Son Dakika
Bu hafta nice zamandır hayat hikayesini yazmayı planladığım kişi, ziraatçı, asker ve politikacı Mehmet Emin Develioğlu’dur.Yazıya başladım da fakat notlarımın çokluğu yanında, hakkında çıkan yazılardan bazılarını da göremediğimi fark ettim.Eksik yazma yerine bu yazıyı ileriye almanın daha doğru olacağını düşündüm.
Bu konuda bu karara varırken gözümün önüne Develi’den derlediğim Osmanlı ve yeni Türkiye Cumhuriyeti kuruluş dönemine ait çeşitli vesilelerle topladığım “Belgeler”in dosyası geldi. Bu dosya nice emeklerle derlenmiş bir dosyaydı.Az toz yutmadık,az da elde edebilmek için çok kişiye dil dökmedik.Bilirsiniz ki istenen mal çok kıymetli olur. Kaldı ki artık günümüzde dijital fotoğraf makinesi, bilgisayar, tarayıcı, fotokopi, internet siteleri vb. bilgilenme ve görsel malzeme elde etme imkânı olan cihazlar var. Her ne ise…
Elde edilen bu malzemelerden bazılarını değerlendirerek, geçmişe bir yolculuk yapmak herhalde güzel olacaktır.
*Medeni Kanun 17.02.1926’da çıktıktan sonra Develi’de medeni kanuna göre evlenen ilk çift kimdir? Allah Allah, diyerek hayretini belirtenler de olacaktır; sana ne be adam? Diyenler de çıkacaktır.Bunların hepsini saygıyla karşılıyorum.Ancak işte bizim gibi meraklı biri çıkarsa ortalık toz duman olur! Bu sorunun cevabını maalesef bulamadım.Çünkü Belediyemiz Evlendirme Dairesi’nde yaptığımız araştırmada ilk evlenenlere ait defter yok!.Nasıl yok olur? Vallahi yok.Bu da ayrı bir konu…
Elimde iki adet nişan merasimi davet mektubu var.Size sunmak istediğim ilk mektup,Seyrânî hakkında ilk derleme yapan ve hayatı hakkında bilgi veren Muallim Hazım Ulusoy’a aittir.Hazım Ulusoy evlenmemiştir.Ancak bir kız ve bir erkek çocuğu evlatlık edinmiştir.İşte bu evlatlarından biri Yusuf Gür’dür.Gelin şimdi bu gencimizin nişan merasimi için bu hocalar hocası,güzel insanın davet mektubunu hep beraber okuyalım(belge:1):
“Oğlum Yusuf’la Hacı Abdullah kızı bayan Naciye’nin nişan merasimi yapılacağından nişan 20.01.1935 Pazar günü akşamı alafıranka 6’da, alaturka bir de, Körün Oğlu Bay Hacı Mahmut’un odasuna gelmenizi rica eder ve özlü saygılarımı sunarım.19.1.1935. Muallim Hazım Ulusoy”
Şu davet mektubundaki zerafete ve inceliğe lütfen dikkat ediniz.O yıllarda Develi’de matbaa ve gazete olmadığını bilelim ve Develi’de matbaa ve gazete’nin 1954’de bu nişandan 20 yıl sonra geldiğini hatırlayalım.
*
“ Develü Kazası Mal Müdürlüğü “mühürleri 27.4.2006
Develi’ye ilk posta teşkilatı ne zaman gelmiştir? Adım gibi eminim,Develi Posta Müdürlüğü de bilmez! Çünkü bizde hem tarih şuuru zayıftır hem de bu kurumlar için özel “Birifing Dosyası “ tutma gibi bir geleneğimiz yoktur.Dedem eski bir postacıdır.Postacı Hamdi Karatan.O sebepten çok erken yaşlarda pul koleksiyonuna başladım ve yıllar sonra da “Develi’de Posta Teşkilatı Tarihi” adlı bir çalışmayı tamamlamak üzereyim.Görelim Mevla neyler!Şimdi bu konu üzerinde dururken mühür meselesi gündemden düşmez. Örneğini verdiğimiz üç adet mühür:İkisi Develi Mal Müdürlüğüne biri ise posta mühürü.Bu mühürlü pullara baktığımız zaman hem devlet hayatımızdaki değişiklikleri hem de sosyal hayattaki değişiklikleri hep birlikte görmekteyiz.Eski mühürlerin azametini görünce eskilerin bir olayın sağlamlığını belirtirken “ hem de mühürlü !”sözünü insan hatırlamadan geçemiyor.
