Son Dakika
Heybetli Erciyes’in gölgesine sığmayan ecdadımızın; Aşık Seyrani’nin, Dev Ali’nin, diyarı Develi’ye hoş geldiniz.
Bugün misafirimiz, yarın Develilisiniz.
Doğduğu topraklara sevdasını, özlemini anlattığı yazı dizisi 4.bölümle devam ediyor. Değerli hocam İsmail Samur Bey’e çok teşekkür ederim.
Develi hakkında çok şeyler yazıldı. Gelin görün; “Gerçekten de yazılarınızda anlatılanlardan daha güzelmiş, güzellikler başımızı döndürdü” diyeceğinizden eminim. İlk gün kendinize gelemezsiniz, Erciyes’in havası sizi çarpar. İkinci gün yerinizde duramaz; yeni yerler görmek, yeni güzelliklerle tanışmak için yola koyulursunuz.
Aygösten’den Köşkpınar’a kadar bahçeler arasından yürümenizi tavsiye ederim. Köşkpınar’a varınca ayakkabınızı ve çoraplarınızı çıkarın, ayaklarınızı soğuk suya sokun, kan dolaşımınıza iyi gelecektir, rahatlayın. Sonra Elbiz’in yolunu tutun. Koca çınarların altına oturun, kendinize bir cıvıklı söyleyin! Pişman olmayacaksınız. Akşam eve döndüğünüzde; ”iyi ki gelmişiz, iyi ki o leziz pideyi yemişiz” diyeceğinizden eminim. Develi’de ay tepsi gibi doğar, gece mehtabı seyredeceğiz diye heyecandan uyuyamayacaksınız. Olsun gözünüz gönlünüz açılır. Tatilinizi Develi’de geçirmek size çok iyi gelecek, hayatınız değişecek; “oh be dünyada ne güzel şeyler varmış” diyeceksiniz. Develi’de çeşit çeşit meyveler yetişir. Mevsimine göre kiraz, dut, caneriği, bardak eriği, papaz eriği, zerdali, kaysı, şekerpare, elma, armut, ahlat, muşmula, alıç, üzüm…
Develinin Bağlarında Üzüm Çeşitlerimiz :
Memlekette adı kara, kendi beyaz olan bir üzüm çeşidimiz var, bugüne kadar ben onun tadını başka bir yerde bulamadım. Ben karaburcu’dan başka sofralık üzüm tanımam. Üzüm dediğin; küçük taneli, ince kabuklu, yumurta biçimli, eti beyaz, çekirdekleri çift sayılı, iki gözlü, diri taneli, dalından yeni koparılmış, cam gibi buğulanmış olmalı.. Develi’de yetişen sofralık iki üzüm türü daha var biri ‘buludu heveng’ diğeri ‘parmak üzümü’. Buludu heveng; rengi, yağmur bırakmak üzere olan bulut mavisine benzediği için bu adı almıştır. Parmak üzümü ise ergenlik çağına yeni girmiş bir genç kız parmağı gibidir. Her ikisi de tazeliğini uzun süre korur, bu nedenle hemen yenmez ya da pekmez yapmakta kullanılmaz, saklanır. Biraz bekleyince hafiften yumuşarlar, buruşurlar ama hala suludurlar; yediğinizde yağmur bulutu yiyormuş gibi ya da kendinizi bir gelinin elini okşuyormuş gibi hissedersiniz. Kış boyunca yenir, tadına doyum olmaz.
Benim en çok sevdiğim meyve üzüm olmasına rağmen marketlerde, manavlarda, pazar tezgâhlarında satılan üzümlerden nefret ederim, zira onlar üzüm değil. Zaten Develi’de yetişen üzümlerin tadını bilen biri, başka bir yerde üzüm yiyemez, tıpkı Develi dışında yenen cıvıklının, Develi’de yenenin aynısı alınamadığı gibi. Şayet üzüm tanelerinin üzerinde buğu yoksa o üzüm ölmüş demektir. Ben onu yemem. Yaşlı kadınlar o gün dallarından kopardıkları üzümleri pazara getirirler. Onların üzerinden buğuları daha dağılmamıştır, ilaçsızdır, kimyasallar içermez, bulursanız onlardan alın. Bulamazsanız kaldığınız otele sorun, yerlileri bulun, üzümü onlardan alın.
Gölemen Bağlarındaki Karaburcular :
Biz üzümle büyüdük, günde bir sepet üzüm yerdik. Abartmıyorum her sabah rahmetli kız kardeşim Ayşe’yle birlikte Gölemen’deki bağımıza gider, üzeri buğulu karaburcular’dan karnımız doyana kadar yer, sonra da bir sepet de keser eve getirir; çökelek sokumuyla, bazlamayla, börekle, çörekle, cevizliyle, peynirliyle, tahinliyle, cıvıklıyla beraber bir sepet üzümü bir günde yer bitirir. Yarın bir sepet daha getirirdir.
Tatillerimizi hep bağda geçirir. Kuru dalların nasıl yeşerip çiçek açtıklarını, sabah sert esen saba rüzgârlarıyla üzümlerin nasıl döllenmeye başladıklarını, bir yandan güneşle şekerlendikçe öbür yandan rüzgâra karşı nasıl direndiklerini, direndikçe şeffaflaşarak güllenen kabuklarını, insan eli değince iki yönlü bir ömre doğru sürüklendiklerini, hem bir trajedinin içinde hem de bir şölenin taa ortasında nasıl yaşadıklarını izlerdik.
