logo

Öğretmenlerin Ağır Yükü

Öğretmenlere tüm bir toplumun ihmalini yükleyemezsiniz.
Hem son yıllarda artan ciddi davranış bozuklukları hem de bunların kolay kaydedilip yayılması nedenleriyle sınıflarda öğretmenlerin içine düştükleri zor durumlar sıkça karşımıza çıkıyor.
Kısa zaman önce sınıfta çokça öğrencinin sigara içtiği görüntü, öğretmen masasında oturan öğrenciye öğretmenin kalkması için neredeyse yalvardığı görüntü, ders anlatan öğretmenin pantolonunu sıyıran öğrenci görüntüsü, duvarı delip içinde ateş yakan öğrencilerin görüntüsü ve son olarak bir reklama özenip yerde yuvarlanan öğrencinin görüntüsü.
Çeşitli yorumlar: “Öğretmen ne yapsın, terbiyesiz öğrenciler.”, “Ben olsam öyle yapamazlar.”, “İdarenin suçu.”, “Veliler ilgisiz.”
Maalesef en çok da -belki en kolay olmasından dolayı- öğretmenin suçlanmasıyla karşılaşıyoruz.
Peki, anormal davranışlar gösteren bu çocuklar neden bu halde? İnsanın yetişmesinde etkisi olan dış belirleyicileri kısa kısa ele almak istiyorum:
Medya
TRT dışında tamamı ticari amaçla yayın yapar. Para kazanmak için her şey serbesttir. RTÜK kurallarını sonuna kadar zorlarlar. Herhangi eğitici bir amaçları kesinlikle yoktur. Hatta iddia ediyorum bilgilendirme gibi bir amaç da gütmezler. Amaç belli: Seyredilmek. Ana haber bültenlerinde 20 haber varsa bunlardan 19’u kan, şiddet, ırza tecavüz, taciz, kaçırma, tehdit, intihar, kaza, devrilmiş araçlar, savrulmuş cesetler…
Diğer yayınlara gelince: Anormal tipli insanların 70 milyon önünde eş aramaları(!), ne kadar oyuncu varsa hepsinin ya o an ya da geçmişte birbiriyle kırıştırdığı diziler, alay ve aptallık üzerine inşa edilmiş abuk subuk yarışma programları…
Sanat
Sanat camiasının, 20.yy başlarında azınlıkların elinde olmasından mıdır yoksa milli değerlerden kopuk bir azınlık elinde olmasından mıdır bilinmez Yeşilçam filmlerinin çoğunda dini semboller hafife alınmıştır.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı ve Türk sinemasında imam profili: Yüzü çopur, hafif kambur, asla tebessüm etmez ve çok dik bakar. Kara cübbeli, elinde tespih minderde oturur ve gelenler cübbesini öpüp minderin altına para koyarlar. Geceleri gizli gizli rakı içer ve komşusunun karısı kızına sarkan tipler bile vardır.
Batı edebiyatı ve sinemasında rahip ya da papaz tipi:  Karizmatik, etkileyici, insanların saygı duyduğu bilge kişidir. Rahip kilisenin kapısında ayakta durur, üzerine ışık düşer uzun uzun bakar, adeta uhrevi bir atmosfer vardır. Aksiyon filmlerinde bile denize düşen kahraman suyun yüzüne çıkar, uzun saçını savurur, yakın çekimde boynundaki haç ıslak ıslak adeta kahramanlık sembolü gibi parlar.
Bizde dini sembollerden olabildiğince kaçınılır.
Konuyu kısa kesip tüm düşünce dağınıklıklarını ortadan kaldıracak bir örnek vermek istiyorum: Büyük usta Gazanfer Özcan’ın cenaze töreni. Yer tiyatro salonu. Sahnede Rutkay Aziz duygu ve düşüncesini aktarıyor. Konuşmanın sonu: “Işıklar içinde yat.”
“Işıklar içi” nasıl bir şeydir acaba. Aydınlatılmış mezar(?)  Rutkay Aziz ki bu ülkenin en beğenilen ve takip edilen sanatçılarından. “nur” kelimesini kullanmamak için “Işıklar İçinde” gibi anormal bir kalıp uyduruyor.
Çok basit dil kuralıdır. Aynı anlama da gelse bazı kalıpları bozamazsın.
Örneğin “siyah sevda” asla “karasevda” yerine olmaz. “taş kalpli” yerine “kaya kalpli” diyemezsiniz.
Kaldı ki “ışık” ile “nur” kelimeleri asla aynı anlama gelmez.
Nur; parlaklık, ışık, ziya yanında aydınlık, açıklık, güzellik, saflık, temizlik, günahsızlık, masumluk gibi anlamları da içerir.
Ayrıca melek, ahiret, cennet, nebi, rahmet gibi birçok derin dini terminolojiyi çağrıştırır. Ve nihayet yüce Yaratıcının huzuruna doğru yapılan yolculuğu hatıra verir.
Toplumun milli ve manevi değerlerine rağmen sanat yapılmıştır bu ülkede yıllarca.
Aile
Aile olmanın en önemli gereği sorumluluktur. Akşamları aynı evde toplanıp geceyi beraber geçirmek aile olmak için yeterli değildir. Gündüz okula gönderilen, öğleden sonra nerede olduğu bilinmeyen ve akşam odasına kapanıp bilgisayarda ders çalışan(!) gençler aile eğitimi ve terbiyesinden uzaklaşıyorlar gide gide.
Aile içi huzursuzluklar ve boşanmaların zirve yaptığı günümüzde batıya karşı hep övündüğümüz aile kurumumuz çatırdamaya başladı maalesef. Bu ortamdaki çocuklar bizim harcımız, mayamız olan değerlerden uzak yetişiyorlar.

