logo

İZZET ÖZİLHAN, PUSATLILI LÜTFİ AĞA’YI ANLATIYOR

1649

1950 li yıllarda Develi’nin Pusatlı Köyü’nde yaşayan nüktedan, hazırcevap, unutulmaz bir sima “Pusatlılı Lütfü Güvener’i” Merhum İzzet Özilhan onu şöyle anlatıyor.

3030

Lütfü Ağa, görmüş geçirmiş, nice savaşlara katılmış, çok akıllı biriydi. Lütfü Ağa’nın tarla davası varmış. Davayı kaybedecek, tarla taban elden gidecek durumdaymış, Lütfü Ağa, mahkemeye çıktığında yargıç sormuş.
– Son olarak bir diyeceğin var mı? Lütfü Ağa da:

3048
– Kuru kafa takrir verir mi? Diye karşılık vermiş
– Ne demek istiyorsun? Demiş yargıç.
– Bunun dosyasına bir bakılsın. Diye ve eklemiş.
– Görelim hele, adam ölmeden önce mi tapuya takrir vermiş, yoksa sonra mı? Öyle ya ölmüş bir tarla bağışlayabilir mi? Adam yıllar önce ölmüş, tapu yıllarca sonra çıkarılmış. İşte bunu demek istiyordum. Demiş Lütfü Ağa.
                    ***
İzzet Özilhan, bana hayatta ilk dersi veren Pusatlılı Lütfü Ağa’dır. O gün bugün onun ettiği sözleri hatırlar ve önem veririm. Ondan duyduğum ilk söz şuydu.
-“Ben hayatta iki insana acırım. Biri aklı bir şeye ermeden kendine akıllı süsü veren. Öbürü de el parasını kendi parası gibi harcayan.”O bunları söylerken, ben sekiz on yaşlarındayım. Ne demek istediğini anlayamamıştım. Yanına varıp;
– Lütfü Ağa dedim. İlk söylediğine akılım ermedi, ama öteki dediğin iyi bir şey aslında. El parasını alsan, ne olur ki? Söyle bir sırtımı sıvazladı.
– “Onun için alır, kendi zevkine harcarsın. İşte o zaman da hacizciler gelir, canına okurlar adamın.”
Bu benim aklımda kalmıştır, o gün ve daima. Ticaret hayatımda da hep buna dikkat etmişimdir.
Lütfü Ağa’nın hatırlarımdaki yeri biter gibi değildir. Lütfü Ağa’nın bir mahkemesi vardı dava uzadıkça uzadı, bir türlü sonuçlanamıyordu. Dava durmadan ileri bir tarihe erteleniyor, sonu gelmeyecekti. Adalet bakanlığına bir telgraf çekti.
-“Şurada şu davam var, kaç yıldır bitmek bilmiyor. Ya bu davanın bitmesi, ya bu hâkimin gitmesi, ya da ömrümün uzatılmasını rica ediyorum.” Bunun üzerine Ankara’dan müfettişler geldi. Dava alınıp incelendi ve hâkimin yeri değiştirildi.
              ***
Develi’ye elektrik gelmişti. Tabii bizim eve de. O ilk akşam eve misafir geldi. İçlerinde Lütfü Ağa’da vardı. Lütfü Ağa gözlerini elektriğe dikti baktı baktı ve:
-Şu dünyayı nura gark eden Edison mu cennete girecektir. Yoksa bizim köyün imamı mı? diye sordu. Onun bu sözleri üzerine hazır bulunanlar:
-Aman tövbe tövbe diye itiraza kalktılar. Lütfü Ağa’yı da azarladılar. O hiç istifini bozmadı. Oturduğu yerde şöyle geriye doğru bir çekildi-.
-Benim bildiğim Allah o Allah’sa, Edison cennete gider. Dedi.
Bende bir fıkra ile Lütfü Ağa’yı anmak istedim. İşte Lütfü Ağa’dan bir fıkra:“Tuz Kokarsa.”
Pusatlılı Lütfü Ağa, mahkemelerinden biri sonuçlanmak üzeredir. Ağa haklı olduğu halde kararın aleyhine olacağını anlamıştır. Hâkim kararını açıklamadan önce hemen her zaman olduğu gibi sorar;
– Son olarak söyleyecek bir sözün var mı?
Lütfü Ağa.
– Var, Size bir soru sorabilir miyim? Hâkim bey.
– Sizi diliyorum. Der. Hâkim.
Lütfü Ağa;
– Hâkim bey, et kokarsa tuz atılır, ya tuz kokarsa ne atılır.?
Bu vesile ile Pusatlılı merhum Lütfü Güvener’i rahmetle anıyorum.

Share
4.406 Defa Okundu
#

SENDE YORUM YAZ

4+9 = ?

