Son Dakika
Develi’de ilkleri başaran, Develi ve Yöresi Kültür Dayanışma Derneğimize dernek binasının alınmasında maddi ve manevi katkıları olan bir isim, ERÜ Paksa Ziraat Fakültesi’nin yapılmasını ortağı ve eniştesi Kayseri Milletvekilimiz Sami Dedeoğlu ile birlikte gerçekleştiren bir hayırsever işadamı. Doğduğu topraklarla ödeşmek için Develi’ye yatırım yapan hayırseverlerimizi şükranla anıyorum. Allah onlardan razı olsun. Nisan ayının son gününde düzenlenen ayın konuşmacısı programının konuğu Mehmet Paksoy’du. Dernek başkanımız Mehmet Papak’ın kucaklayıcı ve bilgilendirici açılış konuşmasının ardından başladı. Paksoy, bir üniversite öğrenci gibi dersine çalışmış olarak geldiği kendinden emin duruşundan belliydi.
Ali Dedeoğlu ağabeyin dediği gibi sunum ve içerik dinleyiciler tarafından 10 üzerinden 10 puan aldı. Paksoy’un hayatının içinden dersler çıkaracağımız konferans ilgi ile izlendi. Virgülüne dokunmadan bu güzel ve bilgilendirici konferansı Çağdaş Develi Gazetesi okuyucularıyla paylaşıyorum.
İŞTE BENİM HAYATIM
Saygıdeğer hemşerilerim, kıymetli öğrenciler, hepinizi saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
İnanıyorum ki burada bulunan herkesin size anlatacak enteresan bir yaşam hikâyesi, ilginç bir hayat mücadelesi vardır. Anlatacağım bu yaşam öyküsü bilhassa; siz değerli öğrenci kardeşlerime, bir ışık olur bir fayda sağlar ise bahtiyar olacağım.
Bildiğiniz gibi tüm ağaçların oluşumu, küçücük bir çekirdekten başlar.
Kayseri’nin Develi ilçesi, Yazıbaşı (Eski ismi Madazı) köyünde doğmuşum. Babam Ali Paksoy; Develi’de küçük esnaf, Annem Necla Hanım ev hanımı idi. 6 yaşındayken, köyden Develi’ye taşındık… Develi’de, kiracı olarak oturduğumuz ev Dernek Başkanımız Mehmet Papakların Melek Girmez Sokaktaki evleriydi. İlkokulu, Develi Seyrani İlkokulu’nda, Ortaokulu da Develi Merkez Ortaokulu’nda okudum. Ortaokulda; Türkçe öğretmenim İsmail Bakır, edebiyata ve şiire ilgi duymamda, çok etkili olmuştur, hatta o kadar ki tüm şiir yarışmalarına katılıp, derece almışımdır.
Resmi bayramlardaki törenlerde, hemen her sene, okulumuzu temsilen, şiirleri ben okurdum. Sosyal Bilgiler öğretmenim, tarihe ve sosyal bilgilere olan ilgimde çok etkili olmuştur.
Her iki hocam da, bugünkü dünya görüşümün oluşmasında, bana rehber olmuşlardır.
Ders haricinde; onlarca kitap okuyor, kitap okumayı da çok seviyordum.
O yıllarda Mehmet Akif Ersoy’un, Safahat isimli kitabından da çok etkilenmiştim. Okullar arası münazaralarda görev alırdım. O tarihlerde; sosyal aktivitelerin hemen hepsine iştirak ediyordum.
Sevgili Gençler,Sizlere de dersleriniz dışında kalan zamanlarda, ufkunuzu açacak kitaplar okumanızı tavsiye ediyorum.
DEVELİ LİSESİ YILLARIM
Lise 1 ve 2. Sınıfı Develi Lisesi’nde okudum. O yıllarda Develi Lisesi’nde, öğretmen eksikliği had safhada idi. Çalışkan bir öğrenciydim. Her dönem teşekkür ve takdirnameler alıyordum. Ancak bir gün biyoloji öğretmenim Şamil Bayram, beni odasına çağırdı ve ”Seni İstanbul’a Kabataş Erkek Lisesi’ne gönderelim, bu şartlarda sana burada yazık olacak, üniversiteyi kazanman çok zor olur” dedi.
