Son Dakika
27 Mart 2009 tarihinden itibaren Çağdaş Develi Gazetesi’nde yer alan köşe yazılarımı siz değerli okuyucular ile paylaşmaktayım. İtiraf etmeliyim ki bu tarihten önce yazmakla ilgili hiçbir deneyimim yoktu. Bu nedenle kendimi yazma konusunda geliştirmek, sizlere daha etkili ve güzel yazılar aktarmak adına ”Güzel, Etkili Konuşma ve Yazma Sanatı” adlı bir kitap aldım. Bu kitapta değinilen pek çok yazı türü örneklerini okudum. Ancak gazete fıkrası türüne örnek gösterilen bir yazı vardı ki üslubunun yanı sıra konusu ile de beni çok etkiledi. Sizlerle paylaşmak için sabırsızlıkla bugünü bekledim. İşte sizlere muhteşem bir kadının öğretisi
“ÇOK GEÇ DİYE BİR ZAMAN YOKTUR!…”
Umarım sizde çok beğenir ve etkilenirsiniz.***
ÇOK GEÇ DİYE BİR ZAMAN YOKTUR!…
Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz önce kendini tanıttı, sonra ”Bu yıl yepyeni bir öğrenciniz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz?”dedi.
Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumşak bir el omzuma dokundu…Döndü…Yüzü iyice kırışmış,yaşlı bir hanımefendi bana gülümseyerek bakıyordu…
”Ben Rose.”dedi… ”Benim adım Rose, yakışıklı. 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklıyabilir miyim?”Güldüm…”Tabi.”dedim. ”Hadi sarıl bana…”
Öyle sımsıkı sarıldı ki…
”Bu kadar genç. ve masum yaşta üniversiteye niye geldin?”diye şaka yaptım… Minik bir kahkaha ile yanıtladı:
”Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım…”
Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık. Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum.
Sömestr sonunda, Futbol Balosuna davet ettik Rose’u. Konuşma yapması için… Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok.
Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman kocaman yazmıştı. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. Konuşma darmadağın olmuştu. Şaşkın,biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi: ”Ne kadar beceriksizim değil mi? Özür dilerim…Şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil… Onun için en iyisi ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu ?…”
Biz kahkahalarla gülerken, o, bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmaya başladı:
”Yaşlandığımız için, eğlenmekten, oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz. Eğlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız. Genç kalmanın, mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın sadece dört sırrı vardır… Her gün gülmek ve yaşama katacak mizah bulmak…
Bir rüyanız olmalı mutlak… Rüyalarınızı kaybettiniz mi ölürsünüz. Etrafımızda dolaşan pek çok kişi aslında ölü ve bundan kendilerinin bile haberi yok…
Yaşlanmakla, büyümek arasında çok büyük bir fark vardır. Eğer 19 yaşındaysanız ve hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden bir yıl sırt üstü yatarsanız 20 olursunuz… Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden sırt üstü yatarsam 88 yaşında olurum. Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır. Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur. Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlak bir şeyler yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatlar bulmak ve kullanmak gerekir.
Asla pişman olmayın… Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil, yapamadıklarımızdan pişman oluruz çünkü… Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır… Pişman olmaktan korktukları için hiçbir şey yapmayanlardır…”
Ders yılı sonunda Rose, yıllarca önce başlayıp yaşam mücadelesi için ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile bitirdi…
Mezuniyet töreninden bir hafta sonra,uykusunda,huzur içinde öldü.Cenaze törenine 2000 den fazla üniversite öğrencisi katıldı.
“Yapabileceğimiz her şeyi yapmak için asla geç olmayacağını” hepimize hem de nasıl öğreten bu muhteşem kadının anısına layık bir törendi bu…
Rose’nin öğretisi aslında dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı:
”Çok geç diye bir zaman yoktur!…Hıncal ULUÇ (Sabah gazetesi,2001)
BENZER HABERLER