Son Dakika
Anadolu Rumlarını inceleyen Atina’da kurulan “Küçük Asya Araştırmaları Merkezi” tarafından “Exodas” adlı eserin 2. Cildi Orta Anadolu’dan göç eden Rumların anlatımlarına yer verdiği görülmektedir.Yapıt, dostum Prof.Dr. Bilge Umar’ın güzel bir çevirisiyle dilimize kazandırılmıştır. Burada Develi ve çevresinden göç eden Rumların anlatımları yer almaktadır. Türk-Rum ilişkilerini ortaya koyması amacıyla ilginçtir. Bunlardan birini anlatmak istiyorum.
Develi Zile Köyünden göç eden Eleutherios İosefides’in anlatımı:
“1921 ve 1922’de, Kemal’in Türk ordusunda hizmet ettim. Amele Tabur’unda çalıştım ve Sivas’a kadar gittim. 26 Ekim 8 Kasım 1922’de köyüme dönmek üzere yolda bulunuyorken, biz Anadolu Hıristiyanlarını Yunanistan’ın istediğini ve bu amaçla mübadele yapılacağını öğrendim. (Bunun Rumca karşılığı olan) Antallage sözcüğünü o zaman hala bilmiyorduk.Daha Zile’ye henüz varmıştım ki, bu bilgiyi kendi köylülerime de aktardım. Bu haber onları çok üzdü.Papaz ve yaşlılar kurulu üyeleri beni susturdular. “Sopa!” (Böyle tatsız şaka yapmak yüzünden sopa hak ediyorsun) dediler. “Böyle laflar etme, Türkler bu dediğini duyup da bizi haklamasın.”
Doğrusu şu ki köyümüzün Türkleri bize zarar vermediler; iyi insanlardı.Türk Mehmet Çavuş’un mülklerinde yazın ürün kaldırma işinde çalıştım. Onun, benimle yaşıt olan bir oğlu vardı.Benimle çok iyi geçinir, beni severdi. Bana hitap ederken, öteki Türkler gibi “gavur” demez, “Urumoğlu” derdi(Buğüne dek bu Türkle mektuplaşmaktayım. Bana Zile’ye gel diye yazıyor, beni konuk edecekmiş.
Türkler Anadolu’da savaşa girince ve Yunan ordusu Ankara üzerine ilerleyince, köyün eşrafı olan Türkler bize şöyle dediler. “Dedeniz geliyor, biz sizi nasıl sakladık isek siz de bizi saklayınız.” Onlara, bizden size zarar gelmeyecek diye söz verdik.Hatta şöyle diyerek kasten Yunanlılara sövdük. “Cehennem olsun, gelemezler”….
Mübadele haberini alınca, bizimkiler, üzüntü gösterdiler.Yöremizden köklenircesine atılacaktık.Ülkemizi terk edecektik.Bilmediğimiz ellere gidecektik.Ayrıca yol boyunca başka köylerin Türkleri tarafından saldırı yapılması tehlikesi, düşünce olarak bizi korkutuyordu.Evlerimizden toplanıyorduk ve bizi her türlü kötülükten korusun diye Tanrı’ya yalvarıyorduk.Ama biz gençler içimizden Yunanistan’a gideceğiz diye sevinmekte idik.Yaşamımızın yeni bir gidiş alacağını sanıyorduk.
Türkler bize öğüt veriyorlardı: “Gitmeyiniz oraya, dar (ekilebilecek toprağı az) memlekettir, ahalisi bitli. Orada kuyruklu koyunlar yok, orada köpek kuyruklu koyunlar var.”
Bunlar Balkan Savaşı’nda Yunanistan’da çarpışmışlardı ve tutsak alınmışlardı. Böylece ülkeyi biliyorlardı.Taşınır değerli mallarımızı, satmaya başladık.Ama gizlice.Türkler bizi engellediler.Evlerimizin mobilyasını onlara yok pahasına denecek bedelle sattık. Yalnız Everek/Develi’de, namuslu bir Türk zengini bulduk. Öküzlerimizi, ineklerimizi, koyunlarımızı, harman yerine kaldırılmış bütün mahsulümüzü satın aldı. Bize ödediği alım bedelleri de aşağı yukarı tatmin ediciydi.
Köyümüzün Türkleriyle bir olayımız da oldu.Bunlardan dört, beş tanesi, önceleri kafaları çekip sarhoş olmuşlar sonra bizim komşumuz olan bir yerdeki Rum evini soymuşlar.Oradan bir dikiş makinası ve birkaç halı çalmışlar. Türk ağalar bunları yakaladı ve çalıntı malları geri vermek zorunda bıraktı.Bizim Yaşlılar Kurulumuz, (Rumların yerel özyönetim kurulu) y erel yönetim merkezine Kayseri’ye, Mübadele Komisyonuna bu olayı bildirdi. Üç üyeli bir soruşturma kurulu geldi. Olayı incelediler ve Türklere bundan böyle bu çeşit olaylar yaratmamalarını tembih ettiler.