Öğretmenlerin insan hayatının şekillenmesinde çok büyük etkileri oluyor. Haklarını ödemek bence imkânsız.
Bütün takdirnamelerimin yanına, Biyoloji hocam da, Kabataş Erkek Lisesi Müdürü’ne hitaben, benim için bir mektup kaleme aldı, okul tasdiknamemi de hazırladı, evrakları bir zarfa koyarak beni; İstanbul’a, Kabataş Erkek Lisesi’ne yolladı. Ben, o heyecanla Temmuz ortalarında, ömrümde ilk defa göreceğim İstanbul’a geldim ve Kabataş Erkek Lisesi Müdürlüğü’ne gittim.
KÖYDEN İNDİM ŞEHİRE
O zamana kadar; Kayseri’ye bile Develi’den sadece 3 kez gitmiştim. Koca İstanbul’daki şaşkınlığımı, artık sizler tahmin edersiniz. Köyden indim şehre gibi.
Velhasıl Müdür Bey’e Develi’deki durumu anlattım. Fen hocamın beni kendilerine gönderdiğini, yazdığı mektubu ve evrakları verdim. Kabataş Erkek Lisesi Müdürü, benim bu kişisel çabamdan ve gayretimden çok etkilenmişti…
‘’Evladım, seni okula alacağım, ancak; şimdi kayıtlar yapılmıyor, önümüzdeki aylarda, kayıtlar açıldığında gel, seni okula kayıt edelim’’ dedi.O sevinçle tekrar Develi’ye döndüm. Okul kayıtları başladığı Ağustos ayında, Develi ile irtibatımı keserek, eşyalarımı toplayarak İstanbul’a geldim.
Geldiğimin ikinci günü, aynı evraklarla Kabataş Erkek Lisesi Müdürlüğü’ne gittim. Müdürün odasına girdiğimde bir de ne göreyim. Daha önce konuştuğum ve beni okula alacağını vaat eden müdür yok, tayin olmuş, yeni bir müdür gelmiş… Bu şaşkınlıkla, yeni müdüre eski müdürle olan konuşmalarımızı anlattım. Yeni müdür, yatılıda yer kalmadığını söyleyince çok sarsıldım, ortada kaldım yani.
Yeni müdür ağlamaklı halime dayanamamıştı; ‘’Yatılıda yer kalmadı ama, gündüzlü öğrenci olarak seni alalım’’ dedi. Başka çarem yoktu. Kabul ettim, ama nasıl yapacağımı, nerede kalacağımı hiç bilmiyordum, çaresizdim.
Öğrenci kayıt bürosundan, gündüzlü öğrenci yazılabilmem için, okula yakın olan ‘’Ortaköy muhtarlığından bir ikametgâh getirmen lazım’’ dediler. Ortaköy’de, ne tanıdığım ne akrabam ne de bir hemşehrim hiç kimsem yoktu. Ne yapacağımı bilemez halde, Eminönü’nde halamın kocasının dükkânına geldim. Müthiş bir telaş ve panik içindeydim. Beni sakinleştirmeye çalıştılar. ‘’Bir çare buluruz otur bakalım‘’ dediler. Sonra komşu esnaflardan, Ortaköy’de oturan bir Musevi esnafın dükkânına götürdüler. Adam bizimkileri çok sevip saydığı için; ‘’Problem etmeyin hallederiz’’ dedi ve beni yanına alıp doğruca Ortaköy muhtarlığına götürdü.
Ortaköy muhtarına; ‘’Bu benim yeğenim, benim yanımda kalacak, ona bir ikametgâh hazırla’’ dedi. Böylece, bir Yahudi’nin de yeğeni olduk sizin anlayacağınız.
Üniversiteden mezun olunca Musevi esnafın teşekkür için yanına gittim. ”Öz evladım gelse bu kadar memnun olmazdım” dedi.