#

İZZET ÖZİLHAN, PUSATLILI LÜTFİ AĞA’YI ANLATIYOR” için 1 yorum

  1. ADEM BAKMAZ : diyor ki:

    Orhanbey baki selamlar Pusatlıyı anlatırsınız ama KİRİK Ahmet ve Şip ismail ABDULLAH MADENLERİ ANMAMAMK olurmu. şip İSMAİL dayı babamdan dayım olur Pusatlıdan develiye gelir kar yağar gidemez bizde kalır günlerce oradan Kilis,e gider oradan o zamana göre kaçak mallar getirir satar. Birgün Kilisd,en dönerken Adana da çay ocağından çay içip dinlenirken Aygözmeden Koc osmanın Şükrü gelir geriden bunu tanır, sonra polis şip İsmail dayıya yönelir, dayı hemen elindeki gazeteyi alır okumaya başlar polisten korkar yakalayacak zanneder polis ona. amca gazeteyi ters tutuyorsun der, şipdaıyı zeki ve hazır cevapdır bende resimlere bakıyorum der polis gülerek uzaklaşır halbuki şip İsmail dayının okuması yazması yokdur. Adem BAKMAZ balıkesir gönen Pusatlının en zeki siması şip İsmail dayıyı rahmetle anıyorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • RAKAM VE SAYI

    13 Şubat 2025 Köşe Yazarları

    Günlük hayatta "rakam" ve "sayı" birbirine yakın birer kavram olduğu için bazen birlikte söylemek durumunda kalabiliriz. Ancak matematiksel olarak bu iki kavram arasında önemli bir fark vardır. Bu farkı anlamak, matematiksel düşünce yapısının temelini oluşturmaktadır. Rakam, kelimesi Arapça kökenlidir ve sayıları yazılı olarak ifade etmek için kullandığımız sembollere denilmektedir. Modern ondalık sayı sisteminde kullandığımız rakamlar şunlardır: 0,1,2,3,4,5,6,7,8,9'dur. Yani, toplamda 10 adet rakam vardır. Rakamlar, sayıları oluşturmak için k...
  • Dünya Kayserililer Günü İstanbul’da Kutlandı

    13 Şubat 2025 Köşe Yazarları

    İstanbul'da yaşayan Kadim şehir Kayserililer Senenin 38. gününe denk gelen 7 Şubat “Dünya Kayserililer Günü” 7. etkinliği düzenledi. Kayseri Kültür ve Tanıtım Platformu tarafından organize edilen 2019 yılında başlatılan bu yıl ise yedincisi düzenlenen etkinlikte 11 ilimizi etkileyen 6 Şubat depremlerin 2.yılında hayatını kaybeden canlar unutulmadı. Kur'an-ı Kerim okundu dualar edildi. Tomarzalılar Vakfı Hekimoğlu Kültür Merkezinde gerçekleştirilen programın sunumunu Platform başkanı Ahmet Keklik üstlendi. Etkinliğe ev sahipliği yapan Tomarzalı...
  • DOMATESİN TARİHÇESİ

    07 Şubat 2025 Köşe Yazarları

    Domates (Solanum lycopersicum), patlıcangiller familyasına ait, dünya genelinde yaygın olarak yetiştirilen ve tüketilen bir bitkidir. Botanik olarak meyve sınıfına girse de mutfakta sebze olarak kabul edilir. Domatesin ilk olarak ne zaman "bulunduğu" sorusu biraz karmaşık olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü domatesin varlığı binlerce yıl öncesine dayanmakta ve bu süreçte evrim geçirerek bugünkü haline gelmiştir. Bu nedenle, belirli bir "bulunma" tarihi vermek zor. Domatesin kökeni Güney Amerika'daki And Dağları bölgesine, özellikle Peru ve Ek...
  • Saraydaki Kayserili

    07 Şubat 2025 Köşe Yazarları

    “O günlerde üstüne bir durgunluk çökmüştü. Düşüncelere dalmıştı. İşte o sırada hiç unutamam 16 Kasım 1922 günü, sabah kahvesini götürdüğüm zaman tuhaf tuhaf yüzüme bakarak: - Şaşkın şaşkın ne duruyorsun karşımda? Git bana bir kahve daha yap, dedi . - Onu ilk defa bu kadar sinirli ve bitkin görüyordum. Geceyi uykusuz geçirdiği belliydi. Sesi bile sönükleşmişti. İkinci kahveyi götürdüm. Her zamanki gibi, bir kenarda durdum. Yaklaşmamı işaret etti. - Vaziyetin vehamet kesbettiğini biliyorsun burada , artık hayatımız tehlikede…Binaenaleyh , ben ...