Son Dakika
Develi Torosların Aladağ ve Bakırdağı kuzey taraflarındaki, orta Anadolu’da, Tomarza ve Yahyalı arasında, su bakımından zengin, merkezi bir yerdedir. Bu konum bir zenginlik kaynağıdır. Çünkü kendisini besleyen art yerler vardır.
Develi’de eskiden, Türklerden başka, Ermeniler ile, ana dilleri Türkçe olan hıristiyan Rumlar vardır. Tarihte, Ermenilerin merkezde Everek ve Fenese ile Kesteriş köylerinde ve yine Hristiyan Rumların, merkez Reşadiye mahallesi (Aygösten-Aya Kostan), ve Karamanlı Rumlarının da, Zile ve Bakırdağı köylerinde bulunması, görkemli bir kültür zenginliği, okur yazarlığı, hoşgörüyü, çeşitli topluluklarla birlikte yaşama ortamını doğurmuştur. Bunun sonucunda ticaret, esnaf ve sanatkarlık, okur yazarlık artmıştır. Demircilik, marangozluk, duvar ustalığı, dabakçılık, dericilik, kunduracılık gibi el sanatları ile, pastırma ve sucukculuk, arıcılık, bağcılık, pekmez ve şarap üretimi, bağcılık ve bağ bozumu, bahçe işleri gibi bir çok iş, meslekler Ermeni ve Rumlardan katkılarla öğrenilmiştir, yapılmıştır. Söz gelimi, 1970 öncesi Develi’mizdeki tek camcı Ermeni asıllı Agop Yalçın isimli, saygıdeğer bir komşumuzdu. Develi’deki en güzel evler, Fenese ve A. Everek ile Reşadiye (Aygösten-Aya Kosten) mahallerindeki evlerdir. Bu, içindeki en güzel yüklüğü, musanderesi, dolapları, tavan süslemeleri olan evler, Ermeni ve Rum evleri idi. Osmanlı’daki ilk seri üretim ayakkabı Develi’de, A .Everek mahallesi, eski Mezbaha yanında yapılmıştır. Konusu Osmanlının son dönemlerinde ve Adana’da geçen bir romandaki birisi diğerine “… sana Everek kunduraları alacağım…” demesi ve Seyrânî’n “Ermeninin pastırması, ketesi, – Kaypak müslümanı dinden çıkarır” demesi kültür alıverişini gösterir. Ermeni ve Rum etkisini gösterir.
Develi’mizin merkez ve köylerde, Ermeni ve Rum bulunması, komşuluk ilişkileri, geniş bir üretim, tüketim, değişim, görüş çeşitliliği, hoşgörüyü, tahammülü, birlikte yaşamayı getirmiştir. Her topluluğun, okulu, ibadethanesi, bayram kutlaması vardı. Ama insanlık davranışları aynı idi. En büyük özellik te, birlikte yaşama, çoğulculuk, birbirini kabul etme, adı olmayan demokrasi idi.
Bir başka zenginlik te; Çukurova’dan Torosların kuzey yamaçlarına, yaylalara, Develi, Yahyalı, Tomarza taraflarına gelen Türkmen aşiretleridir. Bunların, atlarının, develerinin, büyük ve küçükbaş hayvanlarının bakımı, tedavisi, nalı, mıhı, semeri, ürünlerinin et, süt, yağ, peynir, yapağı üretim ve pazarlanması,, Develi’ye ticari, ekonomik olarak büyük canlılık getirdiği gibi, görkemli bir kültür zenginliği de oluşturmuştur. Yahyalı, Tomarza arasında kalan merkez Develi’nin, eski tarihlerde, A. Everek’ten başlayıp, Oruza, C.Kebir, Meteris, Fenese arasındaki o zamana göre bu caddeden, geçen, at, eşek, deve, inek, koyun, ata arabası, kağnıların gelip geçtiğini bir düşünün. Bu caddede, marangozlar, demirciler, kalaycılar, terziler, dericiler, kasaplar, fırınlar, manifaturacılar, celepler,…Bunlar da Develi kültürüne katkıda bulunmuştur.
Yine, 1877-78 (Eski takvimle 93) Osmanlı Rus Savaşı sonucu, Batum, Artvin ve Erzurum tarafından gelen kardeşlerimiz, A.Everek, Çukuryurt, Taşçı, İncesu köylerine, Balkanlardan gelen kardeşlerimiz Reşadiye, Karacaören, Zile, Çomaklı köylerine ve 19. yüzyılda Osmanlının konar göçerleri, toprağa yerleştirme siyaseti ile özellikle Avşarlar ırmak boylarına, zorla yerleştirilmiştir. Dadaoğlu bu siyasete karşı, direnen bir aşıktır.