Ortaköy adresli ikametgâhı, bu şekilde temin edebildim. Akşam, halamlara Allah’a şükürler ederek, geldim.
HER GECENİN BİR SABAHI VARDIR
Her zorlukla beraber bir kolaylık olduğunu, her gecenin bir sabahı olduğunu’’, daha iyi anladım.
Demek ki gençler, zorluklarla karşılaşınca, hemen pes etmemek lazım.
Hiçbir zaman ümitsiz olmamalı ve yaşamınızda bir problemle karşılaştığınızda çare aramalısınız, gayret göstermelisiniz
Kayıtları tamamladık. Kısmen mutluydum ama kalacak yer sorununu, hala çözememiştim. Çünkü halamların evi Merter’de. Dayımların evi de, Erenköy’de idi. Ve her ikisi de, okula uzak ve ulaşımları oldukça zordu.
Kayıt dönüşünde, dayım Mustafa Hepgül, bir anda eşyalarımı toplayıp ‘’Bize gideceğiz ve bizde kalacaksın’’ dedi. Akşamüstü, dayımların Erenköy’deki evine geldik ve eve yerleştim.
Dayım, ekonomik durumu zayıf bir insandı. Buna rağmen, tereddütsüz evini bana açmıştı, ama; hem ona yük olma huzursuzluğum, hem de her gün Erenköy tren istasyonundan Haydarpaşa’ya, Haydarpaşa’dan gemi ile Karaköy’e, Karaköy’den otobüsle Ortaköy’e, oradan da okula yetişilecek ve akşamları, da bu güzergah ve bu yolculuklar tekrarlanacaktı ve bu şartlar altında, okulda başarılı olmam da şarttı tabii.
BENİM İÇİN ASIL MÜCADELE ŞİMDİ BAŞLIYORDU
Erenköy’de, orta halli bir dairede, kiracı olan dayım, sağ olsun, evinde bana, rahat ders çalışabilmem için bir oda tahsis etmişti. Okul başladığında, bu gidiş ve gelişlerde bana rehberlik ediyordu. Çünkü yolları bilmiyordum ki. Bu mücadelem tam bir yıl sürdü.
28 kişilik sınıfımda, günler çok çetin geçiyordu. Dersler, çok zor geliyordu çünkü benim alt yapım yoktu. Develi’de sınavlardan 10 üzerinden 9-10 alan ben Kabataş Erkek Lisesi’nde ilk yazılılardan 3-4 gibi notlar alıyordum. Kara kara düşünmeye başlamıştım. Geriye dönsem olmazdı, devam etsem olmuyordu, başarmaktan başka çarem yoktu. Sürekli çalışıyordum.
Nihayet; 2. 3. Yazılılarda, yavaş yavaş durumumu düzelttim ve 1. yarıyılı güç bela tamamladım. O kadar çok çalışıyordum ki; Cumartesi-Pazar bile evden çıkmıyordum. Kabataş’a intibak, benim için çok zor olmuştu. Allah’a şükür ki, sınıfı direk geçmeyi kıl payı başardım. Üniversite sınavlarına girdim.
Üniversite sınav tercihlerinde ne kadar inşaat mühendisliği varsa hepsini yazdım. Çünkü İdealimde, hep mühendis olmak vardı.
Nihayet bugünkü Yıldız Üniversitesi, o günkü ismiyle İDMMA Vatan Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü kazandım.
O anda yaşadığım duyguları, coşkuyu size anlatamam. Allah’tan istemiştim, çalışmıştım ve şükür ki kazanmıştım.
Üniversite 1. Sınıfın ikinci yarısında, Develi’den gelen acı bir haberle feci şekilde sarsıldım.
Bir kaza sonucu, annem hayatını kaybetmişti. Alelacele Develi’ye geldim.7 kardeşin en büyüğü olarak, diğer kardeşlerimi teselli etmekte bana düşmüştü. Çünkü kardeşlerimin en küçüğü 4 yaşındaydı. Hepimiz ve babam büyük bir üzüntü ve çaresizlik içindeydik. Evin direği yıkılmıştı maalesef.
