Son Dakika
Dil, insanlar arasında anlaşmayı ve iletişim kurmayı sağlayan bir araçtır. Dil, bir kültürün taşıyıcısı, hatta aynasıdır. Anadil ise, çocuğun kendi annesinden, ailesinden, çevresinden, içinde bulunduğu kültürel topluluktan belirli, bilinçli bir öğrenim evresi olmaksızın edindiği ve öğrendiği dildir.
Her ulusun farklı kültürü vardır ve bu kültür dilde toplanır. Dil sayesinde insanlar bir araya gelerek günümüz topluluklarını oluşturmuşlardır. Etnik ve ulus düzeyinde toplulukların bütün ilişki ve etkinliklerinde kullandıkları ve anlaştıkları dil, o topluluğun anadilidir. Daha geniş bir tanımla, bir insanın hiçbir eğitime tabi tutulmaksızın ailesi, çevresi ve toplumu aracılığı ile öğrendiği dil, anadili olarak tanımlanmaktadır.
Bireylerin anadilleri dışında sonradan öğrenilen ikinci, üçüncü diller o dillerle iletişim kurmayı sağlasa bile, asla insanın kendi anadili gibi olamaz.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Genel Kurulu, uluslararası uzlaşıyı, kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemek amacıyla 1999 yılında aldığı bir kararla 21 Şubat gününü, “Uluslararası Anadili Günü” olarak kabul etmiştir. İlk kez 2000 yılında, dünya çapında kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemek amacıyla “Dünya Anadili Günü” kutlanmaya başlamıştır.
21 Şubat 1952 tarihi, Bangladeş’in başkenti Dhaka’da, Bengal Dil Hareketi mensubu birçok öğrencinin Bengal alfabesiyle yazabilme ve Pakistan’ın Bengal dilini de resmi dil olarak tanıması talepleriyle yapılan bir protesto sırasında öldürüldükleri güne tekabül etmektedir.
UNESCO tarafından yayınlanan atlasa göre Dünya’da 2 bin 473 dil kaybolma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Türkiye’de de 18 dil için bu tehlike geçerlidir. UNESCO tehlike altındaki dilleri beş kategoride ele almıştır.
Dilin ”Kırılgan” olması, birçok çocuk tarafından konuşulmasına rağmen bu kullanımın ev gibi belirli alanlarla sınırlandırıldığı anlamına gelmektedir. Türkiye’de Abhazca, Adigece, Kabartayca-Çerkesçe ve Zazaca ”kırılgan” diller arasında sıralanmaktadır.
”Açıkça tehlikede” olan dillerin çocuklar tarafından anadil olarak öğrenilme oranı oldukça düşüktür. Ülkemizde Abazaca, Hemşince, Lazca, Pontus Yunancası, Romanca, Süryanice ve Batı Ermenicesi ”açıkça tehlikede” olan dillerdendir.
”Ciddi anlamda tehlikede” olan diller toplumun yaşlı kesimi tarafından konuşulan, orta-yaşlı kesim tarafından anlaşılan ama çocuklara öğretilmeyen dilleri kapsamaktadır. Bu sınıflandırmaya göre Gagauzca, Ladino ve Turoyo ciddi anlamda tehlikededir.
”Son derece tehlikede” olan diller toplumun yaşlı kesimi tarafından nadiren konuşulmaktadır. Türkiye’de bu kategoriye giren tek dil Hertevin’dir.
Kapadokya Yunancası, Ubıhça ve Mlahso ise Türkiye’nin “Kaybolmuş” dilleri arasında yer almaktadır.
Bugün dünyada ve ülkemizde anadilin önemi konusunda bilim adamları bilimsel makaleler yayınlanmakta, anadil için konferanslar düzenlemekte ve birçok araştırma yapmaktayken günümüz genç neslinin kendi anadillerinin öneminin farkında olmadığı, dili kullanırken dil kurallarını hiçe saydıkları, yabancı dillerden kelimeler alıp kendi anadillerini yozlaştırdıklarını görmekteyiz. Birey ve toplum olarak anadilin korunması için genç nesli yönlendirmeli, mümkün olduğu kadar yabancı kelime kullanmayı bırakmalı ve dil kurallarına uymalıyız.
Dilbilimcilerin yaptığı onlarca araştırmalar gösteriyor ki, bir dili öğrenmek için, öncelikle kendi ana dilini iyi bilmek şart. Evde ana dili konuşmak ve bu dili iyi bilmek, dolaylı yollardan başka bir dili öğrenmeyi kolaylaştırmaktadır.
21 Şubat Dünya Anadili Günü’nü kutlarken, faklı anadili ve kültürlerin özgürce yaşaması ve gelişmesinin önündeki bütün yasal ve fiili engellerin kaldırılmasında fayda olacağını düşünüyorum. Kültürümüzü, benliğimizi, özgürlüğümüzü ve sevgimizi, kısaca güzel Türkçemizi unutmamak ve unutturmamak dileğiyle…
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
10 Ağustos 2022 Köşe Yazarları
10 Ağustos 2022 Köşe Yazarları
05 Ağustos 2022 Köşe Yazarları
05 Ağustos 2022 Köşe Yazarları