Son Dakika
Bilindiği gibi, havada serbest bırakılan her cisim yere düşer. Bu düşmeye sebep olan da yerçekimi kuvvetinden başka bir şey değildir. Havaya fırlatılan bir taşın eninde sonunda yere düşeceğini herkes bilir. Taşın düşmesine neden olan dünyanın çekme kuvvetidir. Bu kuvvete “Yerçekimi Kuvveti” denilmektedir.
Her cismin diğer cisimler üzerinde belirli bir “Çekimsel” kuvveti vardır. Bu çekim kuvveti söz konusu cisimlerin kitlesine ve birbirine olan mesafesine bağlıdır. Cisimler ağırlaştıkça ve aralarındaki mesafe azaldıkça birbirleri üzerindeki çekim kuvveti büyür.
Evrende bulunan bütün maddeler birbirlerine çekim kuvveti uygulamaktadır. Yer çekiminin diğer bir ismi ise “Kütle Çekim Kuvvetidir”. Dünya üzerinde bulunan bütün cisimlere kütle çekim kuvveti uygulamaktadır. Bu nedenle yer çekimi kuvveti dünyanın üzerinde bulunan cisimlere uyguladığı kütle çekim kuvvetidir. Bu olay da dünyanın üzerinde durmamızı sağlamaktadır.
Her yıl 25 Aralık günü tüm dünyada “Yerçekimi Günü” olarak kutlanmaktadır.
Yerçekimi, Newton’un başına düşen elmadan sonra ortaya çıkmış bir kavram olarak bilinse de aslında çok daha öncelere dayanmaktadır. Türk âlimi Bîrûnî (973 -1051) ilk defa yerçekimi ile incelemeler yapmıştır. M.Ö. 4.yy. da Yunanlı filozof Aristo’da bu kuvveti fark etmiş ve ağır cisimlerin hafif cisimlere göre daha hızlı yere düştüğünü belirtmiştir. Aristo’nun ardından İtalyan bilim adamı Galileo Galilei’nin (1564- 1642) bütün cisimlerin havanın sürtünme kuvveti uyguladığını ve bu sürtünme ortadan kaldırılınca kütle fark etmeksizin tüm cisimlerin aynı hızda düştüğünü, ayrıca düşme hızının, düşülen yükseklik ile alakalı olduğunu kanıtlamasıyla gelişmiştir.
Sir Isaac Newton, 1687 yılında bir gün elma ağacın altına oturup düşünürken kafasına bir elmanın düşmesiyle yerçekimini keşfetmiştir. Newton, “Bütün kütlelerin birbirini çektiğini ve bu çekme kuvveti cisimlerin kütle büyüklüklerine ve aralarındaki uzaklığa bağlı olduğunu, yerçekimi kuvvetinin tüm nesneler arasında olduğunu” belirtmiştir. Newton, herhangi iki cismin birbiri üzerinde çekim kuvveti uyguladığını bulmuş ve cisimlerin kütlesinden kaynaklanan bu kuvveti kütle çekim kuvveti olarak adlandırılmıştır. Yerçekimi de bir tür kütle çekim kuvvetidir.
Newton evrensel yerçekimi yasasını 1687 yılında yayınladığı “Principia” adlı kitabında duyurmuştur. Bu teoriye göre iki kütle arasındaki çekim gücü, kütlelerin büyüklüğü ile doğru orantılı, aralarındaki uzaklığın karesi ile ters orantılıdır. Yani, kütleler büyüdükçe çekim gücü artacak, aralarındaki uzaklık arttıkça çekim gücü azalacaktır.
Albert Einstein, 1915 yılında genel görecelilik teorisini açıkladığı zaman, Newton’un yerçekimi teorisi de güncellemiş oldu. Başlangıçta, bilim adamlarının bile anlamakta güçlük çektiği teoriye göre yerçekimi, belirli bir uzaklıktaki iki cismin arasındaki çekim gücü değil, uzay- zaman eğiminin bir sonucu olduğu ileri sürülmüştür.
Einstein’a göre yerçekimi, dünyanın bizi çekmediğini, uzayın bizi dünyaya ittiğini ifade etmektedir. Einstein’ın denklemleri daha çok uzayda ve dev kütleler için çok önemli ancak yeryüzünde ve gündelik yaşamdaki kütle ilişkileri için Newton’un yasaları yeterli olduğu görülmektedir.
Dünyanın yerçekimi kuvveti, atmosferi yüzeyinde tutabilecek güçtedir. Yerçekimi olmasaydı dünyada yaşam olmazdı. Tıpkı uzay gemileriyle yolculuk yapan insanların yaşadığı yerçekimsiz ortam nedeniyle her şey çok farklı olurdu. Muhtemelen insan yapısı da farklılaşırdı.
Cisimlerin ya da insanların ağırlığı dünyanın hangi noktasında olduğuna göre farklı olabildiği, cisimlerin ağırlığı yerin merkezine yaklaştıkça arttığı, uzaklaştıkça azaldığı ifade edilmektedir. Dünyanın şeklinden dolayı da bir cisim kutuplarda daha ağır iken, Ekvatorda daha hafif olduğu, dünyadaki kütle çekim kuvvetinin Ay’daki kütle çekim kuvvetinin yaklaşık 6 katı olduğu belirtilmektedir. İşte bilim insanların fikirleri bu doğrultudadır.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
15 Ocak 2021 Köşe Yazarları
07 Ocak 2021 Köşe Yazarları
07 Ocak 2021 Köşe Yazarları
01 Ocak 2021 Köşe Yazarları