Son Dakika
BUGÜN YAŞANANLARIN SEBEBİ
ZALİMLERİN GÜÇLÜ OLMASINDAN MI
MÜSLÜMANLARIN DÜNYEVİLEŞMESİNDEN Mİ?
Benim yaşım 60 ı geçti. İlk on yılı çıkarırsam kabaca gördüklerim ve bildiklerim; Kıbrıs savaşı, Rusya’nın Afganistan’a saldırısı, İran- Irak savaşı, Irak’ın Kuveyt’ işgali ve ABD ve İngiltere’nin başını çektiği emperyalistlerin Körfez savaşı ve Irak’ı işgal etmeleri, ABD ve müttefiklerinin Afganistan Savaşı, Sırpların Bosna’daki soykırımları, Suriye’de Beşer Esat’ın kendi halkına zulmü, Suudi Arabistan’ın Yemen’e saldırısı, Ermenilerin Karabağ katliamı, Arakan’da Müslümanlara yapılan katliam, Sudanda , Somali’de yaşanan katliamlar, Çin’in Doğu Türkistan zulmü, Yemen İç Savaşı ,Rusya- Ukrayna savaşı ve İsrail’in Gazzede ve Filistin’de yaptığı soykırımlar… Daha neler var neler… Bu kısa zaman içerisinde, nerdeyse tamamı İslam ülkelerinde olan soykırım ve savaşlardır.
Adı İslam (barış ve esenlik) olan bir dinin mensupları ve alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin (Hz. Muhammed (sav)) ümmeti nasıl olur da sürekli savaş ve katliamlara maruz kalır ve konu olur? Şunu da belirtmek gerekir ki, ikinci dünya savaşından sonra meydana gelen savaşların nerdeyse tamamı vekalet savaşları ve iç karışıklık olarak ortaya konmaktadır. Çünkü emperyalistler böyle daha az can kaybına uğruyor ve birbirine kırdırmak daha akıllıca(!) Türkiye gibi bir devleti 50 yıldır PKK, YPG ve FETÖ gibi terör örgütleriyle uğraştırıyorlar ve enerjisini buraya harcatıyorlar. O kadar çok örnek var ki, saymakla bitmez. Bunun sebebi zalimlerin güçlü olmasından mı Müslümanların dünyevileşmesinden mi? Tamda bununla ilgili bir hadis-i şerifi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sevgili Peygamber (s.a.s) bir keresinde Sahâbe-i Kirâm’a “Açgözlü kimselerin yemeğe saldırdıkları gibi, düşmanlarınızın üzerinize saldırmaları yakındır.” buyurdu. Orada bulunan bir sahâbî, “Sayıca az olduğumuz için mi düşmanlarımız üzerimize saldıracaklar?” diye sordu. Allah Resûlü (s.a.s), “Hayır, siz sayıca çok olacaksınız. Fakat selin önündeki çer çöp gibi savrulacaksınız.” dedi ve sözlerine şöyle devam etti: “Allah, düşmanlarınızın kalbinden heybet ve azametinizi çıkartacak; sizin kalplerinize de vehni yerleştirecektir.” Sahâbî, “Ya Resûlallah! Vehen nedir?” diye sorunca Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), “Dünyayı aşırı sevmek ve ölümü kötü görmektir!”( Ebû Dâvûd, Melâhim, 5; İbn Hanbel, V, 278) buyurdu.
Biz Müslümanlar Allah’ı, peygamberi, dini, diyaneti, ahireti, milli ve manevi değerleri unutup, göz ardı edersek gücümüzü kaybeder, zillet içerisinde yaşarız. Kalplerimizde Allah ve Resul’ünün sevgisinden ziyade mal ve mülk, makam ve mevki, şan ve şöhret sevgisini yerleştirirsek rüzgârın önündeki yapraklar gibi savrulmaya devam ederiz. Şahsi menfaatlerimizi, kendi adamlarımızı vatanımızın, milletimizin ve ümmetin menfaatlerinin önüne geçirirsek ezilmeye ve sömürülmeye mahkûm oluruz.
