logo

DEVELİ’DE İNSAN MANZARALARI ve HATIRALARI-(2)

Berber Ahmet Süslü de Fenese’nin renkli simalarındandı.Bir kış ineğinin ahırdan çalındığını görüyor.Araştırıyor,fakat ahırda ve ahır önündeki kar üzerinde hep çizme izi var.Merakla ineğinin ayak izini araştırıyor,yok.Peki inek uçmadı ya?Anlaşılıyor ki hırsızlar ineğin ayaklarına çizme giydirerek ahırdan çıkarmışlar !Bunu anlayan Berber Ahmet söyleniyormuş: Arkadaş,bizim ineğin izi it izine karışmış!
Söz Berber Ahmet’ten açılmışken bir olay daha. Kendisi aynı zamanda avcı.Yine bir gün av hikayesi anlatıyor.Arkadaş, diyormuş:Önüme bir keklik sürüsü düştü.Attığımı vuruyorum.Bir, iki, üç…Biri dayanamamış: Yahu yapma.Senin tüfeğin dolma tüfek.Ardı ardına doldurmadan nasıl atış yapıyorsun? Deyince bizim ki atılmış: Be birader, doldurmaya fırsat mı buldum!
Avcı yarenliğine başlanır da durulur mu?.Emekli felsefe öğretmeni ve aynı zamanda avcılardan olan Mehmet Yavrucu anlatıyor:”Yeni fakülteden mezun oldum.Üstümde lacivert takım elbise.Biraz da hava atmak için Develi Avcılar Derneği’ne gittim.O…Bizim takım orada.Sarılmalar,öpüşmeler,derken biri anlatmaya başladı:Geçenlerde ava gittik.Önüme bir küren keklik düştü.Kovalarken onları bir mağaraya yönlendirdim.Hemen mağazanın ağzını ancak biri çıkacak kadar kapattım.Bir iki keveni yakıp mağaraya atınca dumandan boğulmak üzere olan keklikler o delikten çıkmaya başladı.Elimde bıçak,çıkanı kesiyorum,çıkanı kesiyorum, derken bizim ki dayanamıyor.Yahu etme abi.Erciyes’te bu kadar keklik kaldı mı?Anlatan avcı hemen atılmış:Yani sen benim palavracı olduğumu mu,söylüyorsun?.Estağfurullah abi filan derken gene bizim ki atılıyor:Kaldır lan kafanı, şu yazıyı oku bakalım.Yavrucu okuyor:Atış serbest, müdahale yasak !Ceza olarak herkese çay söyledik de cezadan kurtulduk.”Hemen belirtelim,Yavrucu’nun da bazen atışları(!) serbest ha !Müdahele edene,hemen çifteyi doğrultur.
Fenese esnafından ayakkabıcı Şeker Ahmet ile Tıstısın Osman renkli simalardandı.Biri nükteden mı nüktedan,diğeri ise kısnık mı kısnıktı. Birinde Osman Amca yeni bir eşek satın almış.Eşeğin yularından tutmuş,Uzun Çarşı’dan keyifle dükkanına geliyor. Tıstısın Osman elinde eşeğin yuları, içinden Kur’an-ı Kerim’i okuya okuya ilerlerken,esnaflar:Eşeğin hayırlı olsun Osman Ağa.Zorlu eşeğin varmış ha! Dedikçe Osman Ağa keyif oluyormuş. Bu arada muzip Şeker Ahmet, bir pundunu bulup, eşeğin yularını kafasından sıyırmış, kendi kafasına geçirivermiş.Osman Ağa’nın haberi yok.Osman Ağa önde Şeker Ahmet arkada ilerliyorlar. Esnaflar bu komik olaya hem gülüyor, hem de: Eşeğin de amma cinsmiş,diyorlar.Bu işten huylanan Osman Emmi bir ara geriye dönünce görse ki eşek yok, ipin ucu Şeker Ahmet’in kafasında, eşek taklidi yaparak arkasından yürüyor! Esnaflar gülerken Osman Ağa yakındaki bir hana gönderilmiş olan eşek için han parasını düşünüyormuş.
Davranışlarımızın şekil almasında yaşadığımız ve etkilendiğimiz dini unsurların büyük etkisi vardır. İnanmışı etkileyen önemli mekanlardan biri de mescit ve camilerdir. Öyle zannediyorum ki ilk dini mekan heyecanımı Yukarı Develi’de Dulkadiroğulları zamanında yapılan Kara Beg / Kopçulu Mescidi’nde daha sonra da tarihî Siva Sitti Hatun Camii’nde yaşadım.Birincisi doğduğum evin bitişiğinde idi. İkincisi ise Dedem Abbaszade Abdulkadir Efendi’nin uzun yıllar vaaz ettiği camiiydi. Ancak bunlardan namazın feyzini aldığım ilk cami herhalde Aşağı Everek Camii’sidir. Ancak ilerleyen zaman içerisinde Siva Sitti Hatun Camii ile Everek Ulu Camii’nin bizdeki etkisi çok olmuştur.
.
