Son Dakika
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu andan itibaren yeni bir düzen oluşturma gayretleri çerçevesinde, toplumun her kademesinde ve her ihtiyacıyla alakalı olmak üzere birçok yenilik ve değişim süreçleri içerisine girmiştir. Eğitim, hukuk, sağlık, siyasal yapı ve ekonomi alanlarında yapılan düzenlemelerle yeni devlet; kalıcılık yakalama, vatandaşının refahını ve gelişmişlik düzeyini artırma çabaları sarf etmiştir. İşte bu gayretlerden birisi de “Soyadı Kanunu’nun” çıkarılması sürecinde gösterilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda, Soyadı Kanunu çıkmadan önce insanların soyadı olarak kullanabileceği ve onları ayırt etmeye yardımcı olacak ikinci bir isimleri yoktu. Günümüzde soyadı olarak kullandığımız kelimeler yerine baba adı, sosyal statüleri olan Bey, Kadın, Ağa, Efendi, Paşa gibi lakaplar, dini rütbeler veya doğdukları şehrin ismi ile insanlara sesleniyordu. Bu sıfatlar genellikle bir insanın rütbesini, kökenini, ırkını veya sosyal statüsünü temsil etmekteydi.
Birden fazla insanın aynı isme sahip olması gerek günlük hayatta, gerek devlet işlerinde, bu insanları fazlasıyla etkiliyor, sıkıntı ve karmaşıklığa sebep oluyordu. Bu karışıklıklar sonucu insanlar kötü sonuçlarla uğraşmak zorunda kalıyorlardı. Bu nedenle bir soyadı kanunu çıkarılmasına ihtiyaç vardı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında da insanların sadece isimler, ya da takma lakaplarla anılması birçok tapu ve senet işleri, askerlik ve vergi düzenlemeleri gibi alanlarda da sıkıntıya sebep oldu. Bu sıkıntıları gidermek için “Soyadı Kanunu” çıkarıldı.
Soyadı Kanunu, her Türk vatandaşına bir soyadı taşıma yükümlülüğü getiren 2525 sayılı kanundur. İsviçre’den alınarak düzenlenen kanun, 21 Haziran 1934 tarihinde kabul edilmiş, 2 Temmuz 1934 günü Resmi Gazetede yayımlanmış ve 2 Ocak 1935 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Çeşitli uygulama sıkıntılarına ve eleştirilere rağmen hayata geçirilen bu kanunun kabulünden sonra “Soyadı”, Türkiye’de kişilerin kimliğinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Günümüzde soyadı bulunmayan hiçbir Türk vatandaşı yoktur. Soyadı Kanununun kabulü, toplumsal alanda yapılan Atatürk devrimlerinden birisidir.
Kanunun çıkmasından beş ay sonra ise Mustafa Kemal’e özel olarak çıkan bir kanunla, sadece kendisinin kullanabileceği “Atatürk” soyadı verilmiştir. Öyle ki kız kardeşi Makbule dahi bu soyadını yasak olduğu için kullanamamış ve “Atadan” soyadını kullanmak durumunda kalmıştır.
Soyadı seçimi için halkın istekleri ve talepleri ön planda tutulsa da edebe aykırı ve gülünç soyadları, başka milletlerin isimleri ve rütbe belirtecek soyadlarının alınması yasaklanmıştır. Soyadı seçimi için ailede karar sahibi olarak koca belirlenmiş ve yapılan evliliklerde kadının kocasının soyadını alacağı öngörülerek tüm resmi adımlar hızlı bir biçimde atılmıştır.
Ancak, ilerleyen yıllarda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30 Eylül 2015 tarihinde vermiş olduğu kararla evli kadının istemesi durumunda sadece evlilik öncesi kızlık soyadını kullanabileceğini de karara bağlamıştır.
Soyadı Kanunu sayesinde halk arasında isim benzerliği sebebiyle oluşan sıkıntılar ve karmaşıklıklar sona ermiştir. Din, ırkçılık içeren ve ya gülünç ve ahlaka aykırı lakaplar ortadan kalkmıştır. Bu şekilde daha huzurlu bir ortama erişilmiştir. İsim karışıklığı sebebiyle mal, tapu, miras ve kayıtlarda çıkan karmaşalar sonlanmıştır.
Sonuç olarak “Soyadı Kanunu” halk arasındaki isim karışıklığının ortadan kalkmasında, dengenin ve barışın korunmasında önemli bir etken olmuştur.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
23 Ocak 2021 Köşe Yazarları
23 Ocak 2021 Köşe Yazarları
15 Ocak 2021 Köşe Yazarları
07 Ocak 2021 Köşe Yazarları