Balkan ve devamında 1. Dünya Savaşı sonucu, Balkanlardan gelen Türk göçü, Kafkaslardan gelen Türk ve Türke yakın, kendisini Türk sayan Çerkez, Çeçen, Abaza, Gürcü halkları, Osmanlıyı çok zor durumda bırakmıştır. Oralarda Türk ve müslümanlara yaşayamayacak şekilde zulüm yapılmış, zorla göç ettirilmiştir. Yapılan zulüm ve zorunlu göç ettirilme ve buradaki özellikle Doğu’daki Ermeni yurttaşlarımızın Rus Ordusu ile birlikte olması üzerine, Osmanlı yönetimi de, karşılık olarak, Ermenileri Suriye ve Lübnan ile bugünkü Ermnistan’a, zorla göç ettirmiştir.
Ama gerçek olan, övünülecek olan, sevinilecek olan, Develi’de, Ermeniler ve Rumların, ne 1.Dünya Savaşında, ne İstiklal Savaşında, hiç bir ihanet hareketleri olmamıştır. Hiç bir çatışma olmamıştır. Lozan anlaşması sonucu sadece Rumlar, Balkanlardan gelen soydaşlarımızla mübadele edilmiştir.
Osmanlı Devletini kuran Osman Beyin torunu, son padişah Sultan Vahdettin Sevr antlaşmasını imzalayarak Osmanlının feshini kabul etmesi sonucu, Osmanlı Ordusu tüm silahlarını İngilizlere teslim etmiş ve askerleri terhis etmiştir. Padişah atası Osman beyin kurduğu devleti ve egemenliğini feshettiğine göre, milletin egemenliği eline alması gerekli idi. Bu terhis olan subaylardan birisi de Develili Osman Coşkun bey idi. Develi’de, kendisi gibi İngiliz esaretinden kurtularak gelen Yakup Arıkan ve Develi’nin ileri gelenlerinden Develioğlu Osman, Kanberli Osman, Çakıoğlu Veli, Hocazade Tevfik, Hadi bey, Kara Müftü…. gibi eşraf ile, Kuvayı Milliye, Müdafayı Hukuk Cemiyetlerini kurmuşlardır. Bu Kayseri yöresinde bir ilktir.
Kurtuluş savaşı sırasında, Haçın’da (Saimbeyli) kan gövdeyi götürmüştür. Haçın savaşı sırasında, Türk soylu Karamanlı Rumları, istihbarat alanında, Türklerin en büyük yardımcısı olmuşlardır. Belki Ruslar veya Fransızlar Develi’yi de işgal etselerdi, Ermeniler isyan edebilirler miydi? Bilmiyorum.
Bir bomba imal etme olayı olmuş. Ama onu da bir Ermeni ihbar etmiş. Ancak Sonuçta bir imparatorluk parçalanıyor, kendini millet gören her halk yeni devletini kuruyor. Bunu görmek gerek. Şu da bir gerçek: 1.Dünya Savaşı sonucu yeni devletler kuruldu. Bu devletler ve halklar, Ne yazık ki, ülkelerinde ne kadar Türk ve müslüman eseri var ise, çoğunu yok ettiler, harap ettiler, özellikle Yunanlar. Selanik’i silip süpürdüler. Bir tek cami bir de kule var şu anda. Camii de harap halde, 50 yıldır restora (!) ediyorlar. Batının bu imha hareketine karşı, Türk halkı da, buradaki Ermeni ve Rumlara karşı hoş olmayan hareketler yapmışlardır. Bu da bir gerçektir.
Bu konuda Kanberli Osman oğlu, Mehmet Özdemir’in Kurtuluş Savaşı ve Develi, Osman Coşkun’un İkinci Ergenekon, Cenani Gürbüz’ün Develi Ermenileri, Öner Güney’in Bomba Olayı gibi kitaplarda yeterli bilgiler bulunmaktadır. Ayrıca Develi ile ilgili değil ama, Tarık Buğra’nın Küçük Ağa romanı da, halkın işgale ve padişahın teslimiyetine karşı, M. Kemal Atatürk önderliğindekikuvvacılara nasıl destek olduklarına, nasıl örgütlendiğine, nasıl birleştiğine, bu Türkiye Cumhuriyetini nasıl kurduklarına bir kanıttır. Selçuk bey, bozkırdaki Oğuzları nasıl derleyip toplayıp Selçuklu Devletini kurdu ise, yıkılan, parçalanan Selçuklu yerine, Osman bey nasıl Osmanlı devletini kurdu ise, yok olan ordusunu terhis edip, silahını İngiliz’e veren Osmanlı yerine, Atatürk ve ona inananlar da Türkiye Cumhuriyetini kurmuşlardır. Bu biline.