Sonbaharda Bağ Bozumu :
Sonbaharlar ‘bağ bozumu’ zamanıydı, bu aylar böyle adlandırılırdı bizim oralarda. Bağlar bozulur, üzümler dalından, evlerinden koparılır. Her sonbaharda, memleketinden uzakta yaşayan her kişi gibi içime bir hüzün çöker.. Ayrılık, doğanın kanunu gibidir; kaçınılmazdır. Sonbaharda ayrılıkların tadı daha farklıdır, dalında koparılmayı bekleyen iri üzüm taneleri gibidir; yere düşmeye yakın, heyecanlı, kendi içinde dolu ve koparılmaya hep hazır…
Şıranadan Lüngüre Akan Üzüm Suları :
Koparılan üzümlerin, bir anlık darbe sonrası kuru bir kabuğu kalır dalda. Ayrılık ve bağ bozumunun böyle bir ortaklığı vardır. Nasıl üzümler şıranada ezilir ayrılırlarsa, gurbette yaşayan insanların kalpleri de memleketten ayrıldıktan sonra hep böyle eziktir, kanar durur. Nasıl üzümler şıranadan şırıl şırıl lüngüre akar, aşırmalarla nasıl foşur foşur kazanlara dökülür, fokur fokur kabararak kaynar, pekmez olup küplere dolarsa.. Gurbetteki insanların yürekleri de hep böyle için için yanar kavrulur. Gözyaşları sağa sola savrulur.
Almayada Memleket Kokusu :
Bir gün Develi’den Almanya’ya göç eden bir Ermeni’yle karşılaştım Oberhausen şehrinde; “Türkler Almanya’ya çalışmaya gelmeden çok önce gelmiştim ben Almanya’ya. Memleket hasretiyle yanıp tutuşuyordum. Arada sırada yollarda Türk’leri görüyor konuşuyordum, derdim biraz hafifliyordu, ama bu bana yetmiyordu. Baktım bir gün çarşıda bir Türk bakkalı açılmış. Koştum girdim, bir teneke kutu turşu aldım. Eve koştum, kutuyu masaya koydum, ağzını açtım, eve bir memleket kokusu dağıldı, doya doya içime çektim. İnan olsun kırk yıldan beri içimde yanan ateş o anda söndü, rahatladım.” dedi ve devam etti:
“Develi’den ayrıldıktan sonra, çok gezdim, çok yer gördüm, ama hiçbir yerde orada bulduğum huzuru bulmadım. Huzurlu sokakları vardı. Sonra huzurlu kahvehaneleri. Hala öyle huzurlu mu bilemem? Gider bir Elbiz ya da Köşkpınar turu yaparsın bir şeyin kalmazdı. Ufak şeyler ile mutlu olan insanların yaşadığı yerdi, aynı zamanda Develi. Üzümü meşhurdu organik ve inanılmaz tatlı. Kızları Alman kızları kadar olmasa da çok güzeldi, kasaba kızları. Diyeceğim o ki yaşanılacak yerdi Develi.”
Ağustos Ayında Üzüm Bayramı :
“Ha bir de biz Ermeniler tarafından ağustos ayının ortasına doğru üzümlerin daha tam olgunlaşmadan tüketilip israf edilmemesi için kutlanan üzüm bayramı vardı. O günleri çok özledim. Üzümler okunup kutsanır ve üzüm yemek serbest hale gelirdi. Metamorfoseos’dan önce üzüm yenmezdi. Bizim inancımıza göre, İsa 3 havarisiyle birlikte Thabor Dağı’na çıkar ve o sırada bir bulut onu kaplar ve görünmez olur. Bu arada İsa hazretleri, Musa ve İlyas peygamberlerle dünyanın halini konuşur. Bulut dağıldıktan sonra İsa’nın elbiselerinin farklı ve pırıl pırıl göründüğü söylenir. İşte bugün üzümlerin de olgunlaşmaya pırıl pırıl parlamaya başladığı gündür. Bugün biz Ermenilerin üzüm bayramıdır. Yani bağbozumunun başlangıcı. Herkes bağlarının yolunu tutar. Ulu ağaçların altına oturulur. Yenilir, içilir eğlenilirdi. Çok güzel neşeli eğlenceli bayramlar yapılırdı Develi’de. Bu eğlenceleri yarısını bile Develi’den ayrıldıktan sonra başka yerde görmedim.” dedi.
Ben de onu teselli etmek için; “Sen bunları yaşayamıyorum diye üzülme be dostum. Develi de çok değişti. Artık o senin özlediğin ne üzüm bağları kaldı, ne de bağ bozumu eğlenceleriSiz gittikten sonra Develi’ye dışarıdan gelip yerleşenler, çubukları çoktan söktü, yerlerine çirkin beton binalar diktiler, o evlere doluştular, şimdi alt alta, üst üste yaşayıp gidiyorlar. Buna yaşamak denirse…”
İsmail SAMUR
Emekli Öğretmen
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
17 Ocak 2025 Köşe Yazarları
17 Ocak 2025 Köşe Yazarları
17 Ocak 2025 Köşe Yazarları
17 Ocak 2025 Köşe Yazarları