Son Dakika
Candan önemli ne var? Osmanlı tarihinin yüz akı şair-hükümdar Muhteşem Süleyman gerçek bahtın, saadetin siyasi iktidar değil sağlıklı yaşamak olduğunu ibretli bir biçimde şöyle ölümsüzleştirir:
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Develi tarihinde zamanın ünlü hastalıklarından veba, kolera gibi insanları ve hayvanları toplu yok edici hastalıklar hakkında bilgilere rastlanmaz. İnsanımızın ”kıran girdi” diyerek deyimleştirdiği bu olayları şimdiye kadar, bazı deprem ve kıtlık gibi sosyal felaketler dışında görmedik.1845 ve 1874 yıllarında Kayseri’de görülen kıtlıklardan 1845’deki kıtlık Develi’de de kendini göstermiştir. Mesela bunlardan 1845’deki kıtlık, Salih isimli bir aşığımız tarafından destanına konu olurken, Seyrânî de aynı kıtlığın Develi’de etkilerini ve fırsatçıların nasıl para hırsıyla yanlış davranışlarda bulunduklarını anlatır.
Develi kaza olduğu 1870 tarihine kadar, sağlık konusunda “Halk hekimliği” dediğimiz bir tedavi yöntemi kullanılmıştır. Ruhi hastalıklar için “ Derin Hoca” denilen din adamlarından; Bunlardan bugün ortopedi dediğimiz halkın ise kırık-çıkık olarak adlandırdığı hastalıkları,”sınıkçı” tabir edilen insanlarımızın; diş çekiminde berberlerin; iç ve deri hastalıklarında “ocak” adı verilen, bu işte uzmanlaşmış ailelerden özellikle “Türkmen” veya “Yörük” adı verilen kadınların etkili olduğu bir gerçektir. Tedavilerinde kullandıkları bitkiler Develi ve civarında yirmiye yakındır. Kurutulmuş alıç yaprağı, Ayva yaprağı, çörek otu, dağ çayı, ıhlamur, ısırgan, kekik, kızılcık, nane, turp tohumu, vs. bunlardan bazılarıdır.
Tanzimat döneminde modern okulculuk başlayınca tıp sahasında da gelişmeler oldu ve doktorlar yetişmeye başladı.Develi’de eski kayıtlardan gelen 1900’de ilk doktor Kevork Efendi, sağlıkçı Ermeni aşı memuru Parsıh Efendi’dir. Belediye kadrosundadırlar. Daha sonra,20.asrın ilk çeyreğinde Türk doktor görülür.
Develi Lisesi henüz açılmadan önce Ulviye Develioğlu, Turhan Karatan, Fikret Çulhaoğlu, Muharrem Karatan gibi hemen akla gelebilecek doktor ve diş tabiplerimiz yetişmiştir.
Develi Lisesi 1957’de açılmış çeşitli sebeplerle, bir yıl gecikmeli olarak 1960-61 öğretim yılında mezun vermeye başlamıştır. Bu geçen süre içerisinde, Oktay Karatan, Cavit Avcı, Hayrettin Çekemoğlu, Hazım Gür, Ş.Kaya Gürlek, Haydar Çağlayan , Ahmet Özyalçın, Hikmet Çulhaoğlu, Zeki Kahyaoğlu ve daha nice Develi’li detant /Diş tabibi ve doktorlarımız yetişmiş ve bugün hem askeri ve resmi hem de sivil hastanelerimizde şerefle görev yapmışlar ve yapmaktadırlar.
Develi’de ilk sağlık kuruluşu “ Verem Dispanseri ”dir. Daha sonra 1955’lerde “Devlet hastanesi” ve daha sonra da hastane yanında “Sağlık Ocakları” açılmaya başladı.
Hemen kabul edelim ki sağlık denildiği zaman akla hemen doktor gelir. Develi’li doktorlardan bazıları Develi’ye gelerek toprağı ile ödeşmeye çalışmışlardır.Bunlar kısaca şöyle belirlenebilir.
