Son Dakika
Değerli Okurlar!
Tarikatlar gerçek anlamda VI / XII. Asırda ortaya çıkmaya başladı.Tarikatların başında bulunan zatlara “mürşid-i kâmil” denirdi.
Yani Müslümanları manevi yönden irşat eden, yeteneğini geliştirmek için onu ahlaki ve manevi yönden irşad etmek üzere Allah rızası için gayret gösteren ilim, irfan sahibi kimse demektir. Zamanla bu sahada belli bir birikim meydana gelmiştir.
Tarikat Şeyhleri Hz. Peygamberin(s.a.v) “Fakirliğimle iftihar ediyorum” hadisini bir düstur olarak benimserler ve yaşamlarını buna göre şekillendirirlerdi. Zenginliği bir düstur olarak benimserlerdi. “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir “ diyen Hz. Peygamber’e gönülden uyarlardı. Üç şeyi sürekli prensip edinirlerdi: Birincisi açlık ve susuzluk, İkincisi uykusuzluk, üçüncüsü “Zikr-i Hafî” yani gönülden ve gizli zikir. Bu üçünü beraberce yapanlar hak varlığında yok olacaklarına inanırlardı. Meydanlarda, salonlarda, mescitlerde bağıra çağıra, ayakta zikirlerini yaparak riyaya düşmezlerdi. Her fırsatta ümmetine yardımlaşmayı, infakı tavsiye eden, infak etmekten bazı geceler aç yatan peygamberimizi ve sahabelerini örnek alırlardı.
“İslam Peygamberinin bütün yaşamını mütevazı ve yoksul bir şekilde geçirdiği için bizim de o yolda gitmemiz, varlıklı olma bataklığına düşmemiz gerekir, sünnet ehline yakışan da budur derlerdi”. “Sünnet ehline varlıklı olma, zengin olma yaraşmaz” derlerdi. Allah’tan başka her şeyden vaz geçip gönüllerini hakikat yolundan ayırmazlardı. “Mahşer günü, ne mal, ne de oğullar fayda etmez. Ancak Allah’a temiz bir kalp (kalb-i selîm) ile gelenler fayda görür”(Şuarâ / 26: 88-89) ayetinin hükmünce yaşarlardı. Hakikat yolundan sapıp gaye ve maksatları bir eli yağda bir eli balda olacak şekilde saraylarda ve köşklerde yaşamazlardı. “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz,” (Zümer/ 59: 53) Ayetine gönülden inanıp; “bu dünyada nasip olmasa ahirette nasip olur”, deyip korku ve ümit içinde itâat ve ibâdetle meşgul olurlardı. İlle de bu dünyada nasip olsun diye ellerini gök kubbeye kaldırıp seslerini de yükselterek ısrarla dualarının kabulünü istemezlerdi.
Tarikat şeyhleri derin bir manevi inanış, yüksek bir ruh terbiyesi, olgunluk, aşk ve coşkunluk içinde yaşar; donmuş, kalıplaşmış, yanlışlıklara, fenalıklara saplanıp kalmazlardı. Onlar çoklukla bilgin kişilerdi. Arapça, Farsça bilir ve çağlarının hemen bütün bilimleri ile uğraşırlardı. Nice derin felsefi konuları, okumamış kitleye bile rahat dille anlatırlardı. Günümüzün bazı şeyhlerinin söylediği gibi, bilgi şeytanda da var diyerek bilgiye düşman olmazlar, cehalete sahip çıkmazlardı. Tabi ki şeyh cahil olunca müritleri de cahil olur. Cehalet ise aydınlığın zıddıdır, karanlığın kardeşidir. Karanlıkta yaşayan insan bayağı, basit, tembel, kirli, çirkin ve pasaklı olarak yaşar; bir Müslüman’a yakışmayacak vasıfta ömrü geçer gider. Hal bu ki bilgi riyadan, gösterişten uzak olmayı, hal ehli olmayı, irfan ehli olmayı gerekli kılar. Gösteriş ve keramet taslayıcılığıyla halkın gözünü boyayarak kâr peşine düşmekten alı koyar. Aksine fedakârlığı, kanaatkârlığı, cömertliği telkin eder. Bulunduğu mevkii kazanç yolu, geçim yolu, makam ve mevki yolu olarak görmeyi şiddetle kınar. Bilgi gönülleri onarır, gururu, kibri okşayıcı söz ve davranışlardan uzak durmayı telkin eder.
(Devam Edecek)
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
14 Mart 2025 Köşe Yazarları
14 Mart 2025 Köşe Yazarları
14 Mart 2025 Köşe Yazarları
06 Mart 2025 Köşe Yazarları