Son Dakika
“Terk edilmek, ölümün öteki adıdır”
Bu söz 1924 yılında Kayseri’den Yunanistan’a göçürülen bir Rum/Karamanî vatandaşımıza aittir. Elbette bir insanın ve milletin köklerinden koparılması çok zor bir olaydır. Değil vatandan ayrılış, gurbete düşmek bile ayrı bir acıdır. Bunu ancak yaşayanlar iyi bilir. Örnek olarak bu gerçeği acı tecrübeleriyle yaşayan talihsiz Şehzade Sultan Cem bir gazelinde şöyle belirtir:
Gahi vatan gurbetlenir, gâhi gurbet vatanlanır.
Ki, ne pahasına !
Edebiyatımızda; halk felsefesi olan atasözlerimizde, deyimlerimizde ve gurbeti en iyi işleyen türkülerimizdir. Zira o türküler ki “Türk’ün romanıdır. ”Bu bakımdan gurbet hayatını, ayrılık acısını, gidene hasret duygusunu, en iyi işleyen işte nice türkülerimizdir. İnsanlığın büyük bir gerçeği olan doğup büyüdüğü yerden ayrılışı, yani “vatanın gurbetlenişi” doğrusu kolay kabul edilir bir şey değildir ! Geçim derdi için Almanya’ya giden sayısız insanımızın burada söylediği plak, kaset yapıldığı nice türkülerimiz, teyplerimizde öküzlerimizin boynuzlarına takılarak, insanımız tarlasında çift sürmüştür! Kimisi 1yeter!” diyerek ülkesine dönmüş, kimisi de “Alamanyalı !”olmuştur Bunlar ülkemizin beş milyona yakın insanının gerçek dramıdır.
Edebiyatımızda gurbet ve hasretlik konusunu en iyi işleyen iki türkümüz vardır. Bunlardan biri aslen Zile’ye ait olan “Ağam İstanbul’u mesken mi tuttun” türküsüdür. Bu türkü ünlü bağlama üstadı Kayseri’li A.Gazi Ayhan tarafından TRT Repertuarına Kayseri adına kayıt edilmiştir. İkincisi ise: Gesi Bağları türküdür. Uzun araştırmalarımız sonucu türkü 114 kupleyi bulmuştur.
Bu türkü üzerinde ilk araştırmamızı 1978 yılında Erciyes Dergisi’nin 6.sayısında yayınlamıştık. Bu türkünün ilk yazılı metnine ünlü folklorcu Stavros Stavridis’in Anatol Türküleri 1896 adlı eseri ile 1924’de yazıya geçirilen ve 1986’de 17 kuble olarak Ahmet Şükrü Esen’in Anadolu Türküleri adlı eserlerinde görürüz. İlk plağa okuyan ise bağlama üstası Ürgüplü Refik Başaran’dır.
Sonra bu türkü ünlendikçe yurt içinde yaygın bir şöhret kazanmış ve bu gün yukarıda belirttiğimiz gibi 114 kubleye ulaşmıştır. Bu türkünün aslı tahmini olarak 60 kubleyi geçmez. En sağlam kubleler ise kendisi de Gesi’li olan Eğitimci Esen’in derlediği kısımdır, diye düşünüyorum.
Zaman içerisinde görüyoruz ki bu türkü Balkanlar’dan Kerkük’e kadar geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Bu yayılışta ,askerlik, savaşlar ve kervan ticaretinin de önemli bir rolü olmuştur.Bu türkü sadece Türkler arasında değil Anadolu’yu terkeden Ermeni ve Rum/Karamani Türkler arasında da unutulmamış ve halen kendi aralarında da çalınıp, söylenmektedir.
Bugün elimizdeki 114 kublelik türkü ilk defa 1948 yılında ,o zamanlar Kayseri’de olan bağlama ustası Bolu’lu Emin Aldemir tarafından notaya alınmıştır.Bu gün elimizde bulunan beş notanın en işlenmişi şüphesiz TRT Arşivindeki notadır.
Nota ayrı bir olaydır. Türkülerin nağmelerini unutulmaktan kurtarır,ancak türküleri asıl unutulmaktan kurtaranlar ise taşıyanlar ile bağlama sanatçılarıdır. Kayseri tavrıyla bu türküyü en iyi çalanlar ise şöyledir: Emmi (Mehmet Delihaliloğlu), Necip Oyman (Şapkacı). Çalışlarındaki ustalığa dinleyenler doyamazlar. Bu ikisi ve Ethem’in İbrahim Atatürk’ün Kayseri’ye gelişinde huzurunda bağlama çalıp söylemişlerdir.
Emmi aynı zamanda Kayseri türküleri için önemli bir kaynaktır. On beşe yakın Kayseri türküsüne kaynaklık etmiştir.
Türkü özellikle A.Gazi Ayhan tarafından kasetler ve CD’lere okunmuş ve özellikle gazino çalışmalarında çokça okunarak türkünün geniş bir izleyici kitlesine yayılmasına sebep olmuştur.
Herhalde bu yazıyı okuduktan sonra değişik sanatçılara tarafında n yorumlana bu türküyü değişik kanallardan dinlemez misiniz?
Çağdaş Develi Gazetesi 22.08.2019
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
23 Ocak 2021 Köşe Yazarları
23 Ocak 2021 Köşe Yazarları
15 Ocak 2021 Köşe Yazarları
07 Ocak 2021 Köşe Yazarları