İSTANBULDA ÜNİVERSİTE YILLARIM
Tüm anneleri saygı ile anıyorum. Lütfen, hayattayken, annelerinizin, kıymetini iyi bilin arkadaşlar.
Üniversite 1. Sınıfa başladığımda, Fatih’teki Üniversite öğrencilerinin kaldığı Vakıflar yurduna kayıt oldum.
Kültür ve İktisat Vakfı’ndan ve Kredi Yurtlar Kurumu’ndan burs almaya başladım. Babamın Develi’deki 10 m2’lik dükkânından elde ettiği gelirlerden, bana bir katkı gelemiyordu. Zaten onlar Develi’de zar zor geçiniyorlardı.
Başımın çaresine bakmak zorundaydım anlayacağınız…Üniversite 2. sınıftayken, kız kardeşlerim de İstanbul Üniversitesi’ni kazandılar.Onlar da İstanbul’a gelince, üçümüz birlikte ev kiralamak zorunda kaldık ve nihayet Kocamustafapaşa’da, bir bodrum katına kiracı olarak taşındık.Bu evdeki yaşantılarımız bence, ayrı bir söyleşiye konu olacak kadar çetin geçti.(kömür taşıyorduk, soba yakıyorduk, ev temizliği, çamaşır-bulaşık, yemek-ütü ve ders çalışıyorduk.)
İÇİNİZDE ŞU ANDA BÖYLE YAŞAYANLAR VAR MI?
İleride, eğer para kazanırsam, çocuklarımın da, aynı sıkıntıyı çekmemesi için, Kocamustafapaşa’dan bir daire satın almak tek hayalimdi.
‘’Develi’de mühendislik ve müteahhitlik yapar, hayatımı devam ettiririm‘’ diyordum. Ama bakın, Allah dilerse neler neler oluyor! Hayaller bile komik kalıyor.
Şairin dediği gibi: Allah’a dayan, saye sarıl, hikmete ram ol.
Varsa yol budur, bilmiyorum başka çıkar yol.
Sevgili Arkadaşlar,
İnsan, yaşamında, sadece sahnenin önünü görebiliyor. Sahne arkasını, Allah tanzim ediyor, bizler göremiyoruz tabii.
Üniversitede okurken; 3 kardeş, bir hayli geçim sıkıntısı çekiyorduk, kömür parası, ev kirası, yiyecek, giyecek vs. babam da yetişemiyordu, burslar da yetişmiyordu.
Çareyi Develi’de, babamın kullandığı Murat124 marka otomobili İstanbul’a getirerek, geceleri, taksicilik ve dolmuşçuluk yapmakta buldum.(Şimdiki korsan taksiciler ve korsan dolmuşçular gibi) İyi cesaret değil mi?
Bazı yolcular da taksi parası vermeden kaçıyorlardı, yapacak bir şey yoktu.
Ve bu işten elde ettiğim ilave gelirle, öğrenimlerimizi tamamlayabildik.
Bizim öğrenim yıllarımızda, sağcı-solcu çatışmaları vardı. Anarşik olaylarda, ne acı ki gün aşırı bir öğrenci arkadaşımız hayatını kaybediyordu.Bölünmüşlük had safhada idi…
Ama Mehmet Akif ne demiş:
Girmeden tefrika (ayrımcılık-bölücülük) bir millete düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler onu, top sindiremez.(15 Temmuz 2016 ‘daki gibi)
1975 yılında başladığım Üniversite öğrenimimi, 1979 yılında başarılı bir şekilde tamamlayarak, İnşaat Mühendisliği diplomamı aldım.
1980 YILINDA DARBEYİ YAŞADIM
Ama ne şanssızlık ki; 1980 yılında, ülkede darbe oldu. Ordu yönetime el koydu. Demokrasi askıya alındı. Ülkeyi anarşi ve terörle karıştırıp, gençleri birbirine vurduranların niyeti, meğerse darbeye zemin hazırlamakmış. Türkiye geri kalsın, ekonomi çöksün ve Türk Milleti ayağa kalkamasın. Beyler de ülkeyi hortumlasınlar ve diledikleri gibi yönetsinler. Demek ki amaç buymuş.