Sonuç
Durum kötü. Bu işin şakası yok. Bazı okullarımızda bayan öğretmenlerimiz derslerden ağlamadan çıkamıyor.
Çözüm
En tepeden başlamak üzere insan yetişmesinde etken olan her kesimin topyekün seferber olması gerek. Bizi biz yapan milli ve manevi değerlerimize saygılı insan yetiştirmeliyiz.
Büyüklerinin buruşuk ellerini öpen ve alınları öpülen, evin büyüğü oturup ilk lokmayı almadan yemeğe başlamayan, bayramlarda şeker toplayıp kurban bayramlarında alınlarına sürülü kurban kanıyla cıvıldayan, öğretmeni gözünün damarına baktığında yüzü kızaran, okulca gittikleri kır pikniklerinde topladıkları dağ çiçeklerini utana sıkıla öğretmenine verip aldıkları öpücükle ayakları yerden kesilen, bulunduğu mekâna bir büyüğü girdiğinde derhal kalkıp yer veren, hal hatır soran, yolda gördüğü ekmeği öpüp duvarın üstüne koyan, yazları göğüslerine yapıştırdıkları Kuran-ı Kerimle mahalle camiine giden, sokakta birlikte güle oynaya eğlenip “elim sende” oynayarak koşa koşa evlere dağılan çocuklar ve gençler istiyoruz, özlüyoruz.
Bizim aslımız böyledir. Mayamız budur. Ümitsiz değiliz, düzeleceğiz. Asil azmaz bal kokmaz.
Bunları söylerken sorumluluğumuzun da farkındayız. Öğretmenlik dünyanın en zor, en mesuliyetli ve en kutsal mesleğidir. Şu bilinmelidir ki öğretmenler sırtlarına yüklenilen bu yükü sonuna kadar taşıma gayretindeler. Ancak lütfen biraz destek.

Not : İlçe Milli Eğitim Müdürü Bekir Karabulut’un yazısı www.kamudanhaber.com sitesinden alınmıştır.

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
Share
1.800 Defa Okundu
#

SENDE YORUM YAZ

8+2 = ?