logo

DEVELİ LİSESİ’NİN HATIRLATTIKLARI-2

Geçen haftaki yazımızda Develi Lisesi’nde geçen 1959-1967 yılları arasında geçen öğrenimim sırasındaki hatırladıklarımı bir anı olarak anlatmaya çalışmıştım. Bir belge niteliği olan yazımızda önce binanın yapımı,emeği geçenleri,öğretmenlerden bazılarını ve Orta okul olarak kullanıldığı 1965 yılına kadar kısmı ile 1957 yılında açılan lise hakkında bizde kalanları anlatmaya çalışarak Develi Lisesi öğrencilerine en azından “nereden nereye “ kabilinden bir hatıralar zinciri bırakmaya gayret göstermiştik.
Bu yazımıza İstanbul’dan ve Ankara’dan duyarlı dostlardan, yani Develi Lisesinin eski öğrencilerinden,yani ağabeylerimizden duygulu iltifatlar aldık.Böyle ilgi görünce kendimizce önemli bazı bilgileri de aktararak konumuzu zenginleştirmenin iyi olacağını düşündük.
Bugün Develi Lisesi kuruluşunun 44. yıl dönümündedir. Beş bine yakın mezun vermiştir.Bugün üniversitelerimizde elliye yakın öğretim üyesi Develili vardır ki çoğu Develi Lisesi mezunlarıdır.Bunlardan hemen akla gelenlerden bazıları şunlardır:Burhan Kuzu,Kemal Görmez,Ömer Faruk Yalçın,Paşa Göktaş,Fatih Bakır vd.Bunların çoğu Prof.Dr’durlar. Her zaman Develi Lisesi mezunları olmaktan gurur duyarlar.

Prof.Dr Burhan Kuzu     Prof.Dr.K.Görmez      Prof.Dr.Ö.F.Yalçın          

Doç.Dr.P.Göktaş                       Doç.Dr.Fatih Bakır
Bu mezunlar  içerisinde bazıları vardır ki Develi Lisesi mezunları olmakla sadece gurur duymazlar ve aynı zamanda Develi’yi dışarıda temsil etme gayretleri, değişik organizeleri ile Develi insanlarını bir arada tutmak için değişik etkinliklerde bulunmaları her türlü takdirin üzerindedir.Bunlar arasında Prof.Dr.Cavit Avcı,başta olmak üzere Av.Ahmet Özçay,Ceo Ayhan Yavrucu,Mehmet Karadöl, Hamdi Özdamarlar bunlardan sadece bazılarıdır.


