logo

KADER VE SABIR

Kader, “Allah’ın bütün nesne ve olayları ezelî ilmiyle bilip belirlemesi” diye tarif edilir.(DİB: İlam Ansiklopedisi) Kader bir dayatma değildir. İnsanlar kaderlerini kendileri oluşturur. Ama irade ve gücünü aşan bazı durumlar da yok değildir. Dünyaya gelişi, sahip olduğu fizikî ve psikolojik nitelikler, ömrü v.s. … iradesi dışındaki gerçeklerdir. Allah’ın takdiridir.

Bir ahlak terimi olan sabır; “üzüntü, başa gelen sıkıntı ve belâlar karşısında direnç gösterme; olumsuzlukları olumlu kılmak için gösterilen metanet” gibi manalara geldiği belirtilmektedir. Sabır “nefsi telâştan, dili şikâyetten, organları çirkin davranışlardan koruma, nimet haliyle mihnet (sıkıntı) hali arasında fark gözetmeyip her iki durumda sükûnetini muhafaza etme, Allah’tan başkasına şikâyette bulunmama” şeklinde de tarif edilmiştir. (“Sabır” DİA, XXXV. 337)

Sabır, haksızlığa boyun eğmek ve tepkisiz kalmak demek değildir. Asıl sabır, dünyanın süsü, nefislerin ayartması ve bâtıl yolda olanların çokluğuna rağmen hayır yapmak, hakkı söylemek ve bu uğurda karşılaşılan zorluk ve sıkıntılara dayanmaktır.(Elmalılı, Hak Dini, IX, 6081) Başka bir deyişle sabır, zillete razı olup hiçbir şey yapmamak değil, bu duruma düşmemek için baştan tedbir almaktır. Örneğin cehalet zilletine düşmemek için ilim yolundaki güçlükleri göğüslemek; düşman çizmesinin altında ezilmemek için savaşın sıkıntılarına katlanmak gerçek anlamda sabırdır.

Sabır, müminlerin hayatları boyunca en çok ihtiyaç duydukları erdemlerden biridir. Her şeyden önce sabır, imanı, ibadeti ve ahlakı koruyabilmenin ilk şartıdır. Sabır, İslâm’ı seçen güçsüz ve zayıf insanların (Habbâb b. Eret, Ammâr b.Yasin ve Bilâli Habeşi…gibi) her türlü baskı ve işkencelere rağmen imanlarını koruma mücadelesiydi. Belki de bu yüzden Hz. Peygamber, “İman nedir?” sorusuna, “Sabırlı ve hoşgörülü olmak” diyerek cevap vermişti.(İbn Hanbel, IV, 386) Bu yüzden Abdullah b. Mes’ûd, sabrı “imanın yarısı” saymıştı.( Hâkim, Müstedrek, IV, 1374 (2/446) Hz. Ali ise sabrı, vücuttaki başa benzetmişti. Nasıl ki, başsız bir vücudun yaşaması mümkün değilse, sabır olmaksızın imanın kemale ermesi de imkânsızdı.(Abdürrezzâk, Musannef, XI, 469)

Hz. Peygamber, “Sabır ilk sarsıntı sırasında gösterilen metanettir” buyurmuştur.(Buhârî, Cenâiz, 31) Asıl olan sıkıntı ile ilk yüzleşildiği anda sabretmek, yaranın acısı daha sıcakken sabırlı davranabilmektir.

Yine Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “…Namaz bir nurdur, sadaka bir burhandır, sabır bir ışıktır…” (Müslim, Tahâret,1) bu hadiste kişiyi telâştan ve yanlış işler yapmaktan koruyucu özelliği, “Sabır ışıktır” sözüyle ifade edilmiştir.