Birinci Dünya Savaşı Türk’ün ateşle imtihanıdır. Bu dönemde Develi’li olarak bilinen doktor: Osman Nuri Develioğlu’dur.( 1879 – 1941).Adı bilinen ilk Türk doktorudur. Askeri Tıbbiye mezunudur. Gülhane hastanesinde uzun zaman çalışmış ve operatör olmuştur.Önce Balkan Savaşlarına daha sonra da Çanakkale Savaşlarına katılmıştır.Bu cephede bir madalya almıştır.Devamla Gaziantep, Kahramanmaraş’ta görev almış ve bilahare Develi’ye gelmiştir.İşte burada Develi Kuvva-i Milliye Teşkilatı’nın kurulmasında ve Haçın Harbi sırasında sahra hastanesi kurarak sıhhiye teşkilatında çok can kurtarmıştır.Bu savaş sonrasında da İstiklal Savaşı’nda görev almış ve başarılı çalışmaları sayesinde İstiklal Madalyası almıştır.
Kendisi değerli din bilginimiz Abdullah Develioğlu’nun kardeşidir. Barış sonrası Develi Hükümet Tabipliği ve eczacılık yapmıştır.Maraş’tan Ömer Lütfü Arı isimli bir eczacıyı getirterek Develi’de eczacılığı sağlam temele dayandırmıştır. Develi’ye sağlık konusunda büyük hizmeti olan bu iki madalyalı gazi doktorumuz 1941 yılında vefat etmiştir
Develi’de sağlık konusunda önemle ve takdirle anacağımız Develi’li doktor: Dr.Cemal Aydınoğlu’dur.Herhalde Osman Nuri Bey’den sonra hükümet tabibidir.Lise yanındaki Dandik / Aksu ailesinin ticarethane olarak kullandığı dükkanın yanında çok güzel ve ağaç balkonlu bir evi vardı.Evinin alt katında hastalarını kabul ederdi.Orta boyda, göbekli, babacan bir adamdı.Develi’ye sağlık bakımından gerçekten büyük hizmeti olmuştur.
Develi sağlık teşkilatında enterasan bir doktor, Dr.Hüseyin Yücel (1922-1986)’dir. Giyimi ile sessizliği ile çok dikkat çekerdi.Develi’nin de yerlisiydi.Paldır-kültür haline rağmen;teşhislerinde ve tedavi yöntemlerinde çok iyiydi.Tam bir halk doktoruydu.Başka doktorların olmadığı dönemlerde Develi insanına çok iyi bir hizmet vermişti.Para verirsen alır,verecek durumun yoksa ona göre davranırdı.
Sonradan lisemizin sevimli “ Analık” lâkaplı coğrafya hocamız Neziha hanımla evlenmiş, fakat çocukları olmamıştı. İnsan kaderin önüne geçemiyor. Onca iyi niyete rağmen
çocuk hasretini bir “evlatlık” alarak gidermek istemişlerse de maalesef bu çocuk ekmeksiz çıkmış ve onların iyi niyetini baltalamıştır.
Dr.Hüseyin’nden sonra Develi’ye hizmet veren bu memleketin öz evladı Dr.Enver Bilici (1924- )’dir. Babası Ulu Camii’nin yıllardır imamlığını ve Develi’de ilk Kur’an-ı Kerim hocalığını yapmış Recep Bilici’dir.
Bizim çocukluk dönemimizin idealist bir doktoruydu. Doktorluğun en kıymetli olduğu bir dönemde doğduğu Develi’ye hizmet aşkı galip gelmiş ve burada uzun zaman hizmet vermiştir. Şıktı ve efendi biriydi.Muayene ücreti 10 TL iken 5 TL alırdı. Develi’de eşiyle anlaşamamasına rağmen…Annem E.Bilicinin bu insani davranışından memnun olur:Eh.Soyu belli, suyu belli aileden der,memnuniyetini belirtirdi.. Hizmet âşığı bir doktorumuzdu. Daha sonra Develi’den ayrılarak Kayseri’ye gelmiş ve burada uzun yıllar hizmet vermiştir.Bir sohbetimizde:Artık unutkanlık başladığını ve bundan da büyük üzüntü duyduğunu,söylemişti.
