar ne bileyim gerçek adının Hüseyin, Harelem’in ise bir Ermeni adı olduğunu..Neyse ki iş büyümedi.Babamın yazısı güzeldi.Bizim Çavuş’un dükkanının levhasını yazdı da iş tatlıya bağlanmıştı.Dört satırlık levhada ne mi yazıyordu, söyleyeyim:”MANİFATU / RACI VE BAKK / AL HÜSEYİN / MEDENİ”.
BENZER HABERLER