Son Dakika
Beyoğlu, Tarlabaşı’nda, Balyoz Sokağı’nın başında bir bakkal dükkânı, dükkânda her şey satıyorum. Kuş sütü dâhil her şey var o ufacık dükkânda. Müşteri edinebilmek için başka çarede yoktu. Gündüz bakkal, akşam büfe, yirmi dört saat açık. Burası İstanbul Beyoğlu, Tarlabaşı; beklenmedik insanlar, beklenmedik olaylar olur önünüze dikilir, yolunuzu keser. Birden hayatın ne kadar zor, ne kadar çekilmez olduğunun farkına varırsınız. Yanımız yöremiz her çeşitten insanla doluydu. Kendi huyuma gidiyor, kimsenin suyunu bulandırmamaya bakıyordum.
Günlerden bir gün dükkânıma birisi geldi. Yığınla öteberi, şu bu, yiyecek, şişe şişe içki, aldı. Bir hesap yaptım, epeyi bir para. Yüklücede. Ben hesapla uğraşırken adam bana:
-Sen hesabı bir güzel yap, bunların topu Hüseyin Ağa’nındır.
Unutma Kürt Hüseyin Ağa’nın yanı, tamam mı?
Kendi gelir bir gün hesabını öder sana, Hadi bana eyvallah aslanım. Dedi.
Gidecekken durdurdum.
-Olmaz öyle şey. Para peşin kırmızı meşin burada.
Ne tuttuysa ödersin tıkır tıkır alır gidersin.
Dedim. Adam beni bir süzüş süzdü, o kadar olur.
-Sen Hüseyin Ağa’ya böyle davranamazsın.
Ayrıca kimdir o?
Hüseyin Ağa biliyor musun? Diye de ekledi.
-Kimse kim dedim. Bu dükkânda alışverişin yolu böyle. Yani, para peşin, kırmızı meşin.
Adam başka söz söylemeden bana, çekip gitti usuldan. O gittikten sonra benim içime bir kurt düştü. Öyleya kimdi bakalım bu Kürt Hüseyin Ağa? Neyin nesi idi, biliyor muydum? Bu Tepebaşı zaten Beyoğlu’na bela konusunda çanak tutan bir semtti. Gerçi ortalıkta görünmez, ayak altında dolaşmazlardı, ama yinede karanlık ara sokaklar her türlü ipsiz takımının cirit attığı yerlerdendi.
Elbet burada bir takım Hüseyinler “ağa” lıklarını kuracak ve çevreyi haraca bağlayacaklardı.
Günlerden bir gündü, baktım, dükkândan içeri biri giriyor.
Paltosunu giymemiş de omzuna eğretice atmış, vücudu yana eğik, tam külhan beyi tavırlı. Anladım, Kürt Hüseyin Ağa ziyaretimize gelmişti.
Heyecanlanmadım desem, yalandır. Fakat içim de korkunun zerresi yoktu.Ne yapıp ne edeceğime çoktan karar vermiştim, hazırlıklıydım ve böyle bir anı bekliyordum. O tezgâh önünde, ben arkasındaydım. Karşılıklı durmuş, bakışıyorduk. Onu bilmem, ama ben tetikteydim.
Elimin altına koca pastırma bıçağını almıştım. İçimden
“Hodri meydan” diyordum.
-Buradan öteberi alınsın diye birini göndermiştim, birileri olmaz, vermem demiş.
Kim o, bakayım?
Diye sordu yüzüme karşı. O heyecanla görmemişim. Kürt Hüseyin Ağa yalnızdeğilmiş,
arkasın da iki muhafızı dikilmiş, gözlerinden ateşler saçarak bana bakıyordu.
-Bizden kapik işlemez, sen bunu bilmiyor musun, sana Öğretmediler mi?’ dedi.
Bunları derken iyice sokulmuş, burun buruna gelmiştik nerdeyse. Pastırma bıçağını kavrayıp elimde kaldırdım havaya doğru.
-Parasını vermedi, bende vermedim.
Bakıştık. İkimizde sesli sesli soluyorduk.
-Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
Diye sordum.
Kimsin ki…? Gibilerden baktı.
-Ben İzmir’i susta durduran Kayserili Topuksuz İzzet’im.
Namım, Topuksuzdur. Sen bunu bilmezsin, bana adam gönderirsin. Senin de dükkânın varsa, bende sana adamımı
göndereyim. Topuksuz İzzet, Kayserili. namımız İzmirlerde söylenir. Yedi metreden burun düşürürüm.”
Hafifçe geri çekildi. Omzuna attığı paltosunu çekiştirerek düzeltti.
– Öyle mi imanım? Dedi. Kozumuzu paylaşırız seninle…
– Paylaşırız. Dedim. İstiyorsan. Hemen şimdi ve burada!
Yine bakıştık, yine birbirimizin gözlerinin içine, ta içlerindeki derinliklere baktık.
Başka bir söz etmedi bana, döndü ve çıktı. Adamları da ardı sıra onu izledi. Ertesi gün başımdan geçenleri bizim Adil’e bir bir ve eksiksiz anlattım.
-Çok iyi. Dedi. İyi etmişsin, lakin çok dikkatli ol. Burası İstanbul. Bizde yabancısıyız henüz.
Kim vurduya gitmeyelim sonra.
Böyle dedi, beni diken üstünde oturur bıraktı. Günler günü heyecan çektim. Ha şimdi gelip baskın verecekler. Ha bu gece önüme çıkıp yolumu kesecekler diye, günlerimi tedirginlikler içinde geçirdim.
***
Bu hikâyenin en büyük tutkunu küçük torunumdu. Ortaokul sıralarında aynını yapmış oda. Demiş ki:
-Ben Kayserili meşhur Topuksuz İzzet’i torunuyum. On göre tamam mı? Arkadaşlarına böyle diyerek caka satmış.
***
Kim bu Topuksuz İzzet diyorsunuzdur? Anadolu Holdingin kurucusu bizim Develi’nin Pusatlı Köyü’nden,
İzzet Özilhan merhum.
Kaynak: Bir Hayat Hikayesi-İzzet Özilhan-Ekim 2015 İstanbul
(Köylüsü Pusatllılı Lütfü Ağa’dan anılar haftaya)
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
15 Ocak 2021 Köşe Yazarları
07 Ocak 2021 Köşe Yazarları
07 Ocak 2021 Köşe Yazarları
01 Ocak 2021 Köşe Yazarları