logo

DEVELİZADELERDEN BİR BİLİM ADAMI : ALİ RIZA EFENDİ (1853-1913)

Osmanlı saray eğitim sistemlerinden biri de Huzur dersleridir. Padişahlarımızın başkanlığında ,yüzün üzerinde ulemanın katıldığı “Huzur Dersleri” çok önemlidir..
Bu konuda, yine bu sütunlarda (Çağdaş Develi Gaz.14.05.2019) tarihinde bir yazımız yayınlanmıştı. Bazı bölümleri tekrar etmekte fayda görüyoruz:” Osmanlı sarayında eğitim konusunda en önemli konulardan ”Huzur Dersleri” ve “ Enderun Mektebi” dir. Huzur derslerinin temel amacı, Osmanlı hükümdarının başkanlığında toplana 100-120 kadar seçkin din adamıyla yapılan Kur’an tefsirleri, yorumları ve münazaralardır. Enderun mektebi ise, devlet adamı yetiştirmek amacıyla kurulmuş bir özel saray mektebidir.
Osmanlı ramazanlarında ilgi çekici uygulamalardan birisi ”Huzur Dersleri” dir. Derslerde bir grup Osmanlı uleması, padişahın huzurunda din üzerinde konuşurlar, değişik dinî konularda yeri geldiğinde münazaralarda dahi bulunurlardı. Böyle bir geleneğin elbette bir sebebi vardı.
Osmanlı şehzadelerinin eğitimi, sarayın en kritik süreçlerinden birisiydi. Öğretmenler standart eğitimin yanında müstakbel padişahın düşünce biçimi üzerinde de etkili olmuşlardır. Bir çok padişah, şehzadeyken hocası olan isimlerden danışman olarak faydalanmışlardır. Bu konuda Osman Gazi-Şeyh Edebali ilişkisi bir örnektir. Lala Şahin Paşa, Emir Sultan, Hacı Bayram-ı Veli, Molla Fenari, Molla Gürani, Akşemseddin, Hasan Can ve oğlu Hoca Sadettin, İbn-i Kemal, Zenbilli Ali Efendi, Yahya Efendi, Ebussuut Efendi, Aziz Mahmut Hüdai gibi isimlerden bazıları padişah hocasıyken , bazıları da ilmî,dinî-hukukî konularda danışmanlık yapmışlardı.
Padişah devletteki ilmiye sınıfının da başıydı. Eğitim, yargı,- ve diyanet kurumları bu sınıfa mensup kişiler tarafından yürütülmüştür. İslam geleneğinde meclis, halaka, münazara gibi eğitim amaçlı toplantılar vardır Padişah aynı zamanda ulemasını yakından tanır ve aynı zamanda kadr ü kıymetini de böylece ölçerdi. Bu usul eskiden beri işlerdi. IV.Mehmet ve Vanizade Mehmet Efendi arasındaki dersler buna örnektir. Bu derslerin ramazan ayında ve belirli bir düzen içerisinde yapılması III. Mustafa zamanında, 1759 yılından sonradır.
Ders zamanı padişah hazır olur ders halkasının merkezinde bulunur, fakat dersleri şehzadeler ve perdenin arkasındaki hanım sultanlar dinlerdi. Dersi yöneten baş alim mukarrir, ona soru soran alimler ise muhatap adını almışlardır. Bu toplantılara kimlerin katılacağı aylar öncesinden belirlenirdi. Bu süreçte önemli isim, Şeyhülislamdı. Bir ramazanda derslere katılan hocalar 120’yi geçmiştir. Bu “tartışmalı ilmî toplantılar”, padişahın huzurunda, ramazan ayında çoğunlukla öğle ve ikindi namazı arasında gerçekleşmiştir. Derslerin sayısı haftada iki, ay boyunca toplamda sekizdi. İşin bir güzel yanı da padişah ders sonunda katılanlara, hediyeler verir, ikramlarda bulunmuştur. Tıpkı sarayda verilen yemek sonrası, iftara davet edilenlere verilen “diş kirası” gibi!
Konuşmalar ve tartışmalar belli bir edep içerisinde olurdu. Madeline Zilfi’nin bildirdiğine göre “saray medresesi” olarak tarif ettiği huzur dersleri geleneğini, sultanın “dinin başı” kimliğini yansıtan bir araç olarak görür. Bazen bu ders esnasında konuşma adabının dışına çıkanlar cezalandırılırdı.1763 yılında ramazanında ki muhataplardan Tatar Ali Efendi tartışma sırasında edep dışı ifadeler kullanınca, kendisini sürgünde bulmuştu!
