Son Dakika
İnsanın en önce Allah’a ubudiyetle (kullukla) sorumlu olan bir varlık olduğu (Zariyat, 56), bu görevi gereği gibi yerine getirebilmesi için Allah’ın ona pek çok özellik lütfetmiş ve onu diğer varlıklara üstün kılmış olduğunu biliyoruz. Kulluk. Vazifesini gerçekleştirmesi için insana verilen nimetlerin başında akıl ve sağlık gelmektedir. “Aklı olmayanın dinî sorumluluğu da yoktur” buyurur Allah Rasulü. Dinin birçok emri de yine sağlıklı olunca yapılabilmektedir. Fakat insanın ruh dünyasını ve zihin yapısını, önce anne- babası, aldığı eğitim, yetiştiği çevre ve ruhen beslendiği her ortam oluşturmaktadır. İşte bu bizim karakterimiz olmaktadır. “Karakter”, Yunanca bir kelime olup Arapçası “şahsiyet” tir. Türkçemiz ’de ise “kişilik” kelimelisiyle ifade edilir. Bu da karşımıza, insanları birbirinden ayırıcı bir özellik olarak çıkar. Allah’ın emirlerini yerine getirirken, her bir ibadetin şahsiyetimizin oluşmasında büyük katkısı olacağı Kur’an’da haber verilir (Ankebut, 45). Eğer olmuyorsa, ibadetlerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerektiği açıktır.
Yüce Allah (c.c.): “Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tesbih etmektedir.”( Hadîd ,1). Buyurmuş, bunun yanı sıra “Yerde ve gökte hiç bir şey yoktur ki hamd ile O’nu tesbih etmemiş olsun. Fakat siz onların tesbihlerini anlamıyorsunuz” (İsrâ ,44)
şeklinde ifade buyurur. Bunun yanında yine Allah (c.c.); “Yerdeki ve gökteki her şey Allah’a secde ediyor.” (Ra’d, 15) ayetiyle varlığın secde ettiğini haber veriyor. Bu ayetlerden anlıyoruz ki, bütün mevcudat Allah’a ubudiyyet halinde olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Allah (c.c.)’nun Hz. Peygambere ve onun şahsında bütün müminlere hitaben “O hâlde, Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol.” (Hicr , 98) buyurarak zatına ibadeti emretmesi çok önemlidir.
Kainatın, bütün varlık âleminin yaratılmasındaki asıl gaye insandır. Kur’an’da İnsanın gayesi ise, Allah’a ubudiyet, yeryüzünde hilafet ve yeryüzünü imar olarak zikredilir. Ubudiyet, yukarıda da bahsettiğim gibi her kulun Allah ile olan münasebetini ifade eder. Bunu en kısa şekliyle İman, salih amel ve güzel ahlak olarak özetleyebiliriz. Hilafet ise, yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkarmadan, Allah’ın insanlara tanımış olduğu haklara sahip olarak yaşamaları için ortam oluşturmak ve birlikte yaşama ahlakına sahip olmaktır. Yeryüzünü imar ise, çevreyi ve tabiatı bozmadan, gelecek nesillere daha güzel ve yaşanabilir bir dünya bırakmak olarak ifade edebiliriz.
Gelin, şimdi içinde yaşadığımız dünyamıza bir bakalım. Güçlünün haklı olduğu, zayıfların hep ezildiği ve sömürüldüğü, soykırımların yaşandığı, masum çocukların katledildiği, hiçbir kutsala saygının kalmadığı, cinsiyetsizliğin teşvik edildiği, hep kan ve gözyaşının hakim olduğu bir dünya… Bu suçları, medenî olduğunu iddia eden, her türlü imkana sahip olan, yüksek teknolojilerle ve yapay zekalarla sahip kahrolası zalimler işliyor.
Ya biz Müslümanlar ne yapıyoruz? Bizler taşıdığımız bu sıfatın hakkını verebiliyor muyuz? Yoksa bu sıfatımız sadece bir yazıdan mı ibarettir? Bizim Müslümanlığımızı kimler veya ne inşa etti? Bu soruları mecburen soruyorum, çünkü iki milyar Müslümanın günümüz dünyasında, maalesef hiçbir etkinliği yoktur. Gazze’de, Filistin’de ve şimdide Lübnan’da her gün katliamlar yapılıyor. Biz Müslümanlar çaresiz bir şekilde sıranın kendimize ne zaman geleceğini beklerken, kendi içimizde de huzurlu değiliz. Çünkü Siyonistler ve emperyalistler aramızdan bazı satın aldıkları ve aramıza yerleştirdikleri hainler marifetiyle iç karışıklıklar, isyanlar, darbeler, terör faaliyetleri, fitne ve karışıklıklar çıkarıyorlar veya çıkarmaya çalışıyorlar. Peki bu toprakların insanları ve buradan beslenen insanlar bunu nasıl yapıyor? Adı Müslüman olan bir insan bu oyunlara nasıl geliyor? Bunun cevabı: İnandığımız dinin bizi inşa etmesine izin vermiyoruz. Milli ve manevi değerlerimizi sürekli örseliyorlar ve aşağılıyorlar. Bu o kadar çok ve sık yapılıyor ki, her Müslüman bunu da normal karşılamaya başladı. Yani duyarlılığımızı ve hassasiyetimizi kaybettik. Bu minval üzere inanan ve yaşayan bizlerin karakterini, şahsiyetini, kişiliğini dinimiz İslam değil, başkaları inşa ediyor. Yazımızı bir hadis-i şerif ile tamamlayalım.
Hz. Peygamber (s.a.s) bir keresinde Sahâbe-i Kirâm’a “Açgözlü kimselerin yemeğe saldırdıkları gibi, düşmanlarınızın üzerinize saldırmaları yakındır.” buyurdu. Orada bulunan bir sahâbî, “Sayıca az olduğumuz için mi düşmanlarımız üzerimize saldıracaklar?” diye sordu. Allah Resûlü (s.a.s), “Hayır, siz sayıca çok olacaksınız. Fakat selin önündeki çer çöp gibi savrulacaksınız.” dedi ve sözlerine şöyle devam etti: “Allah, düşmanlarınızın kalbinden heybet ve azametinizi çıkartacak; sizin kalplerinize de vehni yerleştirecektir.”
Sahâbî, “Ya Resûlallah! Vehen nedir?” diye sorunca Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), “Dünyayı aşırı sevmek ve ölümü kötü görmektir!”( Ebû Dâvûd, Melâhim, 5) buyurdu.
Ali Rıza Tahiroğlu
DİB. Başkanlık Müftüsü
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
10 Ekim 2024 Köşe Yazarları
10 Ekim 2024 Köşe Yazarları
10 Ekim 2024 Köşe Yazarları
04 Ekim 2024 Köşe Yazarları