Av. Ahmet Özçay, Ayhan Yavrucu,     Mehmet Karadöl
Politikacılar, iş adamları ve özellikle Ankara ve İstanbul’da okuyan Develili gençlere burs vermede birbiriyle yarışan  bir hayli insanımız vardır. Bunları niçin yazıyorum? İsterseniz biraz açayım.
1967 yılında ilk defa üniversite sınavlarına gireceğiz. O yıllarda sınav merkezleri Erzurum, Ankara, İstanbul, Adana ve Kıbrıs’ta idi. Son sınıftaki mevcudumuz 19 kişi idi. Bu arkadaşlardan bazıları Niğde Öğretmen Okulu’nda fark derslerini vererek öğretmen oldular ve hemen hayata atıldılar. Diğerleri ise Üniversite sınavlarına katıldılar. Birinci acı şu: Maalesef o günlerde bir kaç arkadaşımız Ankara-Develi arası otobüs ücretleri 5 liradan 7.5 liraya çıktığı için parasızlıktan Ankara’da sınava katılamadılar, fakat onlar da öğretmen okulu fark derslerini vererek ilk okul öğretmeni oldular. İkinci ibretlik olay bazı arkadaşlar akrabalarının yanında kalırken, masraf yapmamak için bazıları da yiyeceğini yanında getirip,Gençlik Parkı’nda gecelediler.Sabah ta sınava girdiler.Sadece iki kişi sınavları kazanamadı ve bir daha da ısrar etmediler.Biri Develi Belediyesine girdi,diğeri ise bir bankaya memur oldular.
Sızgıt sokumu…Bugünün öğrencileri için bir şeyler ifade etmeye bilir.Fakat o yıllarda çok önemli bir kavurma dürümü idi.Özellikle 30-40 arkadaşımız karda kışta Yukarı Develi’den okula gelirler ve öğleden sonra da giderlerdi.İşin enteresan tarafı Everek’li biz öğrencilerden önce okla gelmeleri ve devamlarını hiç aksatmamalarıydı.Bu arkadaşlarımızın çoğu para sıkıntısı çektiği için gelirken kağıtlara sarılı sızgıt sokumunu koyun ceplerine korlar ve öğleyin yerlerdi.Parası olanlar ise Lise’nin hemen yakınında olan Gubulunun Hacı’nın bakkal dükkanından 25 kuruşluk helva,hemen yanındaki Ala Faik’in de fırınından taze, yarım somun alırlar ve içerisine helvayı koyarak yerlerdi ki bu o zamanların  hamburgeriydi.Bir ayrıcalıktı.Bazen sınıfın muzip öğrencileri sızgıt sokumu getiren öğrencilerin sıralarından bu sokumları çalarlar aynı dersin içerisinde hocalarımızın görmez tarafından yerlerdi.Maalesef yiyeceği elinden alınan arkadaşın karnını nasıl doyuracağını düşünmezlerdi !  Adı da muziplikti!
Kadrolu öğretmenlerimizin olmadığı yıllar olmuş ve ilkokul öğretmenlerimizden bazıları bizlere derse gelmişlerdi.Mesela Din dersimize Taki Cebeci,Tabiat bilgimize İsmail Bakır,Türkçe dersimize Ahmet Yalçın,matematik dersimize Davut Bey gibi..Herhalde Orta ikideyiz.Bir gün Davut Bey derste bir ara bir arkadaşımızın kışkırtması ile  öğretmen okulunda okurken, dersi kaynatmak isterlerken bir hocanın dersinde kara tahtaya sabun sürdüklerini söylemişti.Derse giren hoca tahtaya yazı yazmak istedikçe tahta “gıcır,gıcır “ ötmez mi?.Hoca olayı anlar ve dersi bırakıp çeker,gider.Sınıfımızın bazı akıllıları hocamızın bu samimi anlatımından etkilenirler.Sözlü sırasının kendilerine geldiğini görünce bu sefer bizimkiler tahtayı sabunlarlar.Sınıfa kim girerse bir Hacı Şakir sabunu kokusu burnunuzu yakıyor!Hoca derse girdi.Sınıfta çıt yok.Hiç bir şey hissetmemiş gibi not defterini çıkardı.Sözlü sırası gelen üç arkadaşımızı tahtaya kaldırdı.Tahtayı üçe böldürdü.Fakat hangi arkadaş tebeşiri tahtaya sürdüyse “gıcırt  !” diye bir ses çıkarıyor.Hocamız yine oralı değil.Elinde tek devirli oltu tespihini çevirip duruyor.Ama yüzü kıpkırmızı.Üç arkadaşımıza farklı farklı olarak çiçeklerin yapısını şemayla göstermelerini istedi.Şimdi kim bir tahtaya hamle yapsa tahtadan “gıcırtlar çıkıyor,fakat hiç biri şekil çizemiyor.Hocamız ilk öğrencinin yanına geldi:Arkadaş niçin şekli çizmiyorsun?Daha bizim ki :Valla… der demez hocamız üç öğrenciye sağlı sollu öyle bir tokat vurdu ki! Bizimkiler feleklerini şaşırdı.Hocamız bu üç öğrenciye döndü:Arkadaş! Senin söylediğin şemşamer ağacı.Kendinizi ne diye kandırıyor sunuz?.Ben genç,enerjik ve bu mesleğe saygı duyan biriyim.Bunu bana niçin yaptınız,diye kızgınlıkla söylendi. Meğer hocamız bu işi yapanların bu arkadaşlarımız olduğunu hissetmiş ve böylece cezalandırmış. Allah’tan arkadaşlar olayın vehametinden dolayı özür dilediler de sözlüden bir almaktan kurtuldular. İnşallah bu satırları okuyan öğrencilerimiz böyle bir olumsuz yanlışlığa düşmezler.
Develi Lisesi’nin kütüphanesi ve laboratuarı çok zengindir. Ders kaynatma usullerinden biri de bu laboratuarda duran bir kuru kafadır. Bir yazımda belirtmiştim ama yine de söylemekte fayda var. Bu kafanın Âşık Seyrânî’ye ait olduğu söylenir. Her neyse kimya hocamız Kemal Yalvaç.Kim hangi derste sözlüye kalkacak her öğrenci aşağı yukarı bilirdi. Bazı derste zorlanan öğrenciler için dersi kaynatmak lazımdı. En güzeli bu kuru kafaydı. Çünkü hocamız dazlak biriydi. Son derece titiz, vatansever, devlet malını korumada çok dikkatli ve dersine de hakim, tutumlu biriydi. Lüzumsuz tebeşir harcanmasını istemezdi. Hocanın derse kendini kaptırdığı bir sırada muzip bir arkadaş bu kuru kafayı yerinden indirir ve hocanın göreceği bir yere koyardı. Bu lüzumsuz davranıştan dolayı hoca kıpkırmızı kesilir ve öyle bir ateşli nutuk gelirdi ki zaten amaç da öyleydi.Ders kaynar giderdi.
Ders kaynatma metotlarından biri kışı mevsiminde sarımsaktı.Develi Lisesi bizim dönemde varilden bozma kalın sobalarla ısınırdı.O garibim okul hizmetlimiz Halil Ağa o sobalara odun yetiştirmek için az mı çabalardı.Fransızca öğretmenimiz Nezihe Kılcı idi.İstanbullu,çok iyi niyetli bir öğrenciydi.Develi lisesi sınıfları küçüktür.Hocanımın metodu sözlüye en çalışkandan en tembele doğru kaldırırdı.Derste zayıf olanları sözlüye aldığında hem soru sorar fakat arkasını dönerdi ki bilenler yardım etsin diye.Bu kadar iyi niyet bazen hazmedilmezdi.Sözlüye kalkacak arkadaşlar,teneffüs sırasında yanan sobanın altına iki diş sarımsak sürerlerdi.Soba yandıkça sarımsak kokusu sınıfı doldurur ama hocanım da:Alçaklar!Ahlaksızlar!.Görgüsüzler diye gürler ve bar bar bağırırdı.Pencereler açılır, sınıf havalandırmaya çalışılır,tabii amaca da ulaşılırdı.
Bizim sınıfta bir Pofu Hamdi vardı. Yaman resim yapar,yazılılarda değişik kalemler kullanır kopyaları bu kalemlerin üzerine yazardı.Ayrıca bizim matbaacımızdı.Develi’deki eski bir matbaanın hurufatını alır,iri bir patatesin ortasına dizerek sahta bilet başardı.Bastığı biletleri matbaadan çıkandan ayırt edemezdiniz.Öyle hünerliydi.Bu biletlerle sinema normalde 50 kuruş iken size 25 kuruş olur ve ucuzca sinemaya veya turneye gelen sanatçılarsın salonuna girilebilirdi.
Hatıralar dün gibi gözümüzün önünde hocalar arasındaki gizli siyasi çekişmeler, sigara içen gençlerin takibi, kahvehanelere okul idaresince baskınlar vs. Hepsi birer farklı davranış biçimidir. Ne ibretler vardır.
Mezunlarımıza ve öğrenim gören genç kardeşlerime kısa mesajım şudur: Okulunuzu her zaman seviniz ve öğretmenlerinizi unutmayınız!