1980 darbesiyle İstanbul’da, bütün ruhsatlar durduruldu. Ruhsatlar durdurulunca tabii işler de kapandı. Kardeşlerim de üniversitede okuyor olduklarından, çalışıp onlara da bakmak zorundaydım. İş yoktu, ne yapacağımı bilemiyordum.
MÜHENDİS OLARAK TEKRAR DEVELİ’YE DÖNDÜM
Bu arada, babamdan gelen bir telefonla, İstanbul’u bırakıp Develi’ye gittim ve Develi’de ofis açtım.Nihayet, ülke seçime girdi ve demokrasiye döndük. Turgut Özal’lı yıllar başladı.İşler açılmaya, ekonomi canlanmaya ve özgürlüklerin de önü açılmaya başladı.
O yıllarda, Develi’de, had safhada, dükkân ihtiyacı vardı. Develi ve köylerinin, Almanya’da çalışan ve Develi’de gayrimenkuller edinmek isteyen, birçok ‘’Almancı’’ diye tabir ettiğimiz insanları vardı.
Bu insanlar, Develi’de ev yaptıracakları zaman biz mühendislere müracaat ediyorlardı. Proje çiziyordum, kontrollük hizmetleri yapıyordum. Hatta anahtar teslimi evler yapıyordum.
Bu çalışmalar sırasında, fırsat buldukça, Merhum Ahmet İslamoğlu Hoca’nın vaazlarına da gidiyordum. Ayrıca, Develi Müftüsü Mustafa Başaran Hocanın, biz gençlerle olan sohbetlerine de iştirak ediyordum. Mustafa Hoca; kültürlü, ileri görüşlü ve sosyal yönü çok güçlü bir ilahiyatçıydı.
Dini konularda, üniversite yıllarında kafamda oluşan, birçok aykırı soruları, hiç çekinmeden ona soruyor ve cevaplarını da alıyordum. Manevi yönden çok faydalarını gördüm…
Kitap okuma tutkum da hala devam ediyordu, inanın gençler, bu tutkum hala devam ediyor, hala okuyor ve aydınlanıyorum. Sizlere de tavsiyem, çokça kitap okuyun.
Aykırı soruların neler olduğunu merak edenlere, konuşmamın sonunda, soru-cevap bölümünde açıklamalarda bulunabilirim…
Değerli gençler, bilhassa üniversite yıllarında, inanç ve dini konularda, aklımızda birçok enteresan sorular gelişebilir. Bu sorularla yaşamak yerine, soruların cevaplarını kısa sürede öğrenip, inanç sarsıntısı yaşamayınız. Başka türlü huzurlu olamazsınız.
DEVELİ’DE İLK İNŞAATIMA BAŞLADIM
Develi’de bir hayli tanınmış ve sevilmiştim. Develi’nin merkezinde Mahmut Zileli ’nin evinin bulunduğu gayrimenkul, dükkân yapımına çok elverişliydi.
Babam, Mahmut Zileli ile konuşarak, buraya kat karşılığı İş merkezi yaptırmaya ikna etmişti. Bugünkü Zileli oğlu Pasajını projelendirdim ve benim Develi’deki ilk inşaatım bu oldu.
İşi almıştık ama hali hazırda, ne paramız ne de yapacak gücümüz vardı. Kara kara düşünmeye başladım. Babam çok rahat bir insandı. Her zamanki sakin haliyle; ‘’Meraklanma bu dükkânları, kime olsa temelden satarız’’ diyordu ve benden dükkân projelerini aldı, gitti.Bir hafta sonra bir Almancı dükkân müşterisiyle birlikte, ofisime geldiler.
Evet, babam bir dükkân satmıştı dükkânın yarı parasını peşin, gerisini iş bitinceye kadar taksitlendirerek, satışını yaptık. Bu peşinatla hafriyata başladım. Bir müddet sonra babam, ikinci bir dükkân müşterisiyle geldi. Ona da, benzer şekilde bir dükkân daha sattık.