Bu konunun ana kaynağı Ebu’l-Ula Mardin’in “Huzur Dersleri “ isimli eseridir. Bu kitabı yıllar önce merhum ,Kayseri Şeyhü’ül Muharriri Muin Feyzioğlu ağabeyimizin kütüphanesinden almış okumuştum! Türk kültürü için çok önemli bir kaynaktır:” Osmanlı sarayında eğitim konusunda en önemli konulardan ”Huzur Dersleri” ve “ Enderun Mektebi” dir. Huzur derslerinin temel amacı, Osmanlı hükümdarının başkanlığında toplana 100-120 kadar seçkin din adamıyla yapılan Kur’an tefsirleri, yorumları ve münazaralardır. Enderun mektebi ise, devlet adamı yetiştirmek amacıyla kurulmuş bir özel saray mektebidir.
Osmanlı ramazanlarında ilgi çekici uygulamalardan birisi ”Huzur Dersleri” dir. Derslerde bir grup Osmanlı uleması, padişahın huzurunda din üzerinde konuşurlar ,değişik dinî konularda yeri geldiğinde münazaralarda dahi bulunurlardı. Böyle bir geleneğin elbette bir sebebi vardı.
Osmanlı şehzadelerinin eğitimi, sarayın en kritik süreçlerinden birisiydi. Öğretmenler standart eğitimin yanında müstakbel padişahın düşünce biçimi üzerinde de etkili olmuşlardır. Bir çok padişah, şehzadeyken hocası olan isimlerden danışman olarak faydalanmışlardır. Bu konuda Osman Gazi-Şeyh Edebali ilişkisi bir örnektir. Lala Şahin Paşa, Emir Sultan, Hacı Bayram-ı Veli, Molla Fenari, Molla Gürani, Akşemseddin, Hasan Can ve oğlu Hoca Sadettin, İbn-i Kemal, Zenbilli Ali Efendi, Yahya Efendi, Ebussuut Efendi, Aziz Mahmut Hüdai gibi isimlerden bazıları padişah hocasıyken, bazıları da ilmî,dinî-hukuki konularda danışmanlık yapmışlardı.
Padişah devletteki ilmiye sınıfının da başıydı. Eğitim, yargı,- ve diyanet kurumları bu sınıfa mensup kişiler tarafından yürütülmüştür. İslam geleneğinde meclis, halaka, münazara gibi eğitim amaçlı toplantılar vardır Padişah aynı zamanda ulemasını yakından tanır ve aynı zamanda kadr ü kıymetini de böylece ölçerdi. Bu usul eskiden beri işlerdi. IV.Mehmet ve Vani zade Mehmet Efendi arasındaki dersler buna örnekdir. Bu derslerin ramazan ayında ve belirli bir düzen içerisinde yapılması III.Mustafa zamanında, 1759 yılından sonradır.
Ders zamanı padişah hazır olur ders halkasının merkezinde bulunur ,fakat dersleri şehzadeler ve perdenin arkasındaki hanım sultanlar dinlerdi. Dersi yöneten baş alim mukarrir, ona soru soran alimler ise muhatap adını almışlardır. şehzadeler ve perdenin arkasındaki hanım sultanlar dinlerdi.
Bu toplantılara kimlerin katılacağı aylar öncesinden belirlenirdi. Bu süreçte önemli isim, Şeyhülislamdı. Bir ramazanda derslere katılan hocalar 120’yi geçmiştir. Bu “tartışmalı ilmî toplantılar”, padişahın huzurunda, ramazan ayında çoğunlukla öğle ve ikindi namazı arasında gerçekleşmiştir. Derslerin sayısı haftada iki, ay boyunca toplamda sekizdi. İşin bir güzel yanı da padişah ders sonunda katılanlara, hediyeler verir , ikramlarda bulunmuştur. Tıpkı sarayda verilen yemek sonrası, iftara davet edilenlere verilen “diş kirası” gibi!
Konuşmalar ve tartışmalar belli bir edep içerisinde olurdu. Madeline Zilfi’nin bildirdiğine göre “saray medresesi” olarak tarif ettiği huzur dersleri geleneğini, sultanın “dinin başı” kimliğini yansıtan bir araç olarak görür. Bazen bu ders esnasında konuşma adabının dışına çıkanlar cezalandırılırdı.1763 yılında ramazanında ki muhataplardan Tatar Ali Efendi tartışma sırasında edep dışı ifadeler kullanınca, kendisini sürgünde bulmuştu!