Müminlerin silahı olarak bilinen sabır, elbette sadece musibetlere karşı dayanmayı ifade etmez. Allah’ın farzlarını yerine getirmek ve haramlarından kaçınmak da sabır ister. Kur’ân-ı Kerîm Allah rızasını umarak sabredip, namazı dosdoğru kılıp hayırlı işler yapanlara, sabırlarına karşılık cennet vaad etmiş,(Ra’d, 22-24) dünya uğruna âhireti feda etmeyip sabredenlerin en güzel şekilde mükâfatlandırılacaklarını bildirmiştir.(Nahl, 96)

Sabrın en çok gerektiği yerlerden bir diğeri de düşman karşısında sabredebilmektir. Hz. Peygamber, sırf Allah rızası için düşmandan kaçmayarak sabırla savaşanların, borç hâriç diğer günahlarının affolunacağı müjdesini vermiştir.(Müslim, İmâre, 117)

Aslında sabır, azim ve irade sahibi peygamberlerin yoludur.(Ahkâf, 46/35) Hz. Yusuf’u yitirmiş Hz. Yakub’un “sabr-ı cemîl” tesellisi, (Yûsuf, 12/18), Hz. Eyyub’un yıllarca yaşadığı hastalığının tedavisidir.(Enbiyâ, 21/83-84). Hz. Peygamber’in ise tüm hayat stratejisi, Mekke ve Medine’deki tevhit mücadelesi sabır üzerine kuruludur.

Netice olarak sabır, hayatın her alanında Müslüman’ın rehber edinmesi gereken bir erdemdir. Sabır (müminin yolunu aydınlatan) bir ışıktır.(Müslim,Tahâret,1) Bu itibarla Allah’a kulluk etmede, emirlerine uyup yasaklarından sakınmada ve nefsin isteklerine karşı direnmede hep sabrı ilke edinmek gerekir. Müslüman, yaşadığı felâketlere ve zorluklarına karşı sabredebilmeli, engelleri sabırla aşabilmelidir. Şu var ki, bu engeller zannedildiği gibi sadece zorluklarla sınırlı değildir. Allah’a kullukta en büyük ve aşılması en zor engeller sadece zorluklar değil aksine bolluklardır. Bu durumda sabır, hiç bitmeyecekmiş gibi akıp giden dünya hayatının süslü ve çekici nimetlerinin cazibesi karşısında kendini kaybetmeden imanı koruyabilmek, istikamet üzere yaşamaya devam edebilmektir. Abdurrahman b. Avf’ın şu sözü bu durumu en iyi şekilde özetlemektedir: “Resûlullah (sav) ile beraber zorluklarla imtihan edildik ve sabrettik. Hz. Peygamber zamanından sonra ise bollukla imtihan edildik, fakat sabredemedik.”( Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 30)

Evet, içinden geçtiğimiz şu günlerde İsrail’in hiçbir kural ve kutsal tanımadan, dünyanın gözleri önünde Gazzeli ve Filistinli kardeşlerimizi hunharca katlediyor. Hastaneleri, okulları ve camileri bombalıyor. Şehit edilenlerin 1/3’ini çocuklar oluşturuyor. Yani bu lanetli Siyonistler yıllardır olduğu gibi soykırım yapıyorlar. Dünyada takribi olarak iki milyar Müslüman yaşıyor. 60’a yakın ülkeden bahsediyoruz. Bunlar petrol ve doğalgaz yataklarının nerdeyse %40’nı sahip. Ama güçlerinin, tepkilerinin ve sözlerinin etkisi neredeyse hiç yok. Yani karşı taraf hiç mi hiç korkmuyor. Karşı taraf diyorum, çünkü sadece lanetli İsrail değil, bütün Avrupası, Amerika’sı bu işin içinde ve arkasında duruyor. Bu bir toprak kazanma savaşı değil, Haçlı savaşlarının bir devamıdır. Lanetli İsrail sahnede ve diğer haçlı zihniyeti ise sahne gerisinde duruyor. Bunu hiç de gizlemiyorlar. Biz Müslümanlar da şehit edilenlerin gıyabi cenaze namazlarını kılıyor, protestolar yapıyor ve dua ediyoruz. “Ne yapalım elimizden sadece bu geliyor”, diyor ve kendimizi rahatlatıyoruz. Allah aşkına sizce bu yeterli mi? Bunlardan daha fazlasını yapamaz mıyız? Elimizde ve evimizde kaç adet Yahudi Siyonistlerin malı var ve kullanıyoruz? Buna bir de ABD ve AB nin mallarını ekleyin! Müslümanların paralarıyla Müslümanların başlarına bombalar yağıyor! Ya bu duruma razı olup ölüm sıramızı bekleyeceğiz, ya da vâr olma mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz.