Tam paramız bitmek üzereyken, birisi geliyordu. Ona dükkân satıyorduk. Bu arada piyasada birkaç tane de, anahtar teslimi iş almıştım. Böyle böyle, iş merkezinin kaba inşaatını bitirdim.
TÜM BUNLARDAN ALINACAK DERSLER VAR
İnsanlara vereceğiniz güven, işinize olan azminiz, inancınız, kararlılığınız, dürüstlük ve prensip sahibi olmanız, en büyük sermayenizdir.
Kış geldi ve Develi’de hayat durdu, inşaatlar durdu. Bahar geldiğinde, işe yeniden başlamak için taze para lazım çünkü malzeme alınacak, işler yaptırılacak ve iş böylece tamamlanacak, ama ortada para yok.
Ancak gerek çizdiğim projelerden gerek anahtar teslimi yaptığım binalardan ve insan ilişkilerinden hakkımda pozitif yönde, müthiş bir kamuoyu oluşmuştu.
Develi’de, inşaat malzemesi üreten satan esnaflar, benimle çalışabilmek için kıyasıya yarışıyorlardı. Bu güveni, iyi değerlendirmek lazımdı. Her biriyle, ayrı ayrı özel anlaşmalar yaptım. Satışlar oldukça, her birine adil bir şekilde ödeme yapabileceğimi söyledim.Kabul ettiler. Nisan ayından itibaren, parasız pulsuz işlerimize başladık.
Yaz sezonunda, tatile gelen Almancılara, yaptığım satışlarla insanlara söz verdiğim ödemeleri de yapabildim ve Allah’ın izniyle, ilk kat karşılığı işimi de tamamlamış oldum.
O yıllarda Develi’de hiç harita mühendisi yoktu. Bu sebeple pürüzlü arsaların sorunları çözülemiyordu, dolayısıyla imarlı arsa sıkıntısı vardı.
SAMİ DEDOĞLU İLE ORTAK OLDUK
Harita mühendisi olarak Sami Dedeoğlu, Develi’de ofis açtı. Sami Bey’le uzaktan akrabalığımız ve arkadaşlığımız dolayısıyla, karşılıklı iş ilişkilerimiz de oluyordu.
Bir gün bana. ‘’Güç birliği yaparsak, ortak olursak ben arsa işlerini, sen inşaat işlerini yürütürsün daha kombine çalışabiliriz’’ dedi. O günden itibaren, ortak olarak çalışmaya başladık. Akabinde; ilk arsamızı da satın aldık. Üzerine, binamızı yaptık ve bilahare satışını gerçekleştirdik. Güven ve saygınlık ortamı içerisinde, işlerimizi geliştirmeye devam ediyorduk.
Bu arada, Develi’nin tam merkezinde, bugünkü Kazım Erdem Pasajını inşa etmeye başladık ve gitgide ekonomik durumumuz da iyileşiyordu.
Sevgili Gençler,
Sami Bey’le olan ortaklığımız karşılıklı güven ve saygı içerisinde hala devam ediyor.
O günden bu güne kadar devam eden ortaklığımızda bu saydığım kavramların, işin omurgası olduğunu bilmenizi isterim. Ortaklıklarda, saygı ve güven işin olmazsa olmazıdır.
Hepinizin bildiği gibi; doğru, dürüst ve iyi niyetle ortak olmak için, iki kişi bir araya gelirse, onların üçüncü ortağı da Allah olur. Bunu bir tarafa yazın. Yalnız iş yapmak herkes için olağan bir şeydir ve mümkündür.
Ancak ortak olmak, güçleri birleştirmek, tecrübeleri birleştirmek, yalnız elde edeceğiniz başarıları, en azından ikiye, üçe katlar, bunu hiç unutmayınız.
BİRLİKTE ÇALIŞINIZ, BENCİL OLMAYINIZ
Birlikte çalışınız, paylaşmaya özeniniz, paylaşmak güzeldir, bencil olmayınız.!