İşte bu ortam, beraberinde okul ve okur yazar zenginliğini, giderek görüş ufkunu getiriyor. Develi’de, Şıhlı’da Türklerin medreseler, sübyan okulları, Ermeni ve Rumların kendilerine ait okulları vardı. Sözgelimi şu anda Fatih Camii bir kilise, yanındaki İstiklal okulu, okulları idi. Osmanlı son döneminde ve Cumhuriyet başlarında, çok iyi yöneticiler ve öğretmenlerin bulunması, Develi için bir şans olmuştur. Türkiye’de daha çok yerde Ortaokul yok iken Develi’ye 1933’ de ortaokul 1957’de lise yapıldı, açıldı. O okulu düşünen, yaptıran insanlara rahmet diliyorum. Manevi huzurlarında saygı ile eğiliyorum.
Bizler şu andaki Develi Lisesine ve yaptıranlara, çok şey borçluyuz. Cumhuriyetin o ilk, savaş sonrası, yokluk dönemlerinde Çarşı Cami, Hamam, Elektrik Fabrikası, Develi Lisesi, Gazino, Belediye Binası gibi özgün eserler vermiştir. Bunlardan sadece şu anda, Develi Lisesi ayaktadır. Eşsiz bir yapısı olan Şadırvana, mihraba ve plana sahip olan Çarş Camii yıkıldı, yerine bugünkü cami yapıldı. Develi’de yer kıtlığı var gibi. Hamam ve Elektrik Fabrikası da yıkıldı. Halbuki buralar yurt, müze, kütüphane gibi değerlendirilebilirdi. Bu da yanlış idi. Ama oldu.
Ayrıca, Develi öyle özgün bir yer ki, Seyrani gibi bir aşık yetiştirmiştir. Bu şiirleri söyleyen Aşık Seyrânî, söyleten ise Develi’dir. Ali Çatak son dönem aşıklarımızdandır. Eskilerden, Ali Celalettin Efendi, Hazım Ulusoy sayılabilir, Cumhuriyet döneminde milletvekilleri, Ömer Asım Aksoy, Nevzat Üstün, Ahmet Gürlek, Kadir Özdamarlar, Süleyman Kocabaş, Ahmet Fırat… gibi kitap yazanlar, Hasibe Çatbaş, Tarık Somer, Cavit Avcı, Y. Ziya Yergök, Burhan Kuzu, Kemal Atik, Sencer Ayata, Oktay Karatan… gibi daha adını sayamadığım bir çok akademisyen, subay, doktor, hakim, savcı, noter, avukatlar, kaymakamlar, muhasebeciler, orman, inşaat, makine mühendisleri, öğretmenler, bürokratlar yetiştirmiştir. Cemal Erciş, Muharrem Topuz, İzzet Özilhan, Şahinler, Fahrettin Salman, İsmet Celepçioğlu, Necati Kurmel, Suat Köylüoğlu gibi sanayiciler, inşaatçılar, madenciler, tüccarlar, yetişmiştir. Bunların hepsi kültürümüzün ustalarıdırlar. Ölenlere rahmet, kalanlara saygılarımı sunuyorum.
Böyle özelliği olan Develimiz, boş durmamış, sürekli bir şeyler yapmaya çalışmıştır. Salmanlar, Cemal Erçiş, Şükrü Kulak, Muammer Kocatürk, Özilhanlar, Kurmeller, okullar, camiler yaptırmışlardır. Ayrıca , Mehmet Paksoy ve Sami Dedeoğlu 1 , Hüseyin Şahin 1, Ahmet Hamdi Ayan ve Palamutlar 1, Nevzat Çulhaoğlu, Mustafa Karaca, Şükrü Karaca, Sait Erdal Metiner, Şükrü Kulak ve Hamdi Özdamarlar 1, ve Aksular 1 olmak üzere, toplam beş adet bina yapıp Kayseri Üniversitesine teslim etmişlerdir. Bu hareketin Türkiye’de bir örneği var mı? Yani beş adet fakülte binası yapıp devlete teslim eden bir başka ilçe var mı ? Bilmiyorum.
1931 yılında, Amerikalı bir gangster olan Bugsy Siegel, Amerika’da Arizona çölünde, bir demiryolu istasyonundaki, küçük bir köyü, nasıl kumarhaneler ve eğlence şehrine soktuğuna ait, Warre Beatty adlı aktörün baş rolü oynadığı Bugsy adlı film beni çok etkilemişti. Çölün ortasında bir tren istasyonu, bir su deposu, bir kahve ve bir kaç ev. Bugsy, tren orada mola verdiğinde, orada kumarhane yapmaya karar verir. Arkadaşlarını ikna eder. Bir kaç kumarhaneden başlarlar. Orası bugün, Dünyanın en muhteşem eğlence merkezidir. Bu köyün şu andaki adı Vegas’tır.
Beş fakülte binası yapılırsa, Develi Seyrânî Üniversitesi olacağı söylenmiş idi. Şahsen ben de inanmıştım. Çünkü bunu söyleyenler, siyasetçi değil, akademisyenlerdi.
