Son Dakika
Gördüğüm o ki sağanak gibi yağan polisiye hadiseleri, yılın ilk yedi ayında birkaç yüz vukuat. Asayişi temin etmede Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunundaki yetki noksanlığı polisimizin elini kolunu bağlıyor. Yoksa eminim bütün polislerimiz isterki Develi sükûnet kenti olsun. Eskiden bir mahalle bekçisi bile çaldığı düdükle asayiş berkemal olurken (çünkü karakola götürülmek bile hicap konusu idi) şimdi polis, yetkisizlikle içinde asayişi temin için biraz baskı kursa soruşturma geçirmekle yüz yüze kalacak.
15 Nisan 2015 günü DETOK Projesi hazırlayanları ile kültür merkezinde yapılan
bir toplantıda Develi’nin bir emekliler kenti olabileceğini çünkü böyle bir yerin nüfusunun 50.000 den aşağı olması gerektiğini ve ilçemizin de buna aday olduğunu söylenmişti. O zamandır düşünüyorum: Develi’de yaya yolları müsait değil, trafik sıkışıklığı ortada, park yerleri yetersiz. Gürültüden ve sokaklarda küfürlü konuşmalardan geçilmiyor. Siz dünyanın en iyi sürücüsü olabilirsiniz, ama bir araba gelir ve size çarpar. Benzer şekilde siz dünyanın en anlayışlı ve kibar insanı olabilirsiniz ama bir soytarı, ahlak yoksunu gelip size sesini yükseltebilir.
Haliyle bütün bunlar yeni olmadı. Geçmişten kalan sıkıntılar. Yoksa Belediyemiz
ve Belediye Meclisimizin bütün değerli üyeleri ellerinden geldiği kadar eski hataları düzeltmeye, yeni güzel şeyler yapmaya uğraşıyor. Bilhassa başta Başkan ve yardımcıları ile üst yönetim olmak üzere hepsi en iyiyi yapmak için koşturuyorlar.
Peki, en büyük derdimiz olan güzel ahlâk noksanlığımızı nasıl düzelteceğiz? Geçen haftadan beri yazdığım bu kadar olumsuzlukların haber olmaya devam etmesi halinde kim Develi’ye emekliler kenti simgesi ‘mavi bayrak’ verir ki.
Çocuk ve gençlerimizi eğitirken önceliğin din eğitimi olduğunu görüyoruz.
Bu doğru bir yaklaşım elbette ama yetmediği ortada. Hırsızlığın, yalan söylemenin yanında bir düğün gürültüsünün, sokağa atılan bir çöpün, yüksek sesle bağırmanın, halka hizmetle yükümlü kişilerin görevlerini layıkıyla yapmamalarının kul hakkına girdiğinin daha farkında değiliz. Evvelki hafta ‘Özeleştiri-4/4’ başlığı altında bu sütunda yazdım Kuran-ı Kerim öğretilsin ama manasıyla birlikte diye yazmıştım.
O halde din adamlarımızın, öğretmenlerimizin, topluma örnek olması gerekenlerimizin, yazarlarımızın yapacakları en önemli şeyin kul hakkını ve hoşgörüyü öğretmeleri olacaktır. Kısacası cennet ve cehennem sözüyle, bugünkü tarzda din anlatımıyla ahlaki çöküntüyü durduramadığımız ortada. Öyleyse birde
dîni ön plana çıkartmadan sadece denesek; -doğru olmayı-çalışkan olmayı -işte çalışıyorsa işini, talebe ise dersine ehemmiyet vermeyi -hak yememeyi -yalan söylememeyi -herkese karşı saygılı olmayı vb nasıl olur? Kişi Ramazan ayında açıktan oruç yiyor, sarhoş geziyor, ellik davuluna kadar sokakta, ailesi çocuğunu sorgulamıyor, ‘saldım çayıra’ misali. Şimdi siz bu kişiye dinen yaklaşabilir misiniz?
Düşünün camiden veya okuldan çıkanları, daha dış kapıda iken ahlaksız konuşmalar. Buralar öğretim ve eğitim merkezleri, öğretmen ve imamların hemen kapı dışındaki olumsuz davranışlara müdahale etme yetkileri yok. Ayrıca öğretmen şikâyetçi veliyi hemen karşısında bulabilir. BİMER hemen masasının üstünde. Nerede kaldı ‘eti senin, kemiği benim’. Hiç bu sözün manasını düşüneniniz oldu mu? Ben anlatayım. -Ben çocuğumu sana canlı veriyorum kendisine eğitim vermen, çırak/kalfa/usta yetiştirmen için. Çocuğum her şeyiyle sana emanet, onu öldürsen de kemiği benim olur…
Eski düzendeki ciddiyetini ve güveni hayal edebiliyor musunuz?!.
İmam Ahmed İbni HANBEL (Hanbeli Mezhebinin kurucusu) ne güzel söylemiş: HAYATA VE İNSANA İYİ GÖZLE BAKANIN ÖMRÜ HOŞTUR.
Bu söz özür dileme ve teşekkür demektir. Tövbe ve şükran demektir. Kanaat ve az ile mutlu olmaya çalışmak demektir.
Biz dinimizin öğretilerinden faydalanarak, medeni ülkeleri örnek alarak; ahlakı kâmil insan yetiştirirsek, işte o zaman imanlı insanımız olur. Yani gerçek Müslüman!
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
09 Nisan 2021 Köşe Yazarları
09 Nisan 2021 Köşe Yazarları
09 Nisan 2021 Köşe Yazarları
01 Nisan 2021 Köşe Yazarları