Son Dakika
Öğrencilik dönemimin anılarının arasında bana en öncelikli olarak hangisi deseler? Hiç tereddüt etmeden Kayseri İmam Hatip Okulu birinci sınıfına kaydolmam derim. 1961 yılının yaz aylarıydı. Develi Müftüsü Muhterem Merhum Ahmet Müderrisoğlu’ndan “Hazin Tefsiri”ni okurdum. Merhum Eyüp Cebeci Hocadan da Arapça dersi alırdım. Hemen her gün dersten sonra Meteris Camii İmam Hatibi merhum Mahmut Sargın Hocaya uğrar duasını alırdım. Kendisinin Maviler Camii karşısında dükkânı vardı. Burada saraççılık yapardı. Ziyaretine gittiğimde sürekli: “Hafız Kemal Efendi, mutlaka İmam Hatibe gitmelisin, gelecek oradadır, böyle arada okumalarla ömrünü ziyan ediyorsun oğlum ” derdi. İlkokul diplomam yok, yaşım geçti nasıl gideyim hocam dediğimde, yaşını küçültürsün, dışarıdan sınava girip diplomanı alırsın.” sözleriyle beni yönlendirirdi. Sonuçta merhum babamın gayretleriyle yaşım küçüldü, diplomamı da Seyrani İlk Okulundan aldım. Ancak Kayseri İmam Hatip Okuluna kayıt tarihi geçmişti. Bu mübarek insan beni hemen Tomarza’da müftü vekilliğine görevlendirilen Merhum Eyüp Cebeci Hocaya yönlendirdi. “Ona git, söyle, senin hocan olur, kardeşi İmam Hatibin Okulu Müdürü Cemal Cebeci, bir telefon etse kaydın yapılır “ dedi. Doğru Tomarza’ya gittim, Merhum Eyüp Hoca Efendiye durumu anlattım, o da hiç tereddüt etmeden Cemal Cebeci Bey’e telefon etti, Aynen şöyle hitap etti: “ Cemal! Sana bir hafız gönderiyorum, benim de talebem, Arapçası iyi, onu hemen kaydet, çocuk okusun, tamam mı? “ dedi. Bana da: “Haydi oğlum git kaydını yaptır ve göreyim beni mahcup etme, okulunu tamamla” dedi. Okula gittim kaydımı yaptırdım. İşte o zaman Merhum Cemal Cebeci’yi yüz yüze görme imkânım oldu. Kendisi bana: “ Ağabeyim seni çok seviyor, velin benim, derslerine çok çalış, bir sıkıntın olursa haberim olsun “ dedi. Peki, efendim hürmetlerimi Arz ediyorum, dedim ve huzurdan ayrıldım.
Merhum Cemal Cebeci Hocamız ilk sene “yurttaşlık bilgisi” dersine girdi. Çoğu hocalarımızın pek de göstermedikleri bir şefkatli güler yüzü Merhum Cemal Cebeci de görürdük. O güler yüzlüydü, öfkeli değildi, ağırbaşlı bir idareciydi. Öğrenciye uzak değildi. Çok mesafeli, çok gazaplı ve ürkütücü de değildi. Öğrenci babasıydı. Öğrencinin eksiğini gördüğünde odasına çağırır orada eksiklerini ve suçlarını söyler, bir daha tekrarlanmaması için uyarıda bulunurdu. Hocamız, her zaman muhtaç öğrencilere yardım elini uzatırdı. Beni sınıf temsilcisi yapmıştı. Fakir öğrencilerin isimlerini kendisine vermemi isterdi. Tüm Develili öğrencilerin velisiydi. Onları hissettirmeden korurdu. Okul Derneği ile yakın ilişki içindeydi. Dernek Başkanı ve Arapça hocamız Merhum Mehmet Çorakçı ile sürekli irtibat halinde olurdu. Hocamız öğrencilerle birlikte olmayı çok severdi. Beş vakit namazını öğrencilerin mescidinde birlikte kılardı. Namaz kıldırma görevi büyük sınıflardaki hafızlardan başlayarak sırayla küçük sınıflardaki hafız öğrencilere gelirdi. Pansiyondaki yatılı öğrencilerin sabah namazına kalkmaları için bizzat gelir ve davudi sesiyle:” Haydi oğlum. Namaza kalkın” diye bizleri uyandırırdı. Çoğu kez öğrencilerle birlikte yemek yerdi. Özellikle sabah kahvaltısında zeytinin tabağa çatalla nasıl bırakıldığını gösterirdi. O, sanki bir okul müdürü değil bir baba gibi öğrencileriyle bütünleşirdi.
Merhum Hocamız, öğrencilerin fikirlerine saygı duyardı. “İnsanın haysiyeti düşüncesindedir” derdi. Günahların doğurduğu sefaletten insanın kurtulmasının da ancak Allah’a sığınması ile mümkün olacağını söylerdi. “İnsan Tutkularından kurtulmadıkça Yaratanla bütünleşemez onun için de dünya tutkusundan sıyrılın, hatada inat etmeyin. Aksi halde hakka doğru asla yol alamazsınız ve daima eksik kalırsınız” derdi. Hocamız yurttaşlık dersinde bizlere sık sık şunları söylerdi: İyiyi, iyinin gücünü ve güzelliğini her zaman savunun. Yeniye karşı çıkmayın. Eski eski olduğu için değil kötü olursa atılmalıdır. Yeni de yeni olduğu için değil iyi olursa alınmalıdır. Devletle barışık olun. Vatan sevgisi içine işlesin. Hayata değer veren, güzellik veren her şey güzeldir. Bu güzellikleri, bu değerleri yaşadığımız coğrafyaya vatan deriz. Vatanımız dünyanın en güzel ülkesidir. Şehrimiz dünyanın en güzel şehridir. Köyümüz dünyanın en güzel köyüdür. Medeniyetimiz en parlak medeniyettir. Ancak bir başka milletlerin değerlerini, inançlarını hor görmeyin, bizim irfanımız evrenseldir, insanlığa hizmet ededen tüm medeniyetlere karşı çıkmayın. Başkaları için kötülük düşünmeyin. Allah başkaları için kötülük düşünenleri sevmez. Hatta ahirette Onun ilk soracağı şey: “Başkaları için kötülük düşündün mü” olacaktır. Sizler köylü çocuklarısınız.
Okulunuzu bitirince köylere gidip hizmeti oralara götürünüz. Muhtarla, öğretmenle birlikteliği sağlayarak köyün kalkınmasına gayret ediniz. İmam Hatip görevi aldığınızda Müslümanlara cehennemi uzun uzadıya bütün korkunçluğuyla anlatıp insanları dehşete düşürmeyiniz. Onlara Allah’ın merhametine, gufranına ve affına sığınmalarını da söyleyiniz. Unutmayınız ki Din korku üzerine değil sevgi üzerine kurulmuştur. ”
Not: Merhum Hocam vefat ettiğinde Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göz Servisinde yatıyordum.
Vefat Haberini Abdullah Özgönüller kardeşimizden öğrendim. Bu nedenle cenazesine katılamadım. Kendisine Yüce Mevla’dan rahmet diliyorum. Ailesine, Değerli kardeşim Abdullah Özgönüller’e, Bahaddin ve Orhan Cebeci’ye ve tüm öğrenci kardeşlerime baş sağlığı diliyorum. “Allah’tan geldik yine O’na dönüyoruz.”
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
14 Mart 2025 Köşe Yazarları
14 Mart 2025 Köşe Yazarları
14 Mart 2025 Köşe Yazarları
06 Mart 2025 Köşe Yazarları