Üzgünüm ama son 100 yıldır sadece sıramızı bekledik. Tercih bizlere düşüyor. Şunu asla unutmayalım ki; bu bir kader değildir. İslam dünyasının bugüne kadarki düşüncesi, inancı ve yapıp ettikleri sadece kan, gözyaşı ve horlanmanın dışında bir şey kazandırmadı. Önce bu gidişata bir dur demeli ve sonrada tersine çevirmeliyiz. Bunu ya hemen yapmalıyız ya da öğretilmiş çaresizliğimize devam edeceğiz. Tercih yine bize düşüyor.

Ali Rıza TAHİROĞLU

DİB. Başkanlık Müftüsü

Share
457 Defa Okundu
#

SENDE YORUM YAZ

8+6 = ?

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • DEVELİ VE YÖRESİ DERNEĞİMİZİN İSTİŞARE VE YÖNETİM KURULU TOPLANTISI

    04 Ekim 2024 Köşe Yazarları

    19.09.2024 Perşembe günü Develimizin sevilen simalarından Naci Kaman'ın eşi Münevver Hanımı ebedi aleme yolcu ettik. Ruhu şad mekânı cennet olsun. Beylikdüzü Fatih Sultan Camii'nde cenazesine hemşehrileri ve sevenleri katılarak son görevlerini ifa ettiler. Ruhu şad mekanı cennet olsun. Cenaze sonrası Florya Emim Develi Cıvıklısı salonunda(Turan Sırakaya) Yönetim Kurulu üyemiz Seyit Subay'ın daveti üzerine Seyrani Vakfı Başkanı Suat Köylüoğlu, hayırsever Turan Aksu ağabeylerim, 26. Dönem Kayseri milletvekilimiz Sami Dedeoğlu, Yönetim Kurul...
  • DÜNYA GÜLÜMSEME GÜNÜ

    04 Ekim 2024 Köşe Yazarları

    “Tebessüm” ya da “Gülümseme”, fizyolojide özellikle ağzın iki kenarındaki ve gözlerin çevresindeki kasların hareketiyle oluşan bir yüz ifadesidir. Tebessüm, dişlerini göstermeyecek şekilde hafifçe gülümsemek demektir. Arapça kökenli bir sözcük olan tebessüm, gülümseme anlamına gelmektedir. Günümüzde gülümseme genelde mutluluk, sevimlilik, cana yakınlık gibi olumlu duygularla özdeşleştirilmektedir. Daha çok gülümseyenlerin ve tanımadığı kişilere bile gülümseyerek yaklaşanların iletişime daha açık ve pozitif kişiler olduğu algısı yerleşmiş dur...
  • CAMİ, ŞEHİR VE MEDENİYET

    04 Ekim 2024 Köşe Yazarları

    İnsanın yapıp ettiği her şey, kendi tarihi kadar eskidir. Her türlü sanat, mimari ve musiki de buna dahildir ve kaynağı da din’dir. Bunu doğrulayan Kur’an, yeryüzünde yapılan ilk mâbedin, Müslümanların kıblesi, Kâbe olduğunu haber verir. Şüphesiz âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev -mâbed- Mekke’deki Kâbe’dir (Âl-i İmrân, 96); “Bir zamanlar İbrâhim’e beytin yerini göstermiş ve şöyle demiştik: Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf eden, kıyamda bulunan, rükû ve secde edenlere evimi temiz tut” (el-Hac, 26);...
  • İNANDIĞIMIZ DİN BİZİ İNŞA EDİYOR MU?

    27 Eylül 2024 Köşe Yazarları

    İnsanın en önce Allah’a ubudiyetle (kullukla) sorumlu olan bir varlık olduğu (Zariyat, 56), bu görevi gereği gibi yerine getirebilmesi için Allah’ın ona pek çok özellik lütfetmiş ve onu diğer varlıklara üstün kılmış olduğunu biliyoruz. Kulluk. Vazifesini gerçekleştirmesi için insana verilen nimetlerin başında akıl ve sağlık gelmektedir. “Aklı olmayanın dinî sorumluluğu da yoktur” buyurur Allah Rasulü. Dinin birçok emri de yine sağlıklı olunca yapılabilmektedir. Fakat insanın ruh dünyasını ve zihin yapısını, önce anne- babası, aldığı eğitim, yet...