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
Share
2.362 Defa Okundu
#

SENDE YORUM YAZ

10+5 = ?

#

DEVELİ LİSESİ’NİN HATIRLATTIKLARI-2” için 1 yorum

  1. AZİZ EVEREK

    Dün yine seni andım Everek,
    Aşkını yüreğime koydum uzaktan,
    Cami cami,türbe türbe, dağ tepe,
    Yoruldum hasretinle ağlamaktan.

    Koşuyor Erciyes’ten Akdeniz’e,
    Zirvesinden kalkan bulut kümesi,
    Mahzun evlerin ortasında,
    Erenlerin nefesi.

    Her zaman taze baharlar içindeydi,
    Doğduğum, büyüdüğüm Abdulbaki Mahallem,
    Görüyorum köşe bucak, ev ev,
    Hey! küçüklüğüm, gençliğim, bir alem.

    Yok olmuş Merkez İlkokulu, ilk tahsil yurdum,
    Lise binasının karşı sitesi,
    Bir kızla dahi evlenemeden,
    İlk gurbetim Ankara Üniversitesi.

    Benim de evim vardı orada,
    Kendine çeker gibi bağrımdan,
    Burası babamın son durağı Çayçin,
    Anam, toprağında ferahlıyor için için.

    Kucaklıyorum karşıdaki Aladağları,
    İşte, Erciyes’ten kopan Develi Dağı,
    Evereğim, Evereğim benim,
    Elbizi, Köşkpınarı.

    Gün gelir Fenese’ de oturur,
    Üşütür beni kuzey rüzgarları,
    Bazen Yoğurt Pazarı’ na kurulur,
    Burnumda kayısı kokuları.

    Muhteşem mirastır Dev Ali bize,
    Müjdeler olsun yediden yetmişe,
    Everek türküsünü söyler dilim,
    (Çek deveci develerin…) burası benim ilim.

    Yücesinde gördüm ayı, güneşi,
    Yaylasında yaşadım baharı, yazı,
    Her şey bağrında saklanmış senin,
    Çoğu gitti, kaldı azı.

    Gök kubben omuzumda, bulutların avucumda,
    Kucaklıyorum atlas sancağını,
    Sen doğduğum, top oynadığım kutlu şehir,
    Öptüm, kokladım toprağını.

    Mehmet Kadri SAYILGAN
    13.01.2010
    Arkeolog – Balıkesir