Bu konunun ana kaynağı Ebu’l-Ula Mardin’in “Huzur Dersleri “ isimli eseridir. Bu kitabı yıllar önce merhum, Kayseri Şeyhü’ül Muharriri Muin Feyzioğlu ağabeyimizin kütüphanesinden almış okumuştum! Türk kültürü için çok önemli bir kaynaktır.”
Zaten yetişmiş kaliteli bürokratlar da vardır. Hatta sarayda görev alanlar bile vardır yetişmiş kaliteli bürokratlar da vardır. Bunlardan biri de içerisinde İlim adamları,askerî subaylar ve yöneticiler başı çekerler. Hatta sarayda görev alanlar bile vardır. İşte böyle önemli bir konuda mukarrirlerden biri de Develizadelerden Ali Rıza Efendi’dir.
Develizadelerden Osman Ağa’nın oğludur. 1853 yılında Yukarı Develi’de doğmuştur. Annesi Afşar Beylerinden birinin kızı Şemsi Hatun’dur. Feride Hanım ile evlenen Ali Rıza Efendi ‘nin bu evlilikten; Burhanettin, Ferit, Mevhibe, H.Fahrünisa ve Aişe Seniha Develioğlu adlarında çocukları olmuştur. Bu çocuklardan Ferit Develioğlu meşhur “Osmanlıca-Türkçe Sözlük” gibi çok değerli sözlüklerin yazarıdır.
İlk tahsilini Develi’de yapan Ali Rıza Efendi, İstanbul’a gelerek Beyazıt Medresesi’ne girmiştir. Değerli bir âlim olan İbrahim Hakkı Efendi’nin derslerine girerek ,ilim tahsil etmiştir. Buradan da icazet-name almıştır.
14.03.1875 yılında imtihanı kazanarak on iki ay Aydonat,1878 yılından itibaren on sekiz ay Çelebi Yakova, 1880 yılından itibaren de Eğri İskenderiye kazalarında görev yapmıştır.
01. T.Evvel.1888’de Fetvahane Tetkik-i Müellifat Encümen Üyeliği’ne, yılın 1888 yılında Fetvahane Tetkikat-ı Müellikat Encümeni azalığında bulunmuştur. Daha sonra Huzur-ı Humayun Ders- i Şerif Muhataplığı’na dahil olmuştur. 4.Rütbeden iki adet Osmanlı ve Mecidi nişanları ile taltif edildi. Temmuz 189ı’de Meclis-i Tetkikat-ı Şeriyye azalığına tayin edilmiştir.
İşte Ali Rıza Efendi Huzur-ı Humayun’a dahil olduktan sonra Everek Ulu Camii (Zileli Bay Ali Camii) yanına bir nefis sanatlı çeşme yaptırmıştır. Bu çeşmenin kitabesi şöyledir:
“Huzur-ı Humayun muhataplarından ve Meclis-i Tetkikat-ı Şeriyye azay-ı kiramından faziletli Ali Rıza Efendi’nin hayratıdır. Sene 1904”
İlk önce Aydonat, Çelebi, Yakova, Eğri ,İskenderiye kazalarında görev yapmıştır.1888 yılında Fetvahane Tetkikat-ı Müellikat Encümeni azalığında bulunmuştur. Daha sonra 09.04.1892’de Huzur-ı Humayun Ders- i Şerif Muhataplığı’na dahil olmuştur. 4.Rütbeden iki adet Osmanlı ve Mecidi nişanları ile taltif edildi. Temmuz 189ı’de Meclis-i Tetkikat-ı Şeriyye üyeliğine atanmıştır.
Sadık Albayrak’ın verdiği bilgiye göre:” Uhdesine İbtidai Hariç İstanbul Ruusu verilmiş, 1889’da Hareket-i Hariç’e, 1891’de Hareket-i Dahile, 1892’de Musula-i Sahna, 1892’de İbtida-i Altmışlığa, 1893’de Hareket-i Altmışlığa, 1898’de Hamise-i Süleymaniye’ye ve 19oo’de rütbesi Süleymaniye raddelerine terfi etmiştir.”
1900’da Bilâd-ı Mahreçten Halep valisi olmuştur. Aynı yıl bu görevinden ayrılarak 1903 tarihinde Bilâd-ı Hamse, 1906 yılında da Haremeyn-i Muhteremeyn görevi verilmiştir.
Bir yıl sonra Tetkik-i Müellefat görevinden ayrılmıştır.
04.09.1913 yılında İstanbul’da vefat etmiş ve Yakacık Mezarlığı’na defnedilmiştir. Bir Develi’li olarak övüneceğimiz değerli bir şahsiyettir.
Eserleri:
1-Mantıktan Fenari ve Haşiyesi,
2-Kul Ahmet Hamişi Üzerine ve Meaniden Muhtasar Haşiye.