Dışarıdan beslenen TV yayınlarında, Youtube da gazete yazılarında… Kısaca sosyal medya ortamlarında sık sık rastladığımız ve bu ülkenin kimliğini taşıyan müptezellerin kimin çocuğu olduğunu sormaktan kendimizi alamıyoruz. Ülkemizin ve milletimizin milli ve manevi değerleri söz konusu olduğunda kurulmuş saat gibi her biri bir yırtıktan çıkıyor ve salyalarını akıtıyorlar. Örnek mi istiyorsun; sözde Ermeni soykırımı söz konusu olduğunda, Nikol Paşinyan’ın bile kabul etmediğini bunlar dile getirirler, PKK ‘yı savunurlar, Kıbrıs’ta Rumları tutarlar, Siyonist İsrail’i çok sever ve savunurlar… Buna karşın Ayasofya-i kebir Camii Şerifine karşı çıkarlar, hutbede okunan ayetlere “saçma” diyerek rengini belli ederler, başörtüsüne karşı çıkarlar, İslam’a ve Kur’an’a Muhammed in uydurduğu din ve kitap diyerek saflarını belli ederler. Bizim gibi Müslümanların da eline bir soğan, ağzına da bir patates verip konuştururlar.
Kıymetli kardeşlerim kulluğumuzu unutup insani ve ahlaki değerleri hayatımızdan çıkarıyoruz. Hâlbuki Cenâb-ı Hak, “Siz geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, Allah ise ahireti kazanmanızı istiyor.” (Enfâl, 67) ayetiyle bizleri uyarmakta, ebedi yurdumuzu ihmal etmeden yaşamamızı bizlere tavsiye etmektedir. İslam’a göre dünya, ahiretle kıyaslandığı zaman geçicidir ama önemsiz değildir. Unutmayalım ki, dünya ahiretin tarlasıdır (Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, I/412). Cennetin kazanılacağı yerdir. Kulluk imtihanımızı gerçekleştirdiğimiz, hangimizin daha güzel işler yapacağının tespit edildiği mekândır (Mülk, 2). Dinimizin bizlerden istediği ne dünya için ahireti ne de ahiret için dünyayı terk etmektir. Allah’ın rızası doğrultusunda her ikisi için de çalışmaktır. Bu hususta Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın sana verdiğinden ahiret yurdunu kazanmaya bak. Dünyadan da nasibini unutma!” (Kasas, 77).
Geldiğimiz noktada; katliamların, soykırımların, sömürgelerin, kötülük ve zulümlerin İslam coğrafyasını ve Afrika’yı kuşatmışsa, insani değerler ayaklar altına alınmışsa bunun sebebini sadece zalimlerin güçlü olmasında aramamak lazım. Bizlerin her konudaki tembelliği, inancımızın gereği olan hususları terk etmek
ve özümüzden uzaklaşmak, aramıza yerleştirilen hainleri fark etmemek veya göz yummak… gibi bir çok yanlışımızı ve eksiğimizi söyleyebiliriz.
Yazımı bir ayet meali ile bitirmek istiyorum: “Allah, içinizden iman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapan kimselere; kendilerinden öncekilere verdiği gibi onlara da yeryüzünde hâkimiyet vereceğini, onlar için beğenip seçtiği İslam dinini yerleştirip yayılmasını sağlayacağını, hâlihazırdaki korkularını güvenliğe çevireceğini vaat etmiştir…” (Nûr, 55)
Ali Rıza Tahiroğlu
DİB.Başkanlık Müftüsü
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
10 Ekim 2024 Köşe Yazarları
10 Ekim 2024 Köşe Yazarları
10 Ekim 2024 Köşe Yazarları
04 Ekim 2024 Köşe Yazarları