Emekli olduktan sonra İzmir’e yerleşmiş ve hayatını burada devam ettirmektedir.
Bir ara Macit Bey diye bir opr.doktor gelmişti.Siyah mersedesi ve şıklığı ile dikkatleri çekerdi.Fakat bir ara bir hemşire ile olan yanlışlıkları yüzünden Develi’den ayrılmak zorunda kalmıştı.
Doktor olur olmaz Develi’de Dr.Hüseyin Yücel ekolünden hizmet vermeye başlayan dostum, sınıf arkadaşım Dr.Şahin Türkboyları’dır.(Gömedi – 1945).Ne kadar sıkıntı içerisinde okuduğunu, yayan her gün Gömedi’den gelip giderek ortaokula devam ettiğini yakinen bilenlerdenim.
Develi bugün hem hastane, hem sağlık ocağı ve dispanser bakımından alt yapısı tamamlanmış bir ilçedir. Bunda şuurlu siyasilerimizin ve hayır sahiplerimizin de rolünü unutmuyoruz. Bu bolluk içerisinde Türkboyları için dudak bükenler olacağını da biliyorum. Unutmayalım bu doktorlar kendi evlatlarımızdır ve sizler ne dersiniz bilmiyorum ama ben “toprağı ile ödeşenler” diye bakıyorum.Gecesini gündüzüne katarak, burun kıvırmadan, fakir-zengin demeden hizmet vermiş ve vermeye de devam etmektedir.
Bir gün Almanya’da çalışan Zile’li bir ağabey gelerek, başında korkunç bir ağrı olduğunu, bunun için gezmediği hastane kalmadığını fakat bir çare bulunamadığını söyledi. Bu sancılar içerisinde: Beni kurtar, dedi. Develi’deydim o günlerde.Hemen aklıma Bizim Şahin geldi.Gittik.Sağ olsun ,o meşhur konforlu muayenehanesinde (!) bizi oturtacak bir yerler buldu.Ağabeyi dinledi, kullandığı ilaçlara baktı.Bir tezat var bunda, dedi.Bir kulağını muayene etti ve dedi ki: Senin hiçbir şeyin yok!.Sadece kulağın çok ama çok kirlenmiş.Şimdi yıkamam lazım,dedi.Bana da: Ağabeyin başını sıkı tut, biraz sancı verir,dedi.Eline sinek öldürücü pistonlar gibi o meşhur pompayı aldı, ağabeyin kulağını bir temizledi ki..Hastahane kültürüm epey fazladır.Çünkü bir müddet AÜ.Tıp Fakültesi Bio-kimya laboratuarında çalışmıştım.Hayatımda o güne kadar bir kulakta bu kadar kir olduğunu o zaman görmüştüm.Her ne kadar ağabeyim kan-ter içerisinde kalmıştı ama sevinç gözyaşları döküyordu.Çünkü yıllardır Alman hekimler ağabeyimizin derdine deva bulamazken, bu derdi bizim Türkboyları çözmüştü.Bir çok hastası gibi ağabeyimizi rahatlaştırmıştı. Hem de onca imkânsızlığa rağmen.
Bunda çıkarılacak ders nedir? Şahin’in güzel bir türküsü vardı .”Boz İnek Türküsü”. Efkar tuttu mu bunu söylerdi.Bu bana şunu hatırlattı.İçimizden çıkan insanların kıymetini bilelim.”Ev danası…..” nutuğu yerine biraz da sahiplenmeyi ve ahde vefayı öğrenelim.Çok şey kazanırız.
BENZER HABERLER