Mehmet Benlioğlu İncesu’lu Ahmet Hoca Bu mescidin çok muhterem bir hocası vardı: Benli Hafız (1899-1973) adıyla şöhret bulan Mehmet Benlioğlu.Aslen Artvin muhacirlerinden.Yani göçle birlikte köklerinden kopmuş biriydi.Karadeniz ağzı ile konuşur ve Kur’an-ı Kerim’i okurdu.Haza bir gönül ve denge adamıydı.Vakarlıydı,sevgi dolu bir din adamıydı.Cemaatı ile en ufak bir meselesi olmamıştır.Meşhur müezzinlerimizden Cemil Hoca ile beraber ne güzel nükteleri vardır. Biz üç kardeşiz. Kardeşlerim Kamil ve Hamdi İstanbul’da okurken biri Ecevit’ci, Hamdi de B.Boran’cı(şimdilerde ise yaman bir Turancı), Ankara’da okuyan ben de Türkeş’çi idik.Ne zaman Develi’de bir araya gelsek sofra başında yaman bir politik kavgası olurdu.Babam bu kavgalardan kaçar, yatıştırma işi ; tabanınızın altını öpeyim oğlum…..diye başlayan anneme düşerdi.
Bir gün eve geldiğimde babamı çok düşünceli gördüm.Sebebini sordum:Kahvehanede kardeşine birisi “kominist !” demiş ve aleyhinde konuşmuş,dedi. Sağolsun, Benli Hafız bunu duymuş ve dükkana gelerek, olayı anlattı ve kısaca: Sizin çocuklar yüksek tahsilli, öğrenci olaylarının içerisinde büyümekteler. Gözlerinden öpüyorum, söyle kahvehanelerde siyasi düşüncelerini açmasalar, iyi olur.Zira insanlar onları anlamakta zorlanırlar, dedi.Hem dedikoduya üzüldüm,hem de hocamızın samimi uyarısına sevindim demişti.İnsan işte .Biri zen ediyor,diğeri örtbas ediyor.İşte Benli Hafız kusur örtmede “gece gibi” olan samimi bir din görevlisiydi.
Ben gündüzleri AÜ. Tıp Fakültesi’nde teknisyen olarak laboratuarda çalışıyor, akşamları da AÜ. DTCF’nde okuyordum. Bir ara çalıştığım hastaneye hasta olarak geldiğini duydum. Hemen yanına vardım. Odasında sağlık memuru oğlu Süleyman Ağabey vardı. Süleyman ağabey beni beyaz önlükler içerisinde görünce çok sevinmişti. Hocam ise yatağından beni tanımaya çalışıyordu. Elini öptüm. Süleyman ağabey beni tanıtınca hocam da ben de ağlamaya başlamıştık. Duygulu bir andı.Zaten kendisi de birkaç yıl sonra Hakk’a yürümüştü.
Din adamları denince aklıma İncesu’lu Ahmet Hoca(1867- ? ) gelir. Kendisini hiç görmedim, sohbetini dinlemedim. İlk defa Ahmet İslamoğlu Hoca’nın bir vaazında ismini, bilgi derinliğini ve meziyetlerini duymuştum. Çok sonraları da İncesu köyü imamı Abdullah Polat’ın Hoşseda Dergisi,2 /2008’de hocayı ele alan bir yazısı çıkmıştı.Bu yazıdan öğreniyoruz ki çok okuyan,zamanın müftüsü Kara Müftü /Numan Fevzi Cebeci ile her konuda görüşen ve “fıkhın anası” lakabını alan bir din adamıdır.Kur’an-ı Kerim öğretimindeki metot ve yetiştirdiği bir çok öğrenciden dolayı takdir görmüştür.,Kayseri’de yüzlerce hafız yetiştiren, meşhur Hasbekli Hoca / Mümin Akay tarafından da takdir ve taltif edilmiştir.
Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyeti Devletine geçiş sürecinde din adamlarının çoğu mazlum oldu. Maddi ve manevi ıstırap yaşadılar. İşin acısı, sıkıntıların çoğu devletten değil, bu değerli hocalarla alıp veremedikleri olan insanlar tarafından yapılmıştır.Hoca da bu sıkıntıları yaşayanlardandır.Yine böyle bir şikayette bulunulur.Kaymakam kovuşturma için İncesu’ya gelir. Hoca,hem köyün imamı ve hem de çitçidir.Kaymakam Hoca’yı ifadesini almak için Develi’ye davet ettiğinde şu sözler,O’nun vakarının ve kendine güvenin işaretidir:Kaymakam Bey !.Ben köyün imamıyım hem de çitçiyim.Dalımda tırpanım,belimde masadım.Siz gidiniz,ben namazı kıldırdıktan sonra sizden önce Develi’ye varırım,der.Nitekim de öyle olmuştur.Dini hayatı hep örneklerle geçen Hoca’nın Develi din kültüründe önemli bir yeri vardır.                        Devamı haftaya

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
Share
1.474 Defa Okundu
#

SENDE YORUM YAZ

10+2 = ?