Son Dakika
Tasavvufun gelişmesinde iki önemli dönem vardır: 1. Felsefe öncesi zahit/mistik çağ. (12. Asra kadar). 2. Felsefî çağ 12. yüzyıldan günümüze kadar:
Felsefe Öncesi Tasavvuf
Zahit/Züht Hareketi:
İslam’ın, ilk Müslümanlar arasında çeşitli derecelerde yerleştirdiği tek şey, Allah’ın adaleti önünde büyük bir sorumluluk duygusu içinde yaşamaktı. Bu duygu, onların davranışlarını dünyevî alandan ve mekanik bir şekilde şeriata uyma derecesinden çıkarıp ahlâkî faaliyet alanına yükseltti. Bu tür bir dindarlığın özü, ‘takva’ veya ahlâkî ideal karşısında duyulan sorumluluktur. Bu duygu, Sahabenin bir kısmında ameli bir derinlik kazandı ve onlar yaşamlarında özel bir derinliğe ve ahlâkî basiret derecesine ulaştılar. Bunun en iyi örneğini Hz. Peygamber’den sonra Medine’deki dindarlığın çekirdeğini oluşturan önde gelen sahabelerden biri olan Ebû Zerr el-Gifarî gibi kişiler temsil etmekteydiler. Nitekim Ebu Zer el-Gıfari Hazretleri “Rum Süresi “nin 28. ayetinde ifade edilen: “Allah diğerlerine göre bazılarınıza daha çok / fazladan verir, fakat ziyadesiyle verilenler, yani fazla mal-mülke sahip olanlar kölelerle aynı seviyede olmamak için onlarla mallarını bölüşmüyorlar. Onlar Allah’ın merhametli olduğunu inkâr mı ederler”? Ayetini delil getirerek Yüce Allah’ın elbette bolluk içinde olanların değil de yoksul olan ve özgürlüğü yoksulluğu sebebiyle elinden alınan fakir Müslümanların yanında olduğuna işaret etmektedir tezini ileri sürer. Ebû Zer el Gıfari Hazretleri bu ayeti Halife Hz. Osman’a yazdığı mektupta, Medine’de yoksullar ve köleler perişan bir yaşam sürerken halife ve onun etrafının servetlerine servet kattığını hatırlatır. Hz. Osman da buna mukabil şu ayetleri hatırlatır: “ Allah size iki insanın durumunu örnek olarak vermektedir: Biri, başkasının malı olan ve hiçbir şeye gücü yetmeyen bir köle, diğer ise, kendisine, gizli ya da açıkça harcaması için, katımızdan güzel rızık verdiğimiz (özgür) biri. Hiç bunlar eşit olurlar mı? Hamd, sadece Allah içindir; ancak insanların çoğu bunu bilmemektedirler.”(Nahil Sûresi,75).
“Yine Allah size iki insanın durumunu örnek olarak vermektedir: Biri, hiçbir şeye gücü yetmeyen, efendisi onu nereye gönderirse göndersin, eli boş dönen ve dolayısıyla efendisine yük olmaktan başka hiçbir işe yaramayan dilsiz bir köle; diğeri ise, bizzat kendisi doğru yolda olduğu halde, adaleti emreden biri. Hiç bu iki insan eşit olur mu?(Nahil Sûresi,76).
İşte bu ayetlerin ifade ettikleri manalar ışığında sahabe arasında iki görüş ortaya çıktı. Hz. Ebu Zer el Gıfari ekolü, diğeri de Hz. Osman ekolü. Biri serveti eşit paylaşmayı diğeri de servet elde etmenin meşruluğunu temsil eder. Hz. Osman’ın ileri sürdüğü delil servetin de yoksulluğun da ilahi bir kader olduğudur. Gerçek takva sahibinin ise “Rum Suresinde” ifade edilen ayeti kerimenin hükmünü yerine getirenlerdir diyen Ebû Zer el Gıfari Hazretlerinin ekolüne mensup olanlardır. Bunlar, adı geçen ayette iltifata mazhar olanların muttaki olduğunu öne çıkardılar. Böyle olanlara da zahit adı verildi. Öyle ki zahidin gönlü ilahi rahmetin tecelli ettiği vuslat makamı olarak görüldü.
Bu durum, daha sonraları I/VII ve II/VIII. Yüzyıllarda hızla gelişen İslâmî zühdün temel taşını oluşturdu.(Devam Edecek)
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
14 Mart 2025 Köşe Yazarları
14 Mart 2025 Köşe Yazarları
14 Mart 2025 Köşe Yazarları
06 Mart 2025 Köşe Yazarları