Share
12.778 Defa Okundu
#

SENDE YORUM YAZ

3+5 = ?

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • KAHRAMANLIK

    14 Mart 2025 Köşe Yazarları

    Kahramanlık, insanlık tarihi boyunca saygı duyulan ve aranan bir özelliktir. Farklı kültürlerde ve zamanlarda farklı şekillerde tanımlanmış olsa da kahramanlık özünde cesaret, özveri ve başkaları için fedakârlık yapma isteği ile ilişkilidir. Kahramanlık, cesaret, fedakârlık, özveri ve olağanüstü başarılarla tanımlanan bir kavramdır. Kahramanlık, toplumun veya bir bireyin güçlü değer yargılarını sergileyerek belirli bir amacı veya ideali gerçekleştirme çabasıdır. “Kahraman” sözcüğü Türkçeye, Farsçadan girmiştir. Kahramanlık genellikle zorlu k...
  • Develi’de Kuvâ-yi Milliye Harakatının İlk Kıvılcımını Yakan Posta Görevlisi

    14 Mart 2025 Köşe Yazarları

    Develinin ilk atlı posta nakil arabası. Develi'de lojistik posta hizmetlerinin öncüsü Aşşa Everekli Arabacı Mevlüt Efendi posta ve telgraf idaresinden aylık otuz dokuz liraya EVEREK postasının ihale ile almış olup; Pazar, Salı, Perşembe günleri haftada üç gün akşamdan Everek'ten yola çıkar Yavaş ve İncesu istikametinden Kayseri'deki Sivas Hanı'nda (Kiçikapı'daki Sivas Oteli) birkaç saat kestirir (uyur). Posta idaresinin açılması ile EVEREĞİN posta torbasını alır. Esnafın ismariçini de (siparişini alır) toplar ve düşer yola. Ambar, İncesu, Yava...
  • ORUÇ İBADETİ VE BİZE KAZANDIRDIKLARI

    14 Mart 2025 Köşe Yazarları

    Oruç kelimesi dilimize Farsçadan geçmiştir. Arapçısı ''savm'' veya ''sıyam'' dır. Sözlük anlamı; bir işten kendini tutmak, nefsini engellemektir. Bu iki kelime ve türevleri Kur'an-ı Kerimde on dört yerde geçer. Orucun İslam dinindeki terim anlamı ise; tanyerinin ağarmasından (fecrin doğmasından) güneşin batmasına kadar oruç tutmaya niyet ederek ve oruçlu olduğunu bilerek yemekten, içmekten ve cinsi temastan uzak durmaktır. Oruç, İslâm’ın beş şartından biridir. Ramazan orucunun farziyeti Kitap, Sünnet ve icma-i ümmet ile sabittir. Orucun farz...
  • YAPAY ZEKÂ NEDİR?

    06 Mart 2025 Köşe Yazarları

    Yapay zekâ (YZ) veya İngilizce adıyla Artificial Intelligence (AI), makinelerin insan benzeri zekâ görevlerini gerçekleştirebilme yeteneğidir. Bu görevler arasında öğrenme, problem çözme, karar verme, algılama, dil anlama ve üretme gibi bilişsel (Zihinsel) işlevler bulunur. Kısacası, yapay zekâ, bilgisayarların ve makinelerin "düşünmesini" ve "davranmasını" sağlayan bir teknolojidir. En basit şekilde belirli görevleri yerine getirmek için insan zekasını taklit eden ve topladıkları bilgileri yineleyerek kendilerini geliştirebilen sistemler olar...