Son Dakika
Soğuk mu soğuk bir kış günü 22 Ocak 1947 tarihinde Develi Cami Cedit Mahallesi’nde Hacı Köseler’den Hakkı Ağa’nın oğlu öğretmen Mehmet Kuday ile Hukuk Hâkimi Ömer Lütfi Perker’in kızı Neriman Kuday’ın 3. çocuğu dünyaya gözlerini açmıştı. Kızları Hülya ve Meral’den sonra doğan bu erkek çocuk babamı çok mutlu etmişti.
Genç yaşta kaybettiği ağabeyi Alaaddin’in adını koymuştu ona. Diğer taraftan, annemin gönlünü kırmamak adına Alaaddin Lütfi olmuştu, bu sevimli, cin gibi bebeğin adı. Babaannem Alaaddin’in üstüne titrerdi. İsimleri onu ailede özel, bambaşka bir yere koymuştu.
O Bizim Her Şeyimizdi
Alaaddin’in ilkokul öğretmeni babamdı. Onu özel bir şekilde yetiştirmek istiyordu. Oğlunun doktor veya mühendis olmasını hayal ediyordu.
Dedemden kalma, Soysallı Köyü’nde bulunan bahçemize kavak ağacı dikmişti. Merhum öğretmen Ahmet Yıldırım ile birlikte Alaaddin’in okul masraflarını karşılamaktı düşüncesi.
Ne var ki bu düşüncesi Alaaddin ortaokulu bitirdiği sene hayatın garip bir cilvesiyle değişti. Ankara’da hava kuvvetlerinde Astsubay olan eniştesi Hasan Yücel, babama İzmir’de bir hava lisesi açıldığını, bu liseden mezun olanların her fakülteye devam edebileceklerini hevesle anlatmıştı.
Sevgili babam çok fazla araştırmadan Alaaddin’i lise sınavlarına sokmak için İzmir’e götürmüş, çok zeki olan kardeşim sınavı başarı ile kazanmıştı. Böylece askerlik yıllarına ilk adımını atmış oldu.
O döneme kadar Develi’nin dışına dahi çıkmamış, büyükşehir görmemiş olan Alaaddin yatılı okulun ilk yıllarında çok zorlanmıştı. Develi’ye yazdığı hasret dolu mektuplarda erken yaşta yuvasından, ailesinden ayrılmış olmanın yalnızlığını, sıkıntılarını dile getirirdi. Ama azimli ve çalışkandı, erkenden dünyayla tanışmış, zamanla güçlüklerle başa çıkmayı, ayakta kalmayı öğrenmişti.
Can kardeşimiz Alaaddin Lütfi Kuday 1964 yılında Askeri Hava Lisesini bitirerek Hava Harp Okulu’na başladı. 1966 yılında Asteğmen Rütbesi ile mezun oldu. 1967 yılında Teğmen oldu. Hava Savunma okulunu bitirdikten sonra İstanbul 15 füze üstü Komutanlığına tayin edildi. Orada füze rampasında meydana gelen bir arızayı canı pahasına giderirken zehirlenerek aylarca hastanede yatmıştı. 1970 yılında Üsteğmen, 1976 yılında Yüzbaşı, 1982’de Binbaşı ve 1988’de Yarbay oldu.
Diyarbakır ve Antalya’da üstlendiği görevlerin ardından Ankara Hava Kuvvetleri Karargâhından Yarbay rütbesi ile emekli oldu.
Ardından kamu kurumlarında ve özel şirketlerde görev aldı. Dönemin TBMM Başkanı Hüsamettin CİNDORUK’un danışmanlığını üstlendi. TAİ ve Türk Hava Yolları’nda Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundu. Çeşitli özel şirketlerin genel koordinatörlüğünü yürüttü.
Yaşamayı çok severdi, son derece romantik bir insandı. Bir yandan alnında zor, mücadele dolu bir hayatın derin izlerini, diğer yanda o cin gibi, şakacı çocuğun muzip gülüşünü taşırdı yüzünde.
Şarkıların, şiirlerin önemli bir yeri vardı hayatında. Hele hele “Çırpınırdı Karadeniz bakıp Türk’ün bayrağına” türküsünü her yerde mutlaka söyletir, söylerdi. Milliyetçi bir fikir yapısına sahipti. Vatanına, milletine, bayrağına çok düşkündü. ABD’de Füze Eğitim Merkezi Okulu’nun mezuniyet töreninde Türk bayrağının ütülü olmaması nedeniyle töreni protesto etmiş, merasime ancak bayrak ütülenip tekrar göndere çekilince katılmıştı.
Okumayı çok severdi. Görev yeri olan Diyarbakır ve Alemdağ’da büyük kütüphaneler kurmuştu. Önce eşi Aynur’u, daha sonra kızı Banu’yu kaybetti. Banu’nun acısı kalbinde çok derin, onulmaz yaralar açtı.
2016 yılında Canan Kuday ile evlenerek mutluluğu tekrar yakalamıştı. Ama yorgun kalbi hep tekliyordu. Kalbindeki stentlerin sayısı her geçen sene biraz daha artıyordu. Kızının başında ümitle iyileşmesini beklerken bıraktığı sigaraya tekrar başlayan kardeşim gün be gün içtiği sigaranın sayısını arttırıyor, ambulansla hastaneye giderken bile sigara içmeye çalışıyordu. Sanki bile bile ölüme gitmek istiyordu.
15 Eylül 2021 günü can kardeşimiz, kiminin baba diye sarıldığı, kiminin komutanım dediği, gönül dostu, kendini memleketine toprağına adamış koca adam yağmurlu, sisli, puslu bir Ankara sabahında gözlerini hayata yumdu.
Bizi can yangını ile bırakıp sonsuzluğa uçtu gitti. Bir avuç kırık cam koydu yüreğimize.
Sonunda güzel günler, mutluluklar acılar son buldu bir hastane yatağında, bir bir kapandı güzel gözleri aydınlığa ve sonsuz yolculuğuna başladı. Bizi yalnız, çaresiz, kırık kanatlarımızla bırakarak. İnsanlara dokunan gönül dostu bir adam, çok sevgi dolu bir kardeşti.
O bizim her şeyimizdi, dayanağımızdı. Neşe kaynağımızdı. Onsuz eksik, kırık dökük kaldık. Yaşarken “üzülme herkes ölür, kimi toprağa, kimi yüreklere gömülür. Tanrı beni yüreklere gömülenlerden eylesin”, derdi.
Yiğit kardeşim toprağa değil, gönüllere, yüreklere gömüldün. Nurlar içinde uyu. Çok sevenin vardı. Son yolculuğuna seni gönül dostların sevgi ve saygı ile uğurladılar. “Giden gitmiyor aslında. Sevenleri yaşadıkça baki dünyada”.
İşte benim kardeşim Alaaddin Lütfi Kuday’ın çok kısa hayat hikâyesi… Aslında her satırının içinde binlerce hikâye var. Kimi acı, kimi tatlı bu hikâyeler kitaplara sığmaz. Ruhun şad mekânın cennet olsun kardeşim, seni çok özleyeceğim.
Ablası Meral TEKER (KUDAY)
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
06 Eylül 2024 Köşe Yazarları
06 Eylül 2024 Köşe Yazarları
30 Ağustos 2024 Köşe Yazarları
30 Ağustos 2024 Köşe Yazarları