Birisi Ziraat Fakültesi iken, kapandı, yerine İslami Bilimler Fakültesi, Hüseyin Şahin Meslek Yüksek Okulu, yine bir Meslek Yüksek Okulu (Aşçılık) bizimki de Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi, (Türk Dili ve Edebiyatı, Tarih, Sağlık yönetimi ve Sosyal Hizmet) ve boş bir bina daha. Ne olacağı da belli değil.
Ben Erciyes Üniversitesi ile sözleşme yapılırken işim gereği bulunamadım ama vekaletname gönderdim. Vekaletnamemde yaptıracağımız binanın sağlık alanında olmasının şart koşmuştum. Binamız yapılıp teslim edildi. Bizim ki Beşeri İlimler Fakültesi oldu. İçinde sağlık yönetimi var. Türkiye’nin ihtiyacı bu mu idi. Türkiye’de İktisat, İşletme, Endüstri, Kamu Yönetimi gibi bir çok fakülte ve yüksek okullar var. Buralardan zaten yeterince eleman yetişiyor. Üniversite Senatosunda neler konuşuldu. YÖK ne dedi. Bilmiyorum.
Benim gönlüm Mahmut Karaca blokunun Sağlık Endüstrisi Fakülte veya Yüksek okulu olması idi. Burada, sağlık mesleğinde kullanılan her aletin, cihazın biliminin ve yapımının olması idi. Bir insan ve hayvana, hastalıktan korunma, muayene ve tedavide ne tür alet cihaz gerekiyorsa, onun hakkında teori ve pratik idi. Sözgelimi Şemsiye, şapka, gözlük, ortopedik ayakkabı, korse, dizlikler, parmak düzelticiler, el ve tırnak bakımı, temizlik ürünleri, ortopedik hasta yatakları, tekerlekli, elektrikli sandalyeler, ameliyat makas ve bıçakları, dikiş iğneleri ve iplikleri, sargı bezleri, maskeler, bandtlar, her tür laboratuar malzemeleri, ortopedik cihazları gibi… saymakla bitmeyecek bir endüstri kolu eğitim ve yavaş yavaş uygulaması yapılacaktı.
Bunun için Develi’deki, Endüstri Meslek Lisesi ve sanayi ile işbirliği yapılacaktı. Orası ne üretir.? Söz gelimi önce, bastonlar, şemsiyeler, koltuk değnekleri, ortopedik yatak, tekerlekli sandalye, sargı bezleri, bantlar, dikiş iplikleri üretiminden başlanırdı. Giderek, ortopedik ayakkabılar, korseler, gözlükler, enjektörler, derken saymakla bitmeyecek sağlık malzemeleri üretimi olacaktı. Bunun, okulda, bilimi öğretilecekti, Sağlıkta muayene ve tedavide kullanılan her tür aletin, cihazın fotoğrafı, şekli, yapım tekniği, nasıl üretileceği, öğrencilerin ve öğretim elemanlarının yeni görüş ve düşünceleri, bilgisayar ortamında çakmak gibi gençlerimizin yeni projeleri, tasarımları olacaktı. Endüstri Meslek Lisesi ve Develi sanayii ile birlikte üretim yapılacaktı. Önce ne yapılabilecekse, ondan başlanacaktı. Şemsiyeden, koltuk değneğinden, ortopedik yataktan başlayıp, gözlükten, muayene aletlerinden, devam ederek, ortopedik vücut parçaları, giderek endoskopi, muayene ve ameliyat aletleri, MR cihazları, bilimin sonsuzluğunda sürüp gidecekti.
Ama ne yazık ki, Develi, Kayseri Üniversitesi ve Türkiye buna hazır değilmiş. Demek ki, Develi ve Türkiye’nin böyle bir şeye ihtiyacı yokmuş. Aşçıya ihtiyaç varmış, aşçılık daha önemli imiş.
Ama umudumu yitirmiyorum!
Develilere düşen görev vardır. Şu anda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde sayın Cumhurbaşkanı tek kararname ile değil yüksek okul, fakülte, Üniversite bile kurdurabiliyor. Develililer ve özellikle AKP ilçe teşkilatı, başta olmak üzere tüm parti başkanlarımız, Develi ve Kayseri Büyükşehir Belediye başkanlarımız, Develi Ticaret ve Sanayi Odası, Esnaf ve Sanatkarlar Derneği ve tüm sosyal kurumlar, dernekler, bu konuda girişimde bulunabilirler.
Saygılarımla. 12.02.2021
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
03 Aralık 2024 Köşe Yazarları
29 Kasım 2024 Köşe Yazarları
29 Kasım 2024 Köşe Yazarları
29 Kasım 2024 Köşe Yazarları