“- Bunlar misafir durumundadır, diyorlardı. Onlara zarar vermeyin. Kısa süre sonra gidecekler.” Gidişimiz öncesinde, 1924 Martı olmuştu, köyümüze (Yunanistan’dan) Kozan’dan mübadil olarak göçe çıkmış 20 aile geldi.Bunların erkekleri Yunanistan’daki çobanlar gibi kaba saba ve özgür insanlardı.Omuzları üzerine atılmış yünden abalar giyiyorlardı. Yerel Türk eşrafı ile konuşurlarken elleri arkalarında duruyordu. Biz gariple (yeri Türk, Rum köylüleri), Türk ağalarla böyle duruşta konuşmaya kalkışabilirmiydik? Biz onlara saygı gösterir, boyun eğerdik.Onlarla konuşurken ellerimiz göğsümüzde çaprazlanmış dururdu.Saygı duruşunda olurduk.Bu yüzden gelen göçmenlerin yerli Türklere karşı tutumunu görmekle, bizi büyük şaşkınlık tuttu.
Bu göçmenler Rumca biliyorlardı.İlk geldiklerinde bize Rumca söz ettiler.Bizlerin Rumlar olarak bu dili bilmediğimizi varsaymaktaydılar.Ama bizim Rumcayı anlamadığımız görünce Türkçeye döndüler.Daha önce anlattığım hırsızlık olayı olup da Kayseri’den üç üyeli kurul geldiği zaman, bu göçmenlerden biri kuruldaki Yunanlının sorularına Rumca konuşarak yanıt verdi. Bu bizi etkiledi.Biz Rumlar Rumcayı bilmeyelim de Türkler onu bilsin!
Yerli Türkler, kendi soydaşları göçmenlere kötü gözle bakıyorlardı.Onları vahşi sayıyor ve onlardan nefret ediyorlardı.Aralarındaki ilişkiler (bizim orada olduğumuz süre boyunca) hiçbir zaman ısınmadı…
28 Ağustos 1924’te yola çıktık.Eşyamızı yükledik.Kendimiz de Everek/Develi’den komisyonun yolladığı 40 kağnıya bindik.Yoksulların yola çıkış giderlerini, bizim köyden olup de İstanbul’da çalışanlar gönderdiler.Sanki İsa’nın ikinci gelişindeydik! O ayrılışımız anı aklıma geldikçe duygulanıyorum.Köyümüz Türklerin bizi sevdiğini bilirdik, ama bizi bu kadar çok sevdiklerini hayal bile edemezdik.Büyük Türk aileleri içinden dört beş kişi yolda ilerlediler ve bizi onurlandırmak üzere Ulukışla’ya kadar bize yoldaşlık ettiler…
Yolda, yakınından geçtiğimiz köylerin Türkleri bize zarar vermedi.Zaten yanımızda bize yoldaşlık eden jandarmalar vardı…
Kaptan olsun (Mersin’de bindiğimiz, Khrysothemis adlı Yunan gemisindeki), tayfalar olsun iyi insanlardı.Ancak kendi aralarında birbirine söverken, “Senin İsa’nı s…yim, Meryem’ini s…yim!” diyorlardı.Onların bu sözleri bizi nasıl dehşete düşürmüştü! Hıristiyan Yunanlıların ağızlarından öylesine çirkin şeyler duymamız! Ellerinde köle durumunda olduğumuz Türkler, Türk iken bizim dinimize sövmeye kalkışmamışlardı.Hatta bizler Zile’de kendi aramızda birbirimize sövdüğümüzde Türkler aramıza girer ve bizi kınarlardı.Şimdi ise bizim dinimize sövsünler, hemde kimler, Yunanlılar!…”
(Anlatımı yazıya dökenin notu:Bir parentez açayım bilgi veren kişi anlatımını bir an için durdurdu.Benim sorularımı yanıtlamadı.Başını öne eğdi ve güçsüz bir sesle şöyle dedi: “Nereden geldin bu yarayı açarsın, bana geçmişianımsatırsın!”)
Tanık sonra kendisini toplıyarak Yunanistan’a gelişini, oradaki ilk günlerini anlatıyor.Kayseri ili kapsamındaki çeşitli yerlerden gelen göçmenler, kendilerine verilen arazide bir kent kurmuşlar, ona Nea Kisareia (Yeni Kayseri) adını vermişler.
Rumlar, tıpkı Ermeniler gibi Develi’nin bir mozayiğiydiler.Zaman zaman Develi ve çevresinden göçeden bu Rumların torunları dedelerinin, ninelerinin yaşadığı bu toprakları ziyaret etmektedirler.
KAYNAKÇA:
Bilge Umar: Yunanlıların ve Anadolu Rumlarının Anlatımlarıyla İzmir Savaşı.İstanbul, 2002.
Ramazan Tosun: Türk-Rum Nüfus Mübadelesi ve Kayseri’dek i Rumlar.Niğde, 1998.
Georgios Nakrakas: Anadolu ve Rum Göçmenlerinin Kökeni. İstanbul, 2005.
Mehmet Özdemir: Milli Mücadelede Develi. Kayseri, 1993.
BENZER HABERLER