*
Develi Ticaret Hayatı Tarihi ” de çıkarılmadı.Hatıraların ışığında İlbe / Bahçebaşı Mahallesi’nde eskiden bir Bezirhane, Venk/ Mahalle-i Su /Eski Saray bölgesinde de bir çorap atölyesi açıldığını, Zekerin Deresi üzerinde de bir zamanlar motorlu un fabrikalarının olmadığı dönemlerde bir hayli un değirmeni olduğunu biliyoruz.
Hatırlayabildiğim kadarıyla Fenese’de Hakkı Çimen’nin açtığı “Aksu Gazozu” ile bir de Ak su’dan faydalanarak açılan bir “Şişeleme Fabrikası” açılmıştı.Bunlar değişen siyasi ve ekonomik şartlara göre yok olmuşlardır.Özellikle Aksu Gazozu Develi sinema hayatında lüks bir içecekti.
İş de Develi’de yanıp sönen işletmelerden biri de “Develi Dağ Şarapları” dır.
Aşağı Everek’de bulunan Surp Toros Kilisesi 1960’da Develi Ermenileri İstanbul’da toplanınca Ermeni Cemaatı kalmadı. Kilise de amacında hizmet veremez duruma düştü.Daha sonra önce boş durdu.Sahipsizlikten kilise kurşunları mahalle çocuklarının aşık oyununda kullanılan eneklerin ağırlaştırılmasında kullanıldı.Uzun yıllar TMO / deposu olarak kullanıldı.Şimdilerde de Fatih Camii olarak hizmet vermektedir.Her insan gibi tarihi binaların da bir kaderi var.Binalar da bu kaderi yaşamaktan kaçamıyorlar.Bu anlamlı kilise de böyle. İşte Bu şarap üretimi bu kilise binasının boş kaldığı dönemde,1963 yılında şarap üretimi için kullanıldı:Kısa da olsa .Marka da hazırdı:Develi Dağ Şarapları
Develi bağlarından elde edilen güzel üzümler burada günahtı, sevaptı hay u huyu içerisinde kısa da olsa değerlendirildi. Ciddi de tutulmuştu. Öyle zannediyorum ki bölge bağcılığının gelişmesine katkı sağlayacak bu üretim en azından Ürgüp Şarapları kadar lezzetli olarak bir piyasa edinecekti. Ama yürümedi ve kısa sürede de kapandı.
Çocukluğumuz bu mahallede geçti.Şaraphane’nin başında yanılmıyorsam Kamil Ağa diye bir adam vardı.Guya mahalleliye fırsat vermeyecek ama hep kafası tatlı olurdu.Eh o güzel şaraplar bir tarafta,koca kilisenin serin mekanları bir tarafta..Korkunç bir nefis çatışması. gece saat 12’de Develi’de elektrikler kesilince buraya Develi’nin ne kadar ekabir, kadeh müptelası vardır, birer ikişer gelirler burada demlenirlerdi.Allah bilir ya bu kilisenin hemen karşısında Bıdır Alilerin Serdar Amca vardı, ayık gezmezdi.Bu şarap üretimine en çok sevinen de o olmalıdır.
Daha ne belgeler…Görüldüğü gibi geçmişin izlerini taşıyan küçücük kağıtlar bile geçmişin izlerinden ne çok şeyler taşıyor.Yeter ki bu belgeleri değerlendirip Develi kültür tarihine kazandırmasını bilelim.
BENZER HABERLER