logo

Beton Evin Sahibi

O gün mahallemizin daracık sokaklarında çarpanalı tavukları kovaladığımız, kapı eşşiklerine oturtarak pekmezli yoğurt sokumu yediğimiz çocukluk günlerimizden bir gündü. Mahalenin büyükleri kaçın kaçın diye bağırışıyordu. Annem beni sırtına, kardeşimi kucağına alarak birlikte kaçmıştık boklu bahçe denilen kabak tarlasına(kız sanat okulunun bulunduğu yer.) Bütün mahalle orada toplanmıştı. Korku ve panik içinde büyükler olanları birbirine anlatıyordu. İlk defa duyduğum kelimeyi sık sık tekrar ediyorlardı; DEPREM.
Bu korkunç olaydan etkilenen insanlar açık boş arazilere çadır kurmaya başlamışlardı. Malzememiz olmadığı için biz çadır kuramamıştık. Babam boklu bahçenin karşısındaki beton eve misafir olmamızın çok güvenli olacağını düşünerek bizi oraya götürdü.

Çimento, kum ve demir kullanarak yapılan yol kenarında ev Develi’deki ilk beton evlerdendi. Depreme çok dayanıklıydı. Kış aylarında damındaki karları kürümek gerekmiyordu ve yağmurda damının akmasıda söz konusu değildi. Bu sözleri akşam ki sohbette beton evin sahibinden duymuştum. İşittiklerimden olacak ki böyle bir evimizin olmasını o gün çok istemiştim.

İkinci gün sabah beton evin sahibi ile bahçesini gezmek için evden çıktık. İlk karşılaştığımız  tel kafes içinde bir ileri bir geri yürüyen ve havlayan  köpek oldu. Bizi görünce çok daha azgınlaştı. Ev sahibi “Zalim, Zalim” diye seslenince biraz olsun sakinleşti. Zalim bekçilik için yetiştirilmiş cins bir köpekti. Develi’nin köpeklerine  hiç benzemiyordu. Boynunda künyesi ve sağlık karnesi vardı. Develi’de o zamanda sağlık karnesi ve künyesi olan tek köpekti.

Zalim’in kafesinden sonra sırada binden fazla tavuk ve horuzun bulunduğu büyük kafesteydi. Ev sahibi  tavuk ve tavukculuk hakkında bildiklerini babama anlatıyordu. Bu kadar çok tavuğu birarada ilk defa görmüştüm. Bu kocaman kafes belkide Kayseri bölgesinin  o gün için ilk ve tek tavuk çiftliği idi.

Hep birlite yediğimiz akşam yemeğinden sonra beton evin sahibi oturduğu sedirden kalktı. Bir kucak dolusu kitapla odaya geri döndü. Başladı babama yemek sonraları yediğimiz meyveleri  nasıl yetiştirdiğini elindeki kitaba bakarak anlatmaya. Aşı yapmayı babama tarif ediyor ve elindeki ağaç dalında göstererek pratik yapıyordu. Dışardan getirdiği fidanları Harım adlı meyve bahçesine dikerek yetiştiriyormuş. Yaşlı ağaçları aşı yaparak nasıl verimli hale getirdiğini kitaptan okuyarak bir öğretmen edası ile biz dinleyenlerine usanmadan anlatıyordu. O gece sabah meyve bahçesine götürme sözü alarak yatmıştık. Sabah erkenden meyve bahçesnin yolunu tuttuk. 45 dakika yol aldıktan sonra bahçeye varmıştık. Bahçenin ucu bucağı görünmüyordu. Akşam anlatılanlar gibi çeşt çeşit meyve ağaçları vardı. O gün doyasıya meyve yedik. Evin hanımı Elmas Hala, kızı Filiz, annem ve ablalarım sebze ve meyve topladılar. Gelen sebze ve meyvalar ertesi  gün Develi pazarında satılacakmış.
Deprem korkularından kurtulmuş olarak damı mağ ve hasırdan, üstü toprakla örtülü evimize döndük. İçeri girdiğimizde duvarlar çatlak  yerler toz tobrak içindeydi. Ev bizim evdi. Temizlikten sonra çekinerek de olsa o evde yaşamaya yıllarca devam ettik.

50 yıl öncesini belleğimin derinliklerinden bugüne taşımaya çalıştığım; yaşadığı yıllarda uğraşları ile tüm Develi’ye örnek olmuş, 50 yaşlarında, saçları dökülmüş, yeşil gözlü, kambur, zayıf, ölçülü ve mantıklı konuşan, şakacı, sevecen bir insandı. Bilgi ve teknolojiden korkmayan, sürekli kitap okuyarak öğrendiklerini hayata geçirmeye çalışan, yaptıkları işlerde zararı göze alacak kadar cesur, emeğini işinden hiç esirgemeyen, Develi’nin yenilikçisi olarak tanıdığım, beton evin sahibi Fevzi Koç Amaca’yı ve eşi Elmas Koç Hala’yı rahmetle anarak mekanları cennet olsun diyorum.

Etiketler: » » » »
Share
1.565 Defa Okundu
#

SENDE YORUM YAZ

4+5 = ?