Allah; bencile ve egoiste artırmaz, paylaşana arttırır, ortaklara arttırır, bunu hiç aklınızdan çıkarmayınız
Bu arada evlendim. 2 oğlum ve 1 kızım var. Kızım ile ikinci oğlum, bu sene ağabeyleri gibi üniversiteden Mimar olarak mezun oldular.
Özallı yıllarda, Tüm ülkede olduğu gibi, Develi’deki iş adamları arasında da bir açılım gelişti. Develi’nin önde gelen iş adamlarından bir kısmı Mersin’e, bir kısmı Antalya gibi şehirlere açılım yapmaya başladılar ve gidenler bizi de teşvik ediyorlardı.
Develinin sevilen simalarından Kili Kililerin Halıcı Muharrem Amca beni yanına çağırarak ‘’Oğlum büyük balık gölde büyür, İstanbul’a gidin” diye telkinde bulundu. Bende onu dinledim. Şimdi iyi ki de dinlemişim diyorum.
İSTANBULDA GÖZTEPE’DE İNŞAATA BAŞLADIK
Bizde, İstanbul’a açılım yapmaya karar verdik ve araştırma yapmaya geldik.
Göztepe de oturan bir hemşerimiz bize, Gözcü Baba meydanında, satılık bir arsa olduğunu söyledi. O arsayı satın aldık ve inşaata başladık. Bizim İstanbul’da hayata geçirdiğimiz, ilk işimiz oldu.
Bu arada; ortaklığın faydalarını söyleyeyim size: Arsayı aldıktan sonra Sami Bey, Develi’ye döndü. Develi’de devam eden işlerimizi, toparlamaya çalıştı. Mevcut satılık gayrimenkullerimizi satarken; ben de İstanbul’da, Develi’den gelen paralarla, inşaatı yapmaya başladım. Birkaç daire satışı da gerçekleştirdim ve Allah’a şükür inşaatımızı başarıyla bitirdim.
Derken civarda, kat karşılığı yeni işler ayarladım ve arkasından Sami Bey de, temelli olarak İstanbul’a taşındı işler zincirleme birbirini takip ettikçe, İstanbul’da geniş bir çevremiz oluştu.
1988 YILINDA PAKSA İNŞAATSAN. VE TİC. A.Ş ‘Yİ KURDUK
Bağdat Caddesi’ne doğru yönelmeye başladık ve bugün itibarı ile; 1985’te başlayan İstanbul serüvenimiz halen, Bağdat Caddesi ve civarında Paksa İnşaat San. Ve Tic. A.Ş. olarak İnşaat sektöründe, yüzlerce bina inşaatını bitirerek, güvenilen, beğenilen, aranılan, bir marka hüviyetiyle çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
DEVELİ VE YÖRESİ DERNEĞİ BAŞKANLIĞI YAPTIM
Bahsettiğim işlerimiz devam ederken iki dönem Develi ve Yöresi Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanlığı yaptım.
Başkanlığım sırasında, sizlere daha iyi hizmet verebilmek için; Yönetim Kurulundaki arkadaşlarımızla birlikte, bu Dernek binamızın satın alınmasını gerçekleştirdik.
Bu dönemde Derneğimiz daha aktif görevler üstlendi. Burslu öğrenci sayımızı, ikiye katladık. Her ayın başında, burs veren hemşerilerimizle, öğrencilerimizi bir araya getiren toplantılar düzenledik ve öğrencilerle hemşerilerimiz arasında, kaynaşma ve dayanışmayı arttırdık.
Böylece; öğrencilik yıllarımda çektiğim zorlukları, yaşadığım çaresizlikleri, siz öğrenci kardeşlerimin de yaşamaması için çalıştık.
2007 tarihinde, İstanbul’daki Kayseri İli Yardım Derneği 2. Başkanlığına seçildim ve faaliyetlerime orada da devam ettim.
2006 YILINDA PAKSA ZIRAAT FAKÜLTESİ’NİN AÇILIŞINI YAPTIK
12 Ağustos 2006 tarihinde, o zamanki Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül‘ün de katılımıyla, Develi’de inşa ettiğimiz; Paksa Ziraat Fakültesi’ni tamamlayarak, açılışını yaptık ve bu binayı Erciyes Üniversitesi’ne bağışladık.
Güzel Develi’miz; yıllardan beri hayalini kurduğu Fakültesi’ne kavuştu.
İlerleyen yıllarda, bizim yaşadığımız bu coşkuyu ve hazzı yaşamak isteyen İstanbul’daki Develili iş adamlarımız ve arkadaşlarımız açtığımız bu yoldan hareketle, Kampüse yeni binalar, yeni fakülteler ve yüksekokullar yaptılar.
Sevgili Gençler,
İnsanın imkânları ölçüsünde, kendi topraklarıyla ödeşmesi, tarif edilemez bir mutluluktur.
Bu eser bize, doğup büyüdüğümüz topraklara, içinden çıktığımız insanlara vefa borcumuzun ödenmesini sağladı.
İş ortağım Sami Dedeoğlu ile başından beri, bu mücadele ve faaliyetlerin içinde olduk ve olmaya da devam ediyoruz. Hedefimiz, kısmet olursa;
Develi’de, Erciyes Üniversitesi’nden bağımsız olarak, Seyrani Üniversitesi adı altında, Seyrani Kampüsünü, ülkemize ve Develimize kazandırmaktır.
Buradan yarının işadamları olacak, siz genç arkadaşlarımdan;
Büyük düşünmelerini, çok çalışmalarını, çok kazanmalarını ama
Mutlaka ve mutlaka içinden gelip çıktıkları toplumu ve doğup, büyüdüğü toprakları asla unutmamalarını istirham ediyorum.
Ait olduğunuz toplumun, milli ve manevi değerlerine, geleneklerine, sahip çıkınız. Toplumun, saygın bir bireyi olmaktan daima gurur duyunuz.
Belli bir ekonomik aşamadan sonra, yardımlaşmaya ve paylaşmaya özen gösteriniz. Asla, tekil düşünmeyiniz. Bencil olmayınız. Dünyada, paylaşmaktan güzel bir şey olmadığını, yaşayarak görünüz.
BAKİ KALAN BU DÜNYADA HOŞ BİR SEDA İMİŞ
Vatanınıza, bayrağınıza, milli ve manevi değerlerinize, hemşerilerimize, arkadaşlarınıza, akrabalarınıza sahip çıkınız. Konuşmama, çok sevdiğim bir şiir ile son vermek istiyorum:
Delikanlım, küçük görme, hor görme, sen kendini
Bak, coşkun akan sular, nasıl yıkar bendini
Şu küçük abideyi yükseltecek taştasın
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.
Hepinizi en derin sevgi, saygı ve muhabbetle kucaklıyorum. Sıkılmadan beni dinlediğiniz için, Teşekkür ediyorum.
Konferans sonunda Paksoy’un plaketi kızı Beyza Hanım tarafından veridi. soru ve cevapların ardından Ali Dedeoğlu ağabeyin yemek duasıyla bir konferans böylece sona erdi. Bursiyerlerimizin bursları dağıtılırken, hemşehrilerimizin sohbeti devam ediyordu. Bu güzel konferans ve ikramlar için halaoğlum Mehmet Paksoy’a teşekkür ediyorum. Onun gibi hayırsever, vefalı, kadirşinas, güzel insanlar olduğu sürece Develimiz gelişecek, kentleşecek Develi Halkı refaha kavuşacaktır. hak ettiği yeri alacaktır.
“DEVELİ VE YÖRESİ DERNEĞİMİZDE “AYIN KONUŞMACISI” HAYIRSEVER İŞADAMI MEHMET PAKSOY (1)” için 1 yorum
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
13 Şubat 2025 Köşe Yazarları
13 Şubat 2025 Köşe Yazarları
07 Şubat 2025 Köşe Yazarları
07 Şubat 2025 Köşe Yazarları
Sayın büyüğümüz Paksoyun hayat hikayesini ibretle ders alarak okudum. MÜSTEFİD oldum teşekkür ederim.